Milli Eğitim Bakanlığı’nın öğrencilerini dini ağırlıklı vakıf ve derneklere teslim eden ÇEDES protokolleri devam ederken, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da öğrenciler üzerindeki etkisi artırıldı. Bunlar yaşanırken kaymakamlar da bazı yetkililerini iktidara yakınlığı ile bilinen Eğitim Bir Sen temsilcilerine bıraktıkları belgelerle ortaya çıktı.
Ceyhan Kaymakamı Muhammed Gürbüz, kaymakamlık hizmet ve faaliyetlerinin etkin, hızlı bir şekilde yürütülmesi amacıyla kamu-özel kurum ve kuruluşları ile bağlılarından ihtiyaç duyulabilecek her türlü bilgi-belgeyi kaymakamlık makamı adına sözlü-yazılı olarak istemeye yetkilendirdiği 7 isim belirledi. Bunlardan Remzi Varan’ın Memur Sen İlçe Başkanı, Kenan Kılıç’ın Eğitim Bir Sen Şube Başkanı, diğer 5 ismin ise aynı sendikanın üyeleri olduğu belirlendi.
KENDİ YAPILANMALARINI OLUŞTURUYORLAR
Eğitim İş Sendikası Genel Başkanı Kadem Özbay, bu uygulamanın sakıncasını şöyle anlattı:
“İktidar, liyakatsiz atama konusunda o kadar istikrarlı ve tutarlı davranmıştır ki artık liyakatsiz yöneticiler yerellerde kendi küçük yapılanmalarını oluşturmaktadır. Kaymakam, Ceyhan’da adeta ufak bir ‘sen, ben, bizim oğlan’ yapısı kurmuş, devletin kendisine verdiği yetkiyi de adeta bu ufak yapılanmaya bölüştürmüş. Oysa mülki amirlerin çeşitli nedenlerle yetemediği yerlerde yerlerine kimlerin bakabileceği yasa ve yönetmeliklerle belirlenmiştir. Bu konuda zaten yardımcılara ve yeterli personele sahip bir mülki amirin, devlet yetkisini bakkal devreder gibi ‘tanıdıklara’ devretmesinin akla yatkın bir tarafı yoktur.
Küçük yerlerde verilen bu tür yetkilerin, sınırı aşabileceğine dikkat çeken Özbay, “Yetkilerin suiistimal edilmeyeceği, sendikaların lehine ve baskı aracı olarak kullanılmayacağının garantisi yoktur. Bu yersiz yandaş dayanışmasının kamu yönetiminde yeri yoktur, olamaz. Eğitim-İş olarak Ceyhan Kaymakamına sesleniyoruz: Kendi işinizi yapamayacaksanız o makamda ne işiniz var? Kaymakamlık yapmayıp işinizi arkadaşlarınıza bölüştürecekseniz, halk yoksulluktan kırılırken gelişmiş ülkelerde başbakanların bindiğinden bile lüks olan o makam aracında ne işiniz var? Kamu yönetim ilkelerine aykırı, etik dışı bu uygulamanızdan vazgeçin ve oturduğunuz makamın tarafsızlık öngördüğünü unutmayın” dedi.
Kadem Özbay, SÖZCÜ Medya Grubu Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk’e konuştu.
GENÇ GÖNÜLLER PROJESİ
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın elini eğitimden çekmediğini, asıl amacı olan dinin tarikatlar tarafından sömürü aracı olarak kullanılmasını engellemekle değil, eğitimi dinselleştirmekle ilgilendiğini öne süren Özbay, şunları anlattı:
“Ankara ve İstanbul başta olmak üzere 10 ilde uygulamaya konacak olan son proje de bizim en başından beri karşısında olduğumuz ÇEDES’ten sonra en gerici hamle niteliğinde.
‘Genç Gönüller, Çocuk Gönüllerle Buluşuyor Projesi’ adı verilen bu uygulamada Diyanet’in belirlediği lise ve üniversitelilerin ilkokul üçüncü ve dördüncü sınıftaki çocuklarla eşleştirilerek, ‘Etkinlik’ adı altında
ne olduğu muğlak faaliyetler yapması planlanıyor.
