SEVGİ UÇAR
Yoksulluk ve açlık sınırının dahi altında ücretlere çalışan emekçiler, emekliler, işçiler ve gençler başta olmak üzere toplumun bütün kesimleri bulundukları her alandan seslerini çıkarmaya çalışıyor.
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) ise 30 Kasım’da Ankara’da “Geçinemiyoruz! Yoksulluğa karşı mücadeleye çağırıyoruz" adıyla bir miting gerçekleştirecek. Kamu emekçilerinin taleplerini ve sorunlarını KESK Eş Başkanı Ayfer Koçak ile 5 Soru ve 5 Cevap’ta konuştuk.
1. Neden bu mitinge ihtiyacı duydunuz?
Uzun süredir ekonomik bir kriz yaşıyoruz ve bu krizin bedeli emeği ile geçinen yoksul emekçilere çıkartılıyor. Özellikle bu yıl çiftçisinden işçisine, öğrencisinden kamu emekçisine tüm kesimlerde ciddi bir tepki oluşturdu.
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu(KESK) olarak, tepkimizi örgütlemeyi ve tüm yoksul kesimlerin taleplerini ortak bir mücadelede birleştirmeyi önemsiyoruz.
30 Kasım’da Tandoğan’da gerçekleşecek mitingimizin amacı; dağınık tepkiyi örgütlemek, emeğin haklarını daha güçlü bir biçimde savunmak ve birleşik mücadelenin zeminini yaratabilmek. Bu miting, KESK tarafından öncü bir çağrı ile gerçekleştirilse de ülkemizde yoksulluk ve gelir adaletsizliği karşısında ezilen, zarar gören tüm kesimlerle ve buna bağlı güncel sorunlarda ortak hareket ettiğimiz 46 örgütümüzün kolektif katılımı ile gerçekleşecek.
Bu kapsamında emekçilerle buluştuk ve gördüğümüz manzaranın mitingimizin temel sloganı olan “geçinemiyoruz” sendromundan çok daha öte durumda olduğunu gördük.
“EMEKLİLER AÇLIK KORKUSU YAŞIYOR”
Emekliler cephesinde açlık korkusu ve temel gıdaya erişim olanaklarının her geçen gün tükendiği vahim bir tablo görülüyor.
Köylülerimizin büyük çoğunluğu arazilerini her yıl peyderpey satarak hayata tutunabiliyor.
Öğrencilerin barınamama sorunu katlanarak büyüyor, kazandıkları okullara kayıt yaptırmaktan vazgeçiyorlar.
Memurlar, tayin oldukları illerde birkaç kişinin bir arada kiraladığı evlerde oturarak yaşayabiliyor.
Mitingimiz, üzerimizde her geçen gün daha da sıkılan bu “Ekonomik Mengenenin” artık bizler açısından katlanılmaz olduğunu, bütçenin mağduru olan tüm kesimleri bir araya getirmeyi ve bir tepki koymayı amaçlıyor.
2. Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu olarak öncelikli temel talepleriniz nedir?
“KAMUDA MÜLAKAT SİSTEMİ KALDIRILMALI”
Temel taleplerimiz; öncelikle kamuda işe girmede mülakat sisteminin tamamen kaldırılması, eşit ve adil bir sınav sisteminin hayata geçirilmesi ve buna dair güvenlik soruşturmaları adı altında ayrımcı politikaların ve hak mağduriyetlerinin giderilmesidir.
“VERGİDE VE ÜCRETTE ADALET TALEP EDİYORUZ”
Diğer yandan vergide ve ücrette adalet talep ediyoruz. Aldığımız maaşları yüzde 10 vergi dilimi ile başlatıp yüzde 27’ye kadar çıkartan adaletsiz vergi dilimlerine karşı yoksulluk sınırının altında kalan tüm ücretlerin yüzde 10 vergi dilimine sabitlenmesini talep ediyoruz.
Emekli maaşlarının, asgari ücretin yaşanabilir ve onurlu bir ücret seviyesine çıkartılmasını talep ediyoruz.
Kamu hizmetlerinin sosyal devlet ilkesi gereğince özelleştirme politikalarından vazgeçilerek kamusal, ulaşılabilir, nitelikli bir hizmete dönüştürülmesini ve tüm halkımıza ücretsiz şekilde sunulmasını talep ediyoruz. En önemlisi ise hali hazırdaki Toplu Sözleşme Yasası’nın evrensel ilkelere göre gerçek grevli bir toplu sözleşme yasasına çevrilmesini ve bunun anayasal güvence altına alınmasını talep ediyoruz.
