Depremin birinci yılında eylemlerde, Hataylılarla birlikte “Bizi üç gün ölüme terk ettiniz” diye isyan etti, siyasetçilerin hedefine oturdu. Melih Gökçek kendisine “Artist olsaydın” deyince, “Siz halkına ihanet etmiş, zavallı jeliboncu, devletin malına çökmüş mafyavari bir canlı türüsünüz” diye karşılık verdi. Sonra da Hatay Belediye Başkanı Lütfü Savaş onu suçlu ilan etti. Hepsini konuştuk… 

Depremin birinci yılını geride bıraktık. Siz Hatay’ı hiç bırakmadınız, bu bir yıl boyunca sesini duyurmak için elinizden geleni yaptınız. Bir dolu tartışma yaşandı ve biz yine gerçek sorunları konuşmaktan uzak kaldık. Gökhan Bey, Hatay halkının sorununu tüm çıplaklığıyla ortaya koyalım. O geceki öfkenin bir nedeni var. Aylardır depremzedeler ne yaşıyor?

Öncelikle şunu ifade etmek isterim ki, Hatay benim can evim, çocukluğum, gençliğim, anamın babamın kokusu, Ata yurdu, can evim. Ben Hatay ve Hataylılarla büyüdüm, güldüm, ağladım. Yeri geldi bir lokma ekmeği, yeri geldi bir kap yemeği bölüştük. Hatay manevi duyguların en yoğun yaşandığı, ecdadın hasta yatağında düşman elinden kurtardığı en mukaddes emanet olması sebebiyle de bambaşka bir yerdedir bizler için. Deprem ne yazık ki, inanılmaz bir yıkım ve beraberinde kayıplar getirdi. İlk defa böylesine büyük bir yıkımla çaresizliğe, umutsuzluğa ve karamsarlığa düştük. Aksaklıklar, plansızlıklar, düşünülmeden konuşulan sözler hepimizin kopma noktası oldu. Bu durum ister istemez tepkileri de beraberinde getirdi. Halen çadırlarda, konteynerlerde insanlık dışı koşullarda yaşayan insanlarımız var. Eğitime tam olarak ulaşamayan, sağlık hizmetlerine erişimde kısıt yaşayan, sosyal ve ekonomik açıdan tükenmiş bir halk var. İnanın abartmıyorum yaşayan ölüler gibiyiz. Kimse kimseyi kandırmasın, biz sokaktayız ve her gün canlı canlı yaşıyoruz bunları. Sanki şehrimizdeki yıkım, ruhumuzu da aldı götürdü. Tebessüm etmekten bile utanıyoruz biliyor musunuz? Hiçbir kelime bu duyguyu ifade etmeme yetmiyor, yetmez de... Halen yıkık evleri ve bulunamayan insanlarımızı düşününce yutkunamıyorum, nefesim daralıyor.

KUTSALLARIMIZA SÖZ SÖYLEMESİNLER

Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki “Ev sahipleri eğer ölüleri de yoksa, valla yıkıldığı iyi olmuş, bize villa verdiniz diyorlar” gibi bir açıklama yaptı. Depremzede olmasanız da “Hiçbir şey anlamamışlar” dedirtecek, canımızı acıtan bir açıklama… Sahiden insana dair, duygusuna dair, kayıplarına dair hiçbir şey anlaşılamadı mı acaba bu bir yılda?

Bunlar normal bir akılla ifade edilemeyecek kadar düşüncesiz sözler! Kaldı ki, siz hiç “Ohhh ne güzel evim yıkıldı, villa aldım” diye sevinecek, insani vasfını kaybetmiş bir insan gördünüz mü? Hele ki, geçmişi bir karış toprak için ölüme yürümüş şehitlerle dolu Anadolu’da.. Bunu diyenler de inanın o evde bir kahvaltı masası etrafında huzuru yaşamamış, duvara asılı bir kuru biberin, bir bağ soğanın, bin bir emekle kazanılmış helal duygunun hazzını bilmeyenlerdir. Hangi villa koskoca bir yaşanmışlığın yerini tutabilir? Büyüklerimizden ricam, lütfen bizlerin kutsallarına söz söylerken birkaç kez düşünsünler.

DEPREM YERİNE SAVAŞ’IN KOLTUĞU

O akşam eşinizle birlikte eylemcilerin arasındaydınız. Çok sahici bir tepki gösterdiniz, ama sonra bir baktık ki, siyasetin diline başka türlü düştünüz. Örneğin Hatay Belediye Başkanı Lütfü Savaş, protestoların nedeni olarak sizi gösterdi. CHP’nin Savaş ısrarını değerlendirmenizi isteyeceğim. Siz Hatay’ı biliyor, tanıyorsunuz, sahiden Lütfü Savaş’ı istiyor olabilir mi Hatay halkı? Parti yetkilileri, dört ayrı anket sonucunun böyle çıktığını söylüyor.

