HAK-İŞ Genel Başkanı Mahmut Arslan, Hizmet-İş Sendikası'nın 46'ncı kuruluş yıl dönümünü dolayısıyla bir otelde basın toplantısı düzenledi.
Kamudaki 700 binden fazla işçinin 2023-2024 dönemindeki mali ve sosyal haklarının belirlendiği Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü'nü mayıs ayında imzalandıklarını anımsatan Arslan, enflasyon nedeniyle aradan geçen sürede imzaladıkları sözleşmenin anlamını yitirdiğini söyledi.
Çerçeve protokole ek bir protokol yapılması için TÜRK-İŞ ile hareket ettiklerini belirten Arslan, "Yürürlük süreleri farklı olan sözleşmelerin tamamı için enflasyon artı iyileştirme yapılması konusunda Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı'mıza ve işveren sendikası TÜHİS'e çağrımızı yineliyoruz. Bu çağrımızın bir ek protokolle karşılık bulmasını istiyoruz." diye konuştu.
'KONFEDERASYONLARIN MUHATABI TİSK OLMALI'
"Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü, belediye şirketlerinde de uygulanmalı, bunun önünde yasal hiçbir engel yok" diyen Arslan, diğer işçi konfederasyonlarının karşı çıkmasına rağmen HAK-İŞ'in bu konuda ısrarcı olduğunu vurguladı.
Eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin ile çerçeve protokolün belediye şirketlerine de uygulanmasına yönelik bir protokol imzalamayı planladıklarını ama Bilgin'in görev süresinin sona erdiğini vurgulayan Arslan, "Vedat Bilgin, bunun taahhüdünde bulunmuştu." dedi.
Çerçeve protokolün işleyiş sürecinde kurgusal bir sorun olduğunu ifade eden Arslan, şunları söyledi:
"İşçi konfederasyonlarını, kamudaki bir işveren sendikasıyla muhatap etmek, muhataplık ilişkilerine de zarar veriyor. Onun için HAK-İŞ olarak, kamu işveren sendikalarının da üyesi olduğu ve Türkiye'de işverenleri en fazla temsil yetkisine sahip TİSK, bizim Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü'ndeki muhatabımız olmalı."
'EMEĞİN PAYI GERİLEDİ'
Çalışanların ağır vergi yüküyle karşı karşıya olduğunu belirten Arslan, çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alınması gerektiğini her fırsatta dile getirdikleri anımsattı.
Arslan, 2002 yılında bir çalışanın 16 asgari ücret kadar gelirden sonra yeni bir vergi dilimine geçtiğine dikkati çekerek, şunları kaydetti:
"Eğer asgari ücret vergi dışı bırakılmasaydı, dördüncü ayda asgari ücretli çalışanlar yüzde 20 vergi dilimine girer noktaya gelecekti. Enflasyon oranlarının bile üzerinde vergi geçiş oranları ne yazık ki ücretleri aşağıya çekiyor. Misal, ocak ayında imzaladığımız sözleşmeyle 100 lira alan bir arkadaşımız, ücret zammına rağmen aralık ayında 70 lira almak zorunda kalıyor. Bu kabul edilemez bir şey. TÜİK'in son dört yıldaki rakamlarına baktığımız zaman emek hareketinin gayri safi milli hasıladan aldığı pay yüzde 34'lerden yüzde 27'ye düşmüş. Aynı dönemde sermayenin aldığı pay ise yüzde 50'lerden yüzde 54'e çıkmış. Dolayısıyla yüksek enflasyonun olduğu dönemler, emekçilerin kaybettiği dönemler olmuştur."