Beşiktaş'ta 29 Aralık’ta yapılacak olağanüstü genel kurul öncesinde başkan adayı Hüseyin Yücel, SÖZCÜ TV’de yazarımız Ercan Taner ve muhabirimiz Doğan Gündoğdu’ya gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu.
UEFA'dan borçsuzluk yazısı alabilmek için bankadaki parasını bloke ettirdiğini söyleyen Hüseyin Yücel "35 milyon Euro verdim, doğru. Serdal Adalı, 12-13 milyon Euro nakit koydu, geri kalanı kredi diyor. Banka kredisi, şahsi kefaletimle alınmış değil. Ben şahsen 720 milyon TL bloke ettim kendi paramı, bunun karşılığında kredi kullanıldı. Kredinin teminatı, benim bankaya koyduğum meblağdır. Bu meblağ sayesinde Beşiktaş kredi kullandı ve UEFA nezdinde 15 milyon Euro ödeme vardı, borçsuzluk kağıdını alıp mali kongreye gittik" ifadelerini kullandı.
İşte Hüseyin Yücel'in gündeme dair sorulara verdiği yanıtlar:
- Sizi seçim kararına götüren ne oldu?
"Şöyle bir sözünü duydum Serdal Bey'in; 'Tüzüğe bakmışlar, 2 gün önce olsaydı olağanüstü seçime gidilecekti, 2 gün sonra istifa edildiği için olağanüstü seçim olmadı' dedi. Çok absürt ve çelişkili bir açıklama bu. Tüzük gereği başkan olarak atandıysam da bu işi etik bulmadım. Seçilen bir yönetimiz ama seçilen bir başkan değilim. Kongre üyelerinden güven oyu almam gerektiğine inandım. Darbe yaptılar gibi söylemlerle ortalığı yangın yerine çevirdiler. Ben de hodri meydan dedim. Darbe sözleri külliyen yalan. Hep beraber seçime gidelim dedim. Yönetim ve başkanın meşruiyetini tartışmaya açmayalım, adayım, kendi kadrolarımla göreve talip oldum. Bu anlamda böyle bir seçim kararı aldık. Yönetim kurulunda mayısa kadar devam edelim diyenlerden çoğunluk olsa da hepsinden rica ettim, güven oyu almadan gitmem zarar verici hadiselere yol açar dedim. Kırmadılar beni, oy birliğiyle seçim kararı aldık."
-İstifa edip başkanlığı almasaydınız ve yönetimi Denetleme Kurulu'na bıraksaydınız ne olurdu?
"Ben de istifa etseydim ve yönetim denetim kuruluna geçseydi Beşiktaş kayyuma giderdi. Çok açık ve net... İçeride yaklaşık 1.5 aylık maaşlar vardı ödenmeyen, önümüzde Fenerbahçe maçı vardı, primler vardı, geçmişten bonservis ödemeleri vardı. Kayyumdan başka seçenek göremiyorum. 2 aydan fazla ödemezseniz futbolcular sözleşmelerini feshedebiliyor ve haklarının tamamını isteme hakları oluyor."
"BEŞİKTAŞ'IN SIKINTISI NAKİT AKIŞIDIR"
-Beşiktaş'ın geliri ve gideri ne kadar?
"Beşiktaş'ın gideri, aşağı yukarı 100-120 milyon Euro. Gelir 80'lerde. Beşiktaş'ın bir de gayrimenkulleri var. Gayrimenkullerini değerledik, 350 milyon dolar seviyesindedir. Beşiktaş'ın tüzüğü gereği, gayrimenkul satışı yasaktır Beşiktaş'ta. Şirket gibi düşünürseniz, aktif pasif anlamında Beşiktaş batak değildir. Beşiktaş'ın sıkıntısı nakit akışıdır. Tane tane anlattım ben. Haziran ayına kadar 50 milyon Euro, önümüzdeki sene 45 milyon Euro, sonraki sene 15 Euro, ondan sonraki sene kafa kafaya geliyor kulüp. Bu saydığım senaryoda Beşiktaş hiç Şampiyonlar Ligi'ne gitmiyor, bazen UEFA'ya bazen Konferans'a gidiyor. Kötü senaryoda böyle. Hiç oyuncu satmıyoruz bu senaryoda.
Beşiktaş'ta gayrimenkul satışı tasarruf etme gibi bir düşüncem yok. Sayın Serdal Adalı'nın da böyle bir düşüncesi olduğunu sanmıyorum. Resmi görmek açısından özet geçtim. Beşiktaş'ın bir an önce Bankalar Birliği'nden, banka borçlarından kurtulması lazım. Bundan kesinlikle kurtaracağım."