Kendi siyaset evinde bile şaibeli hale gelmiş bir insanı, Hataylılar gibi benim de görmezden gelmem mümkün değil. Biz her gün sokakta o tepkiyi görüyoruz. Üstelik bu yeni bir durum da değil. Devam eden bir yıllık sürecin bugün büyüyerek dışa vurulmuş hali. Anketleri neye göre, nerede, kiminle yaptılar bilemem, ama bu tepki aslında tüm siyasilere ortak bir ses yükseltmesidir. Doğru yerde, doğru zamanda, yanlış kişilerin yanında olarak gönül köprüleri kurulmaz. Sadece Hatay’da değil, tüm Türkiye’den kendisine tepkiler varken, sadece beni suçlaması inanılır gibi değil! İnsanlar zaten bu suçlu siyasetçi figürlerinden bıktı, zaten en çok buna tepkili...

Siyasetçilere “En zor zamanımızda yanımızda olmadınız” diye isyan ettiniz. Ne yapmalarını bekliyordunuz, neyi yapmadılar? Ne yapabilirlerdi?

Bakın bizim insanımız kadirşinas, sağduyulu, fedakârdır. Kendisine yapılan iyilik kadar, kötülüğü de unutmaz. Hele ki canı yanmışsa, yakılmışsa. Siz halkın yanında olmak yerine, karşısında olursanız bütün gemileri yakarsınız. “Ateş sadece düştüğü yeri yakar” demek başka, “Kimse ateşte yanmasın” demek bambaşka. Bu ayrımı yapamazsanız tepkilerin odağında olursunuz. Daha da acısı, Hatay’da deprem acıları yerine Lütfü Savaş’ın siyasi ikbali, koltuğu konuşuluyor. Bir siyasi için bundan daha büyük bir utanç olabilir mi? Lütfü Başkan neyi mi yapamadı?

VOLKAN İLE ARAMIZDA SORUN YOK

Evet, tam olarak bunu soruyorum.

Büyük projelerin güçlü mimarı olamadı mesela, Siyasi söylemlerinde halktan değil, siyasi hamilerinden taraf oldu mesela, barınma krizi, su krizi, sağlık ve eğitim hakkına erişim, ulaşım sorunlarını gündem etmedi mesela. Hataylıların ve şehrin geleceğindeki belirsizlikler için bir yol haritası paylaşmadı mesela. Şehrimizde sığınmacı karşıtı bir görüş hâkimken, olası bir çatışma durumuna karşı önlem almadı mesela. İmkan bulan Hataylılar şehri tek tek terk ederken kimsesizliklerini gidermedi mesela, tarıma, hayvancılığa, ormancılığa bir katma değer sunamadı mesela...

Peki bize Volkan Demirel meselesini anlatır mısınız? Sahiden aranızda sorun var mı?

Volkan Demirel ile aramızda bir kırgınlık, Sayın Lütfü Savaş’ın iddia ettiği gibi bir durum söz konusu değil, olamaz da. Bir kere biz spor yaşantımızda hep yan yana duruşumuz, ortak bir uğurda mücadele vermemiz ve başarılı kariyer hayatımızla anılmış, halkın takdirini kazanmış kişileriz. Her ikimiz de kendilerine en ihtiyaç duyulan zamanda olmamız gereken yerdeydik. Hiç kimsenin ne benim, ne Volkan Demirel’in, ne de bir başkasını bahane ederek kayıplarımız üzerinden siyasi husumet yaratmasına izin vermem. Bu büyük bir vebal ve bu vebal sahibini yakar. Dolayısıyla, bu tamamen iddianın sahibini bağlar.

Sosyal medya hesabınızdan “Siz daha depremin ilk günlerinde, binlerce insanın vebaline girmiş İDEALİST müteahhitlerinizi AK-lamadınız mı?” diye sordunuz Lütfü Savaş’a… Kim onlar?

Birlikte siyasi hamaset yaptığı müteahhitler... Yoldan çevirip, hangi hemşehrime sorsanız, kimlerle yoldaşlık ettiğini size söyler. Bugün gerek geleneksel gerekse yeni medyada sık sık insanlar tarafından dile getirilen doğrular. İnkâr etmek halkı aldatmaktır. Arama motoruna yazdığınızda bile karşınıza birçok haber çıkıyor, belgeli ve bizzat kendisinin sözlerinin yer aldığı. İşte biz çadır tüccarlarına nasıl ses yükselttiysek siyasi tüccarlara da ses çıkartıyoruz. Haksızlığa, hukuksuzluğa, vicdansızlığa dilsiz şeytan olmuyoruz. Zaten yargı süreçlerini yakından takip edenler de görecekler ki adalet er ya da geç herkese tecelli edecektir. Ama bu dünyada ama öbür dünyada...

