Araştırma kapsamında, bazıları 10 yılı aşkın deneyime sahip 22 pozitif psikoloji uzmanı ve uygulayıcısıyla görüşmeler yapıldı. Katılımcıların tamamı, danışanlarına ve yakın çevrelerine iyi oluş aktiviteleri önerdiklerini ve bu önerileri kişiye göre uyarladıklarını söyledi. Buna karşın, kendi hayatlarında bu uygulamaları ancak zor dönemlerde, kısa süreli bir destek ihtiyacı hissettiklerinde kullandıkları görüldü.
Çalışma, uzmanların iyi oluşu, birçok programda önerildiği gibi görev listeleri ya da düzenli aktiviteler üzerinden değil, daha esnek bir zihinsel yaklaşımla sürdürdüklerini gösterdi. Sicience Alert'te yer alan habere göre; araştırmacılar bu yaklaşımı, 'meliotropic wellbeing mindset' olarak adlandırdı. Bu kavram, yaşamı daha anlamlı kılan şeylere doğru yönelmeyi ifade ediyor.
Bu terim, Latince “melior” (daha iyi) ve Yunanca “tropism” (bir yöne yönelim) kelimelerinden türetilmiştir. Yaşamı yaşanmaya değer kılan şeylere doğru yönelmekle ilgilidir. Bu düşünce tarzı, uzmanların iyi oluşu tamamlanması gereken bir görevler bütünü olarak değil, günlük yaşamın doğal bir parçası olarak görmeleri anlamına geliyordu. Aynı zamanda bu, hiçbir uzmanın mutluluğu ya da pozitifliği aktif olarak “kovalamadığı” anlamına da geliyordu. Kötü bir gün geçirdiklerinde, bunu olduğu gibi kabul ediyorlardı .
Bu zihniyet, mutluluğu sürekli kovalamak ya da her zaman pozitif olmaya çalışmak yerine, hayatın zorluklarını da kabullenmeyi içeriyor. Uzmanlar kötü bir gün yaşadıklarında bunu düzeltmeye çalışmak yerine, hayatın zaman zaman zor olabileceğini kabul ettiklerini belirtti. Ayrıca danışanlara önerdikleri gibi büyük ve bilinçli yaşam değişiklikleri yapmadıkları da dikkat çekti.
Araştırmaya katılan uzmanlar, günlük yaşamlarında zaten kendileri için anlamlı olan küçük alışkanlıkları sürdürdüklerini anlattı. Kitap okumak, gönüllü çalışmalara katılmak, sevilen bir yemeği pişirmek ya da yoga yapmak gibi aktiviteler, onların hayatının doğal bir parçasıydı. Bu aktiviteleri bir programın parçası olduğu için değil, kimliklerinin bir uzantısı olduğu için yaptıkları vurgulandı.
Uzmanlar aynı zamanda bedenlerine de zihinleri kadar özen gösterdiklerini ifade etti. Uykuya öncelik vermek, besleyici gıdalar tüketmek ve düzenli hareket etmek, iyi oluşun vazgeçilmez unsurları arasında yer aldı. Fiziksel ve sosyal çevrenin etkilerinin farkında olan katılımcılar, kendilerini mutsuz eden iş koşulları ya da yıpratıcı sosyal ilişkilerden uzak durmak konusunda da çekinmediklerini söyledi.
Araştırmada, katılımcıların iyi oluşu artıran küçük anlara açık oldukları da dikkat çekti. Güzel bir havada çıplak ayakla çimenlere basmak ya da zor bir günün sonunda evin sunduğu güvenlik ve sıcaklık için şükretmek gibi anlar, uzmanların ruh halini olumlu etkileyen basit deneyimler olarak aktarıldı.
Araştırmacılara göre, bu bulgular, son yıllarda hızla artan iyi oluş uygulamaları, okul programları ve iş yerlerindeki ruh sağlığı yatırımlarının neden her zaman beklenen etkiyi yaratmadığını açıklayabilir. Çalışma, mutluluğun sürekli peşinden koşmak yerine, kişiye uygun ve sürdürülebilir bir zihniyet geliştirmenin daha anlamlı olabileceğini ortaya koyuyor.