-Masuaku'nun kulübe ihtar çektiği öğrenildi. Bunu duyunca üzüldünüz mü?
"Arthur Masuaku ihtar çekince sinirlendim. Ağustos ayından beri tıkır tıkır tüm maaşlarını, tüm primlerini aldılar. Maç biter, maçı kazanırlar ertesi gün primlerini yatırırız. Bazı takımlar, geçtiğimiz sezonun şampiyonluk primlerini yatırmamışlar. Masuaku'yla yarın yüz yüze görüşeceğim."
"KULLANDIĞI KELİMELERİ CIMBIZLA ÇEKİNCE..."
- Hasan Arat 'Kalkışma yapıldı' dedi. Bu lafı duyduktan sonra ne hissettiniz?
"Sayın Hasan Arat ile ben konuştum. Bizim için kullanmadı kalkışma lafını. 'Kalkışma' lafını Samet Aybaba ve Brad Friedel için kullandı. Samet Hoca'yı görevden aldı başkan. Samet Hoca da akabinde basın toplantısında içinden gelenleri anlattı. Tasvip etmediğim şeyler var. Yüzde 99 haklı ama yüzde 1 haksız olduğu taraf, çok fazla komisyon, faiz, maaşlar dedi. Öyle bir algı yarattı ki sanki birileri Beşiktaş'tan komisyon aldı, Beşiktaş'tan nemalandı algısı oluştu. Samet Hoca asla ve asla 'Şu hırsız, bu para çaldı' demiyor ama kullandığı kelimeleri cımbızla çekince burada bir yolsuzluk var, sıkıntı var, müdahale etmek lazım gibi duruyor. Samet Hoca'nın söylediği komisyon Brad Friedel'ın futbolcu satması karşılığında alacağı komisyondu. Ancak hiçbir futbolcu satılamadığı için o da komisyon alamadı. Keşke satabilseydi de komisyonunu da alsaydı.
Seçildiğimiz zaman bizlere söylenen, Samet Hoca'nın futbolun patronu olduğu, Feyyaz Hoca'nın da futbol şube sorumlusu olduğuydu. Daha sonra Brad Friedel geldi. Friedel'ın sadece oyuncu satışlarıyla alakalı geldiğini zannediyordu ben ve yönetim kurulumuz. 2 hafta 1 ay sonra meğerse Brad Friedel'ın yönetim danışmanı, sportif direktör ne derseniz deyin. A'dan Z'ye her şeye karışacağı ortaya çıktı. Bu ortaya çıkınca sıkıntılar başladı. Samet Hoca 'Ben niye varım' dedi. Aralarında sürtüşme çıktı. Sametçiler Bradciler çıktı, ortalık saçma sapan oldu. Kaosa sürüklenmemizin sebeplerinden biri de budur."
"YAPILAN TRANSFERLER İLE GELİNEN MALİ YAPININ HİÇBİR ALAKASI YOK"
- Kaçıncı ayda ben ne yaptım dediniz, nereye geldiniz dediniz mi?
"Üçüncü dördüncü ayda geldi. Kulübün mali yapısı felaketti. Sayın Serdal Adalı, bu yapılan transferlerden ötürü mali yapı bu boyuta geldi algısı yapıyor. Yapılan transferler ile gelinen mali yapının hiçbir alakası yok. Geldiğimizde kasada 90 milyon TL para vardı, aralık maaşları ödendi. Ocak ayından itibaren Beşiktaş'ın hiç geliri yoktu. Gelir ile gider arasında çok açık vardı. Gelirin de yüzde 50'si temlik altında, gelen paranın yarısı bankalara gidiyor. Futbolcu maaşları, faizler, vergi borçları, bonservis ücretleri, menajer ücretleri bekliyordu. Nakit akışı çok sıkıntılıydı. Beşiktaş'a yardımcı olmaya, hizmet etmeye gelirken hayalim transferlerde elimi cebime atmaktı. Bunu karınca kararınca yaptık. Onun yerine kulübü yaşatmaya çalıştık.
İstifayı düşündüm. Çevrem çok baskı yaptı. İstifa etmeyeceğimi söyledim. Hasan Arat'a çok ayıp olurdu. Beraber yola çıktık, yarı yolda bırakmış olurdum. Takımın nakit akışı da benim sayemde dönüyordu. Altıncı aydan sonra hep istifayı düşündüm. Özellikle Brad Friedel'ın aramıza katılmasından sonra... Bunu hiç dile getirmedim. İstifa etmeyi düşünüyorum diye aileme bile söylemedim. Bunu dillendiremezsiniz."
