Söz konusu üç amforadan ilki yaklaşık 38 kilogram ağırlığında sikke içeriyordu. INRAP’ta görevli nümismat Vincent Geneviève’nin verdiği bilgiye göre, bu ağırlık yaklaşık 23 bin ila 24 bin sikkeye karşılık geliyor. İkinci amfora 50 kilogram ağırlığındaydı ve boyun kısmından çıkarılan 400 sikke temel alınarak, toplamda 18 bin ila 19 bin sikke içerdiği tahmin ediliyor. Üçüncü kap ise antik çağda alınmış, geriye yalnızca üç sikke kalmıştı.
Amforaların yerleştirildiği çukurlar oldukça özenle hazırlanmıştı. Kapların ağız kısımları zeminle aynı seviyedeydi ve bu durum, kullanıcıların onları uzun vadeli tasarruf amacıyla kolayca erişebilecekleri bir sistem olarak kullandıklarını düşündürüyor. Kaplardan ikisinde, kenarlara yapışmış halde bulunan birkaç sikke, bu sikkelerin vazo gömüldükten sonra içine atıldığını gösteriyor.
Yerleşim alanında taş yapılar, yerden ısıtmalı zeminler, bodrumlar ve ocaklı atölyeler bulunuyordu. Yakın çevrede bir Roma tahkimatı da yer almaktaydı. Bu da bölgenin, Roma döneminde önemli bir yerleşim merkezi olduğunu gösteriyor.
Dördüncü yüzyılın başlarında meydana gelen büyük bir yangın, bu yerleşim yerini tahrip etti. Her ne kadar yerleşim bir süre sonra yeniden kurulmuş olsa da, ikinci bir yangının ardından kalıcı olarak terk edildi. Bu süreçte, amforalarda saklanan değerli sikkeler yaklaşık iki bin yıl boyunca toprağın altında kaldı.