Mahmut Fazıl Coşkun'un üçüncü uzun metraj filmi Anons, daha vizyona girmeden 75. Venedik Uluslararası Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü ve En İyi Akdeniz Filmi ödüllerini, 25. Uluslararası Adana Film Festivali’nde de ulusal yarışma bölümünde Yılmaz Güney Özel Ödülü, En İyi Görüntü Yönetmeni Ödülü (Krum Rodriguez) ve Film-Yön En İyi Yönetmen Ödülü’nü, uluslararası bölümde de Jüri Özel Ödülü'nü kazanarak dikkat çekmişti. 1960'lı yıllarda gerçekleşen bir darbede rol alan askerlerin yaşadıklarını anlatan filmin başrollerini Ali Seçkiner Alıcı, Tarhan Karagöz, Murat Kılıç ve Şencan Güleryüz paylaşıyor. Filmle ilgili bir araya geldiğimiz yönetmen Mahmut Fazıl Coşkun, şöyle diyor: "Bu biraz Türkiye'yi anlamak üzerine yapılmış bir film..."
mahmut-fazil-coskun Anons, Mahmut Fazıl Coşkun'un Uzak İhtimal ve Yozgat Blues'dan sonraki üçüncü uzun metraj filmi...
Anons'la birlikte sinemada yeni bir tür mü denediniz? Sizin tarifiniz nasıl? Ben tür sinemasına inanmıyorum. Var tabii tür sineması ama benim yaptığım filmin bir tür olarak çeşitli türlerle akrabalığı var diyebilirim. Onlara da kara film diyebiliriz. Biraz Romen sineması ya da Roy Andersson gibi İskandinav sinemasıyla da akrabalığı var. Oyunculuk stili açısından tabii ki, Buster Keaton'dan başlayan biçime yakın diyelim. Tabii ki özgün bir film olmasına çabaladım. BİZİ ANLATAN ŞEY BEKLEMEK Anons'ta sanki her an trajikomik bir şey olacakmış diye bekliyoruz ve karakterlere “Haydi artık bir şeyler yap” diyoruz içimizden. Bir şeyler bekliyoruz. O bekleyişlerle ilgili çizgiyi nasıl tutturdunuz? Filmdeki bekleme hikayesinin iki nedeni var. Bu biraz Türkiye'yi anlamak üzerine yapılmış bir film. Durumumuzu hep beklemek üzerine kurguladım. Türkiye'de hep bir şey beklenir. İşte, “AB'ye gireceğiz” gibi haller... Biraz da hep şey denir, “Batıda hareket eden, doğuda bekleyen kazanır.” Bizim dilimize de yerleşmiş, “Tekkeyi bekleyen, çorbayı içer” diye. Bekleme hali bizi anlatan bir şey gibi geliyor. Her ne kadar enerjik, hareketli gibi tanımlasak da, ama öyle değil. Bizi daha çok anlatan şey bekleme. O yüzden filmin içine beklemeyi yedirmek istedim. Bunu bir filme yedirmek çok kolay değil. Sıkıcı olmadan bunu vermek zor. Bu bir aksiyon sahnesi olsa daha kolay. Seyircinin alıştığı da bir biçim. Ben bir darbeyi böyle beklemeler ve daha farklı anlatmak için bunu kullandım. Kurguda bu çok önemliydi. MİZAH OLMASA EKSİK OLURDU Farklı bekleme durumları var. Askerlerin beklemesi, bireyin beklemesi, toplumun beklemesi gibi... Filmde nasıl karşılık buluyor bu farklı haller? Beklemekle, beklenti farklı şeyler olabilir. Seyircinin durumunu çok düşünmedim. Ama filmin ritmini kurarken özellikle hesapladığımız bir şeydi. Kurguda çok ince ayar yapılmalıydı. Bunun da iyi yapıldığını düşünüyorum. Ama bunun hissedilmesi hoşuma gidiyor. Samuel Beckett'in Godot'yu Beklerken'ine göndermeler yapılmış filmle ilgili yazılarda. Biz bunu da filmi yapmadan önce konuşmuştuk. Aynı zamanda bekleme halinin dışında şaşkınlık yaratan, gülümseten sahneler de var... Çok absürt gibi duruyor ama doğal da gözüküyor. O tebessüm ettiren sahnelerin katkısı ne filme sizce? Benim bu filmdeki niyetim darbe filmi yapmak ya da darbecilerle “alay etmek” değildi. Biraz Türkiye analizi yapmaktı. Türkiye'nin modernleşmesi ve o hikaye içerisinde ortaya çıkan trajikomik durumları göstermek istedim. Ben her zaman bunu komik buluyorum. Mizah olmasa çok eksik olurdu. Böyle bir yöntemi o yüzden seçtik. Bunun sulu komedi biçiminde değil de, daha durum komedisi olsun istedim. Darbelerle ilgili çeşitli filmler var ama Anons gibisiyle ilk kez karşılaştık. Yönetmenler-senaristler bu konuda cesur mu sizce? Türkiye ve dünyada darbe konusunda yapılmış çok film var. Türkiye'de genellikle kurbanlar üzerinden yapılıyor. Darbenin mağdurları ve onların trajik hikayeleri anlatılıyor. Bu neredeyse tür oldu Türkiye'de. Bunun dışında bu film gibi bir film hatırlamıyorum. Bu ilk olabilir. Bu neden ilk sizce? Daha öncesinde neden böyle bir şey denenmedi? Bilmiyorum. Politik sinema yapan arkadaşlara sormak lazım. Bir sürü sebebi olabilir. Türkiye'deki politik sinema daha çok hiciv ve trajik hikayeler üzerine kurulu. Ben hicivden farklı bir tür yaptım.
anons4 Filmin başrollerini Ali Seçkiner Alıcı, Tarhan Karagöz, Murat Kılıç ve Şencan Güleryüz paylaşıyor.