- Yapılan bazı transferlere yüksek rakamlar ödendiğini düşünüyor musunuz?
"Algı çalışması var. Serdal Adalı tarafından sanki bu borç 11 ayda yapılan transferlerden doğmuş gibi. Oyunculara ödenen bonservisler belli. Bir oyuncuyu pahalı aldınız diyebilirsiniz, daha düşük fiyatlı alabilirdiniz diyebilirsiniz. Şu an oluşan 100 milyon Euro borcu siz yaptınız, sizin kadronuzdan dolayı demek tam bir algı çalışması. 100 kere anlattım, anlamama ihtimalleri sıfır. Anlamıyorsa anlattığımı adaylıktan çekilmeli o kişi... Önceki dönemde alınan ve giden oyunculara ödenen paralar, bu yükümlülüğün içinde... 18 futbolcuyla yollarımızı ayırdık. Rafa, Paulista, Immobile bonservissiz geldik. Muçi, Musrati, Felix, Joao Mario bonservislidir. Muçi ve Musrati için 22 milyon Euro ödendi. Bu transferlere müdahale etmedim. Yüksek, doğru söyleniyor. Sorumluluktan kaçmıyorum, hesabını veririm.
Beşiktaş her yerden havlu atmıştı, bir tek Türkiye Kupası vardı. O dönem tribünler 'Hasan Arat transfer nerede' diyordu. O da kendi Scout ağıyla oyuncuları buldu. Beni de çağırdı transfer görüşmelerine. Biz bu oyuncular sayesinde 2 tane kupa kazandık. Kaç yıldır başkanlık yapıp da tek bir kupası olmayan kulüplerimiz mevcut. Biz altı ayda hem Türkiye Kupası'nı hem Galatasaray'ı 5-0 mağlup edip Süper Kupa'yı kazandık. Bu demek değildir ki bu oyuncular ucuz, uyguna aldık. Ben de bu eleştirilere katılıyorum. Bu oyuncuların ücretleri yüksek kaldı, daha düşüğe alabilirdik ama elimiz çok kuvvetsizdi. Çok ciddi tribün, taraftar baskısı vardı. Başkanı ciddi sıkıştırıyorlardı. Diğer taraftan transferin son günüydü. Karşı taraf kulüpler ve menajerler cin gibi. Elimiz sıkışık olduğu için üstümüze geldiler. Normal şartlarda 2-3 milyon Euro aşağı bitebilirdi, o gün o şartlarda o fiyata bitti."
"İSRAİL İLE SIKINTILI BİR DURUM VARDI"
- Maccabi maçı İstanbul'dan Macaristan'a alındı. 'Paşa paşa gelip oynayacaklar' dediniz, olmadı. Avrupalı çoğu rakip, çeşitli bahanelerle Beşiktaş taraftarını stadyuma almıyor. Tavrınız ne olacak?
"Maccabi işi, devlet büyüklerimizin yol göstermesiyle, provokasyona açık olmasından dolayı, kendi devletimiz maçın burada oynanmasını istemedi. O sıralar İsrail ile sıkıntılı bir durum vardı. Ajanlarını, provokatörlerini sokup bundan nemalanmak isteyecekler gibi istihbarat vardı. Haklı olarak maçı burada oynatmak istemediler. Twente maçında da yerel yönetim, seyircisiz oynanmasını talep etmiş. 3-4 gün önce konferans görüşmesi yaptılar. Yanlış yapıldığı anlatıldı. Tekrar UEFA'ya dönünce, bu sonuçta yerel yönetimlerin alabileceği bir karardır, saygı duymak zorundayız. Elimizden geleni yapacağız seyirciniz için. Yerel yönetim seyircisiz diye diretirse elimizden bir şey gelmez."
- Van Bronckhorst ile aranız nasıldı?
"Van Bronckhorst ile aram çok iyiydi. Saha dışında çok iyi bir insandı. Altı gün izin yapması çok fazlaydı. Ben sinirlendim ama daha çok bizim Mete Vardar, Onur Göçmez gibi arkadaşlar futbolun daha çok içindeydiler, onların ciddi uyarıları oldu. Bu kadar izin olmaz, Türkiye'deki maç temposu, maç sertliği bu kadar izni kaldırmaz diye dile getirdiler. Ben sadece bir kere Brad ile konuştum, böyle olmayacağını söyledim. Brad de bana 'Hocanın tercihi, çok fazla karışamıyorum' diye saçma sapan bir cevap verdi."