FETÖ’NÜN AYAK İZLERİ
Bu proje, Diyanet’in iddia ettiği gibi pilot uygulama değil. Çünkü pilot uygulama, ilk kez denenecek bir yöntemi ölçmek için proje alanının ve süresinin kısıtlı tutulmasıdır. Oysa bu yöntem ilk kez denenmiyor, aksine Diyanet, FETÖ’nün ayak izlerini takip ediyor. Çünkü adına proje dedikleri bu garabet, FETÖ dönemlerinden bildiğimiz ‘Abi-abla’ kavramlarının resmiyete kavuşmasından, atanmış ‘Abi-abla’ dönemine geçilmesinden başka bir şey değil. Üstelik nasıl FETÖ yıllarca eşit ve nitelikli eğitim hakkının devlet tarafından sağlanmamasından ve sınav odaklı hale getirilen eğitim sisteminin boşluğundan yararlanıp, eğitimin kamusal olmamasını istismar edip dershaneye gidemeyen, ek ders alamayan çocuklara ‘Etüt ve ödev yardımı’ adı altında kanca taktıysa, Diyanet de bu projeyi ‘Ev ödevlerine yardım” adı altında gerekçelendiriyor. Yani karşımızda kötü bir imitasyon var.”
ATANMIŞ ABİ-ABLA
Kadem Özbay, projeye göre atanmış “Abi ve ablalar”ın, ortalama 8 yaşındaki çocukları okullardan çıkarıp camiye, diyanet merkezlerine götürebileceğini, projede muğlak bırakılan bir kavramında “Ziyaretler” olduğuna dikkat çekti. Özbay, “Burada kasıt türbe ziyaretleri mi, yoksa çocuklar gerici vakıflarda kapı kapı mı dolaştırılacak bilmiyoruz” dedi.
Projede, din görevlileri eşliğinde “Değerler eğitimi” verme planın da bulunduğunu, öğle namazı kılma gibi dayatmalara da “Etkinlik” denildiğini öne süren Özbay, açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Her şeyden önce bu insanlar kim? Yetkinlikleri ne? Formasyonları var mı? Pedagoji bilirler mi? Hiçbir şey bilmiyoruz. Gerici vakıflarla ilgili her gün şiddet ve istismar haberlerinin geldiği bu ülkede, söz konusu projede 8 yaşındaki yavruların vücut bütünlüklerinden, psikolojilerinden, güvenliklerinden nasıl emin olacağız? En ufak bir trajedinin hesabı nasıl verilecek? Ödev zaten çocuğun okulda öğrendiklerini pekiştirmesi için tek başına yapması gereken bir çalışmayken camide ‘Hep birlikte’ ödev yapmanın mantığı nedir? Bunlar akla ziyan sorular olarak orta yerde duruyor.”
Milli Eğitim Bakanlığı’nın çok faydalı bir faaliyet olan uzmanlar eşliğinde yapılan izciliği okullarda bitirdiğini, bu projede cami avlusunda çadır kurmaktan bahsedildiğini hatırlatan Özbay, “Velilerden bağış adı altında durmadan para toplanırken, birçok okulda sporda başarılı öğrenciler şehirlerarası müsabakalara bile imkansızlık yüzünden gidemezken, okulların birçoğunda spor salonu ve spor aleti eksikliği yaşanırken bu projede sportif faaliyetler yapılmasının öngörüldüğünü” belirtti. Özbay, “Bakanlığın bilerek boş bıraktığı, boşalttığı alanlara Diyanet sokuluyor. Adeta milli eğitim parça parça Diyanet’e ve gerici vakıflara devrediliyor” dedi.
FİŞLENME TEHLİKESİ DE VAR
Projenin laikliğe zıt olduğunu, Anayasa’ya da Milli Eğitim Temel Kanunu’na da bariz aykırılıklar içerdiğini, çocuğunun emniyetinden rahatsız olduğu için ya da dinsel bir eğitim almasını istemediği için bu programdan uzak durmayı tercih edecek velilerin, başka inanç grubuna ait öğrencilerin dolaylı olarak fişlenmesi tehlikesini barındırdığını öne süren Özbay, açıklamasını
şöyle sürdürdü:
“Eğitim, sadece eğitimcilerle verilir. Bakanlık, bu yaş grubundaki çocuklarda öğrenme kaybı tespit ettiyse, ödevleri konusunda zorlandıklarına dair bulgular varsa, sportif ve kültürel faaliyetleri artırmak istiyorsa öğretmenlerle bir programlama yapılabilir. Bu ihtiyaçları gidermek için atama bekleyen 1 milyona yakın öğretmen var. Niyet eğitimse, eğitimciler burada. Her gerici hamle karşısında olduğu gibi bu projeye karşı da mücadele edeceğiz, yasal yollara başvuracağız, süreci takip edeceğiz. Başöğretmenin eğitim neferleri olarak çocuklarımızı kimsenin karanlık düşlerine feda etmedik, etmiyoruz.”