  “Bu masa başında oluşturulmuş bir film” dediniz Anons'la ilgili. Sizin yönetmenlik tarzınız çekimlerden önce masa başında her şeyi hesaplayıp mı işe başlamak? 3 filmde de farklı tecrübe yaşadım. İlk iki filmde öyle olmadı. İlk ve ikinci filmde senaryoyu epeyce sette değiştirdim. Pek çok şeyi sette hallettim. Bu film biçim olarak daha kararlı bir biçimdi. Hem de dönem filmiydi. Bu zorlayıcı ve kısıtlayıcı nedenlerden dolayı masada bitirilmesi gerektiğini düşünüyordum. Öyle de oldu. Sete çıktığımda çok fazla müdahale alanı bırakmadım. Mutlaka bir pay kalıyor ama minimumda tuttum onları. Sette trajikomik şeyler yaşadığınız oldu mu? İlginç bir olay hatırlamıyorum. Rahat bir setti. Çok sakindi. Set öncesi en büyük ilginç olay 15 Temmuz'du. Oyuncuların senaryoyu özümsemesi sürecinde zorlandığınız oldu mu? Ben açıkçası öyle bir şey yaşamadım. Ne istediğimi tarif ettim. Hepsi iyi oyuncular. İyi niyetli oyuncular... Gayet iyi bir çalışma oldu. Çok büyük provalar da yapmadık aslında. Onlar senaryoyu kısa sürede anladılar. Oyuncu seçimi uzun oldu. Birçok oyuncuyla görüştüm. Çünkü, kafamızdaki oyuncuyu sadece iyi olduğu için seçmiyoruz. Fiziksel özellikler ve enerjileri gibi farklı faktörleri de değerlendiriyoruz. RADYO ÇALIŞANLARININ NOSTALJİK BİR TARAFI VAR İstanbul Radyosu'nu film seti olarak kullanmak nasıldı? İzin almak çok zordu. İzin aldıktan sonra da çok rahat bir çekim süreci yaşadık. Çok yardım ettiler bize. Radyo çalışanlarının hâlâ nostaljik ve tuhaf bir romantik tarafının olduğunu da fark ettim. Biz çok mutlu olduk orada çalışmaktan. Çok tarihi bir bina ve bütün darbelerde basılmış. 15 Temmuz Darbesi dahil... Olayın gerçekten yaşandığı yerde film çekmek çok ilginç bir deneyim. 15 Temmuz Darbesi'nin ertesinde yayınlanması da sizi düşündürdü mü? Biz senaryoyu tamamlamıştık. 15 Temmuz sırasında da ön hazırlıktaydık. Bizim konumuz bununla çok paralel olduğu için “Yanlış anlaşılır mı, konuyu sömürüyor mu?” diye çok düşündük. Erteledik bir süre... Sonra tekrardan yayınlamaya karar verdim. anons Venedik Film Festivali'nde, Adana Film Festivali'nde ödül aldı Anons... Bu tarz filmler çok fazla kopyayla vizyona girmiyor. Siz bu filmlerde para kazanbiliyor musunuz? Doğrusu benim öyle bir tecrübem olmadı. Büyük paralar asla kazanılmıyor. SİNEFİL BİR TOPLUMDA YAŞAMIYORUZ Bu “festival filmi” olarak algılanan filmlerin çok fazla izleyiciyle buluşamamasını da kabullendik sanırım. Sonuçta farklı filmleri izleyen izleyiciler arasında çok fazla IQ farkı yok. Bu noktada bu durumun normale dönmesi sizce nasıl mümkün? Bu yılların sorunu... Bunun çözümü ne hiç bilmiyorum. IQ'yle ilgili değil. İnsanlar sinemaya daha çok rahatlamak, kafalarını boşaltmak için gidiyorlar ve bu etkiyi yaratacak filmleri tercih ediyorlar. Anons gibi filmlerle ilgili de “Biraz kafamızı yoracak, ne gereği var” diye düşünüyor olabilirler. O yüzden başka filmleri tercih ediyor olabilirler. Sinema kültürümüzün olmadığının da göstergesi değil mi? Tabii ki sinefil bir toplumda yaşamadığımızı görebiliyorum. Anons dışında nasıl gidiyor hayatınız? Epeyce yoğundu. Yeni bir senaryo yazıyorum şimdi... O neyle ilgili? Onu şimdi söylemiyorum. TÜRKİYE KENDİ TARİHİNİ YAŞAMIYOR Sizin gözünüzden bakınca şimdiki nasıl bir Türkiye, nasıl bir toplum görüyorsunuz? Eskiye nazaran çok farklı görmüyorum. Türkiye, kendi tarihini yaşıyor. O tarih bence çeşitli zamanlarda tekrar da ediyor. Dolayısıyla o dönemlerden biri gibi şu anda... Bir bekleme hali söz konusu gibi geliyor...