İnsanlar, tarih boyunca kullandıkları kıyafetler, mağaralar ve yiyeceklere ilişkin birçok yeni batıl inanış geliştirdi. 

Yüzyıllardan beri insanlar tarafından bir gıda malzemesi olarak kullanılan tuz, çoğunlukla sağlığa zararlı yönleri ile ele alınıyor olsa da, geçmişte bu durum oldukça farklıydı. Tarih boyunca tuz, kutsallığın ve bereketin bir sembolü olarak görülürken, bu anlayış nedeniyle birçok dini ritüel ve batıl inanış da tuz kullanımına göndermede bulundu. 

Kültürel alışkanlıkların şekillenmesinde belirgin rol oynayan tuz, herhangi bir bilimsel dayanağı olmamasına karşın günümüzde uygulanan geleneklerin merkezinde yer alıyor. Çoğunlukla yaşlı üyelerin bulunduğu muhafazakar ailelerde rastlanılan dış kapının önüne tuz dökme alışkanlığı da köklerini bu gelenekten almakta. İşte son yıllarda geleneksel değerlere önem veren ailelerde de yeniden uygulanmaya başlanan bu kültürel mirasın arkasında yatan batıl inanış...

KÖKLERİNİ ESKİ TÜRK TOPLULUKLARINDAN ALIYOR

Antik çağlardan günümüze kadar kullanılan davranış, köklerini eski Türk topluluklarından almakta. Türklerin göçebe yaşadığı dönemlerde, bozkırlarda dolandığına inanılan kötü ruhları durdurmak için çadırların girişine dökülen tuz, yerleşik hayata geçilmesiyle birlikte ev kapılarının önüne taşındı. 

Bugünlerde birçok spiritüalist tarafından 'evleri kötü enerjilerden temizlemek ve bedenleri negatif etkilerden arındırmak' amacıyla kullanılan tuz serpme davranışı, geçtiğimiz yüzyıllarda dünyanın çeşitli kültürlerine yayılarak benimsendi.