3. Bütçe politikalarının emekçiler üzerindeki etkilerini nasıl buluyorsunuz?
Bütçe görüşmeleri TBMM’de devam ediyor ve bu bütçenin halkın, emekçilerin bütçesi olmadığını, sermayenin bütçesi olduğuna tanık oluyoruz. Vergiyi bizler öderken sermayeye teşvikler, vergi indirimleri ve istisnalar yapılıyor. Gün sonunda yemeği iktidar ve yandaşları yerken hesabı emekçiler ödüyor.
“ALIM GÜCÜ HER GEÇEN GÜN AZALIYOR”
Emek tarafında işler ne yazık ki aşağı yönlü yürüyor, alım gücü her gün azalıyor, mülksüzleştirme yaygınlaşıyor, halk geçinebilmek için, çocukların okutabilmek, sağlığa ulaşabilmek ve benzeri temel ihtiyaçlar için evini, eşyasını satmak zorunda kalıyor.
Kamu hastanelerinin sayısı yerinde sayarken hatta kapanırken, ülkenin her yerinde özel hastaneler katlanarak arttı. Sağlığın ticarileşmesinin en acı, yakıcı sonucunu ise maalesef Yenidoğan çetesi ile bir kez daha gördük. Hayatlarımız, sağlığımız ranta kurban edilmiş durumda.
Yine eğitimde geldiğimiz nokta da aynı, her yerde özel okullar. Devlet okullarında ise temizliğe ayrılan bütçe bile sorunlu.
4. Emekçilerin bütçe süreçlerine etkin katılımı nasıl sağlanabilir? Vergi ve ücretlerde beklentileri nedir?
Emekçilerin ve emek örgütlerinin bütçe süreçlerine katılımı, anayasal güvence altına alınan sosyal devlet ilkesi gereğince bir genel toplumsal sözleşme ile sağlanmalıdır. Bu doğrultuda halkın tüm kesimlerinin bütçe taleplerinin kendi örgütleri ve konfederasyonları üzerinden bu toplumsal sözleşme muhataplığı içerisinde hükümet erkine iletilmesi ve müzakere edilmesi sağlanmalıdır.
Böylece kamu hizmetlerinin ve bakanlık bütçelerinin henüz oluşma aşamasında halkın tüm kesimlerinin görüş ve önerisi alınmış olacaktır. Vergi dilimlerinde yoksulluk sınırının altında kalan tüm ücretlerin yüzde 10 vergi diliminde sabitlenmesi, gelir adaletsizliği açısından ciddi bir rahatlama yaratacaktır.
“YOKSULLUK SINIRININ ÜZERİNDE BİR ZAM OLMALI”
Kamu emekçileri açısından 2025 yılında son on yılda alım gücümüzün yüzde 46’sını kaybettiğimizi düşündüğümüzde, hızlıca yoksulluk sınırının üzerine taşınacak bir zam talebinde bulunuyoruz. Kısaca, kamu yani halk üzerinden sermayenin finanse edilmesine son verilmelidir.
5. En düşük kamu emekçisi maaşı sizce ne olmalı? KESK’in asgari ücret beklentisi ne?
En düşük kamu emekçisi maaşının yoksulluk sınırının üzerinde olması gerektiğini savunuyoruz, bu rakam bu ay itibariyle 78 bin 617 lira oldu.
Vergi diliminin yoksulluk sınırına kadar olan gelirde yani yüzde 10 olacak şekilde 1. vergi diliminde kalmasını talep ediyoruz.
Asgari ücrette ise durum biraz daha zor, sadece asgari ücrete zam yapılması meseleyi çözmez. Asgari ücretin anayasamızın da gereği olarak işe yeni başlayan, herhangi bir vasıf istemeyen işlerde verilebilecek en düşük ücret tanımlamasına uygun bir şekilde ve açlık sınırının üstünde tanımlanması gerekiyor (bu rakam bu ay itibariyle 29 bin 100 lira) ve enflasyon doğrultusunda sürekli güncellenmeli.
Bu mesele o kadar büyük bir sorun ki; ülkemizde çalışanların yarısı asgari ücretli olarak çalışmak zorunda bırakılıyor, yani asgari ücret genel ücrete dönüştürülmüş durumda, öncelikle bunun ortadan kalkması gerekiyor.