Levis Dükü'nün "Sıkıntı, çaresi çalışmak olan bir hastalıktır" sözü, mesleğinize tutkuyla bağlı olmanız koşuluyla gerçek anlamını bulur. Bazıları, işin doğası gereği can sıkıntısıyla bağlantılı olduğunu düşünse de, diğerleri için tutku olmadan bir işin yapılması neredeyse imkansızdır. Ancak bu, her meslek için geçerli değildir. Daha "sıkıcı" olarak kabul edilen bazı mesleklerde, tutku bulmak oldukça zor olabilir ve bu meslekler için aynı şeyin söylenmesi mümkün olmayabilir.
grazia'da yer alan habere göre Birleşik Krallık'taki Essex Üniversitesi'nden araştırmacılar, Kişilik ve Sosyal Psikoloji dergisinde en sıkıcı insan profilini çizen bir çalışma yayınladı. 500 katılımcının kişilik özellikleri, davranışları, hobileri ve meslekleri üzerinde yapılan incelemelerde, uzmanlar belirli işlerin genellikle can sıkıntısı yarattığını gözlemledi. Bu bulgular, işin doğasının, bireylerin genel ruh halini ve işyerindeki memnuniyet düzeylerini nasıl etkileyebileceğini ortaya koydu.
Sınırlı yaratıcılık sıkıcılığı pekiştiriyor
Veri analistleri, genellikle kötü bir üne sahiptir. Araştırmanın sonuçlarına göre, bu meslek en "sıkıcı" meslek olarak algılanıyor. Bunu, muhasebeciler, vergi uzmanları ve sigortacılar takip ediyor. Uzun çalışma saatleri, tekrarlanan görevler ve sınırlı yaratıcılık gibi etmenler, bu mesleklerin sıkıcılığını pekiştiriyor. İlk bakışta, veri analistlerinin işi heyecan verici gibi görünmeyebilir. Ancak, bu mesleğe dair algımızın ötesinde, bu işi yapanlar aslında işlerinden memnun olabiliyorlar. Stereotiplerin kolayca değişmediği bir gerçek olarak, araştırmacılar "Bu olumsuz algıya rağmen, toplumun bu mesleklerde çalışan insanlara ihtiyacı var" diyerek uyarıda bulunuyor.
"Gerçek şu ki, bankacılar ve muhasebeciler gibi profesyoneller son derece yetenekli ve toplumda büyük bir etkiye sahipler; belki de onları sıkıcı olarak etiketleyerek düşmanlaştırmamamız gerekiyor!" diyerek uyarıyor araştırmacılar. Diğer yandan, gazetecilik, uygulamalı bilimler, sanat ve öğretmenlik gibi meslekler "heyecan verici" olarak görülüyor. Ancak, bu tür stereotiplerin, çalışanlar üzerinde olumsuz etkiler yaratma ve onları yanlış değerlendirme riski taşıdığına da dikkat çekiliyor.
Kaygı ve yorgunluğa yol açıyor
İş yerinde can sıkıntısı, ruh sağlığını ciddi şekilde tehdit edebilir. İnternette gereksizce gezinmek, sosyal medyada vakit geçirmek veya sık sık saate bakmak gibi davranışlar, iş yerinde sıkılmanın belirtilerindendir. Uzmanlar, bu tür can sıkıntısının kaygı ve yorgunluğa yol açabileceğini belirtiyor. Ancak, işte sıkıldığınızı kabul etmek, birçok kişi için tabu haline gelmiştir. Ofiste hiçbir şey yapmadığımızı itiraf etmek genellikle utanç verici olarak görülür. Öyle ki, Britanya'da yapılan "Ölüme kadar sıkılmak" adlı bir araştırma, iş yerinde sıkılan çalışanların, işleri heyecan verici olanlara göre kalp-damar hastalıklarına yakalanma riskinin üç kat daha fazla olduğunu ortaya koymuştur.
Peki, işyerindeki can sıkıntısından nasıl kurtulunur? "Bore-out Sendromu" kitabının yazarı Christian Bourion, işyerinde can sıkıntısı yaşayanların bir adım geri çekilmesini tavsiye ediyor. Bourion, "Tükenmişlik sendromu yaşayanlar sürekli çalışmaya odaklanırken, can sıkıntısıyla karşılaşanlar ise sıkıntıya odaklanır" diyor. Can sıkıntısına kapanan bir kişi için istifa etmek dışında pek bir çıkış yolu olmayabilir. Özellikle kariyerlerinin başında "işe yaramaz" pozisyonlarda çalışan gençler için bu durumdan ders çıkarmak mümkündür. Ancak her şeye rağmen, gelişim fırsatlarını değerlendirmek, gerçek mesleki arzularınızı keşfetmek ve işiniz aracılığıyla neyi başarmak istediğinizi anlamak önemlidir. Bu yaklaşım, değişim için stratejiler geliştirmeye, üstlerle diyalog kurmaya ve daha anlamlı bir pozisyon için sinyal vermeye olanak tanır. İlerlemeye ve gelişmeye devam etmek için mesleki sıkıntıya takılmamak gereklidir.