Birlikte iyileşiyoruz

Doğrusu eşinizi çok takdir ediyorum. Bambaşka bir hayat sürebilirdiniz. Hatay’ı arkada bırakıp, İstanbul’da hayatınıza konforlu bir şekilde devam edebilirdiniz. İkiniz de direniyorsunuz. Bu direncin ilk günden beri motivasyonu nedir?

Eşim Müge de ben de depreme Hatay’da yakalandık. Bizi en çok kahreden kayıplarımızın çok oluşu, halen bulunamayan insanlarımız, anasız babasız kalan evlatlarımızdı. Her biri bizden bir parça, bizden biri oldu. Birçoğu bizi evladı, ana-babası, kardeşi, abisi yerine koydu. Bu öylesine güçlü bir gönül bağı kurmamızı sağladı ki, onlardan kopmamız, kayıtsız kalmamız mümkün olmadı, olamazdı da... Sokakta görünce Müge ve bana sarılan, tebessüm eden, el sallayan yaralı yürekleri görünce biz de iyileşmeye başladık, tıpkı onlar gibi. Yoksa bu acı azalacak türden değil. Sevgi dili dünyada size her kapıyı açacak çok yüce bir duygu. İşte biz, bir insan için en kıymetli hazine olan gönül kapısını açıp motive oluyoruz. Birlikte iyileşiyoruz.

Siyaset olsun ya da olmasın, ülkem için fedakârlık yapmaktan çekinmem

Kısa bir dönem İYİ Parti’de siyaset yaptınız, fakat tüm yorumlardan anlıyoruz ki, daha fazlasını istiyorlarsizden. Bazı partilerin peşinizde olduğunu biliyorum.Belediye başkanlığınaaday olacak mısınız?

Halk kimi, nerede görmek isterse siz o kadar varsınız ya da yoksunuz. Beni gönüllerine koyan Yüce Türk Milleti, nerede görmek isterse ben ordayım. Siyaset olsun ya da olmasın, bu toprakların bir evladı olarak ülkem için fedakârlık etmekten çekinmem. Hani yüzyıllar öncesinden söylenmiş bir söz vardır “ Mevzubahis vatansa hepimiz ölelim” diye, ben böyle bir kültürden, Hatay gibi mukaddes bir şehrin maneviyatında büyümüş ve hayatın tüm zorluklarını görerek gelmiş biriyim. Vatana hizmet için siyasete gerek olmadığını, görevini en iyi yapanın vatanını en çok sevenden geçtiğinin bilincindeyim. Bu zaten hem insani, hem ahlaki hem vicdanidir. Ben sadece isterim ki milletimizin gönlünden düşmeyeyim.

HERGÜN BİR BOŞLUK

Mevki, makam dünyalık şeyler, ben memleketimin tekrar eski günlerine kavuşmasını istiyorum. Bakın, sabah sokakta yürürken kırık yıkık binalar, uçsuz bucaksız bir boşlukla yüzleşiyorsunuz üstelik her gün. İnsanlar, sokaklar, parklar, ağaçlar, kuşlar bile azalmış. Her baktığınız yerde ayrı bir acı, ayrı bir kayıp. Mezarlığa gidiyorum sık sık, yakınlarımı ve binlerce hemşehrimizi ziyaret ediyorum. Onlarca insan, onlarca hikâye, onlarca kayıp, acı... En çok da sahipsiz kız ve erkek çocuğu yazısını gördüğümde kahroluyorum, isyan ediyorum, kızıyorum.. Bu dayanılacak bir durum değil. Hiç kimse bu gerçekleri görmezden gelemez. Hepsinin bizlerde hakkı var, onlara vicdan borcumuz var.

GÖKÇEK SİYASİ YÜZSÜZLÜKLE BESLENİYOR

Bir de Melih Gökçek meselesi var. Gökçek neden size “Futbolcu olacağına artist olsaydın” dedi?

İ. Melih Gökçek siyasi edebi rafa kaldırmış, siyasi yüzsüzlükle beslenen, zavallı bir tür. Tıp bilimi ne yazık ki, kendisine henüz çare üretmiş değil. İyi ve güzel olanı, Anadolu insanına layık görmeyen istisnai bir tür, ar damarı çatlamış bir varlık. Anlayacağınız umutsuz vaka.