CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, Sözcü TV'de duayen gazeteci Uğur Dündar ile Arena programına katıldı.

Burada İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu'na yönelik başlatılan soruşturmalar ve onun açıkladığı 'bilirkişi'nin ardından yapılan gözaltılara tepki gösteren Günaydın, dikkat çeken bilgiler paylaştı.

Günaydın'ın açıklamalarından öne çıkanlar şu şekilde:

"*Ekrem İmamoğlu’na yönelik bir çaba var. Onu soyutlamak, kriminalize etmek, yalnızlaştırmak istiyorlar. Bunun farkındayız. 

*Geçen pazartesi Ekrem İmamoğlu şunları söyledi: "İstanbul'da 8.000 bilirkişi var. Bu 8.000 kişinin 2.000’i muhasebe kökenli. Bir kısmı Sayıştay'dan, bir kısmı Mülkiye’den emekli. Memlekette pek çok akademisyen ve emekli uzman bilirkişi olarak çalışıyor." 

*Ancak, 2019 sonrası İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ile ilgili bir dosya olduğunda bu bilirkişiler devreye giriyor ve İBB’yi suçlu gösteriyorlar. 2019 öncesi bir dosya olduğunda ise, aynı bilirkişi grubu rapor vererek sorumluluğun olmadığını belirtiyor.

*Örnek olarak, Esenyurt’ta Ahmet Özer’in bir ihale meselesinden dolayı ikinci kez tutuklanması durumunu ele alalım. Savcılık, üç kişilik bir bilirkişi heyeti oluşturuyor. Bunlardan birisi eski Sayıştay denetçisi, diğeri eski Mülkiye müfettişi ve üçüncüsü de bahsedilen kişi. Bu kişi suçlu olduğunu belirten bir rapor düzenliyor. Diğer iki bilirkişi ise bu raporu imzalamıyor ve ayrı bir rapor sunuyorlar, burada sorumluluk bulunmadığını belirtiyorlar. Ama savcı tek imzalı raporu kabul ederek tutuklama talebinde bulunuyor.

*Hukuk devletinde iki şey yapılmalı: Birincisi, bilirkişinin geçmişi incelenmeli. Hangi adliyelerde çalışmış? Daha önce düzenlediği raporlardan dolayı bir soruşturma geçirmiş mi? İkincisi, savcılığa bakılmalı. Nasıl olur da iki imzalı rapora güvenmeyip tek imzalı rapora dayanarak işlem yapar? Hakimler Savcılar Kurulu bu durumu incelemeli.

*Ancak ne oldu? Ekrem İmamoğlu hakkında soruşturma başlatıldı. Soruşturmanın ardında, “Söz konusu bilirkişinin adıyla yapılan haberler için de soruşturma yapılması için İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne yazı yazıldı” denildi. Basın açıklamaları ile masumiyet karinesini ihlal etmeyi adli işlem gibi gösteriyorlar. Biz de bunun için Anayasa Mahkemesi'ne başvuracağız.

*Bu adım, aslında gerçek gündemi konuşmamızı engellemeye çalışmaktır. Yani, toplumu korku iklimiyle yönetmeye çalışıyorlar. Örneğin, Gramsci’nin hegemonya teorisinde söylediği gibi, bir iktidar, halkın gönlünü kazanmak zorundadır. Eğer bunu başaramazsa, zor kullanmak zorunda kalır. Bu, Türkiye’nin gidişatı için de geçerli.

*(Halk TV gazetecilerine soruşturma) Daha da önemlisi, muhalif gazeteciliği yapan herkes, her türlü baskıya maruz kalıyor. Seda Selek ve Serhan Asker, adli kontrolle serbest bırakıldılar ama gözaltına alınmışlardı. Serhan’ın yaptığı programı kimse izlemiyor diyebilir misiniz? Benim katıldığım programda da, sadece benim söylediklerimden dolayı televizyona para cezası verildi. Gazetecilikte, özellikle muhalefetteyseniz, her türlü engellemeyle karşılaşırsınız. Ama buna rağmen, gazetecilerin görevi her zaman gerçekleri ortaya koymaktır.

*Bu ülkede her türlü engellemeye rağmen gazetecilik yapılmaya devam edilecektir. Bizim görevimiz, memleketin gerçek gündemini konuşmaya devam etmek ve insanlara doğruyu anlatmaktır."