"Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden/ Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak/ ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak…/Sular sarardı… Yüzün perde perde solmakta/ Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta…" dizelerinin de aralarında bulunduğu unutulmaz eserleri kaleme alan Haşim, Fizan mutasarrıfı Arif Hikmet Bey ile Sara Hanım'ın oğlu olarak 1887'de Bağdat'ta dünyaya geldi.
Türk edebiyatında "Fecr-i Ati" şiirinin önemli temsilcilerinden olan usta edebiyatçının "Hayal-i Aşkım" başlıklı ilk şiiri, "Mecmua-i Edebiye" dergisinde yayımlandı.
Çocukluğu Dicle kıyılarında geçti
Ahmet Haşim, babasının Arap vilayetlerinde süren memuriyeti nedeniyle ilk öğretimine farklı şehirlerde devam etti.
Çocukluğu, "Şiir-i Kamer" adlı eserinde vurgu yaptığı, yalnızlık ve acı duygusuyla Dicle kıyılarında geçen Haşim, annesini 8 yaşındayken kaybedince, babasıyla İstanbul'a geldi.
Usta yazar, 1895'te Numune-i Terakki okuluna kaydoldu, bir yıl sonra da Galatasaray Lisesinde yatılı eğitime başladı. Lisede edebiyat dersini Ahmet Hikmet Müftüoğlu, lisan ve imla dersini Tevfik Fikret'ten alan Haşim, ilk şiirlerini burada yazmaya başladı.
Ahmet Haşim, lisedeyken Müftüoğlu ile bir arkadaşının verdiği "Fransız Şiir Antolojisi" adlı eserden etkilendi. Lisede 13-14 yaşındayken yazdığı, öğretmeni Tevfik Fikret'in etkilerinin görüldüğü, "Hayal-i Aşkım" başlıklı ilk şiiri, Ömer Seyfettin'in de yazdığı "Mecmua-i Edebiye" dergisinde yayımlandı.
Şair, romancı ve oyun yazarı İzzet Melih Devrim'le yakın dost olan Haşim, arkadaşları Hamdullah Suphi Tanrıöver, Emin Bülent Serdaroğlu ve Abdülhak Şinasi Hisar'la da edebiyat sohbetleri yapıyordu.
Edebiyatı estetiğin emrine vermek prensibini benimsedi
Sanata ve edebiyata lisede ilgi duyan şair, 1907'de liseden mezun oldu, 1909'da Fecr-i Ati hareketine katıldı. Edebiyat ve sanat dergilerinde yazan genç edebiyatçıların birleşmesiyle oluşan topluluk, "Edebiyatı ideolojinin değil, estetiğin emrine vermek" prensibinden hareketle çalışmalarda bulundu.
Usta edebiyatçı, mezuniyetinin ardından bir süre Osmanlı İmparatorluğu'nun tütün tekelini elinde bulunduran Reji İdaresi'nde memuriyet yaptı.
İzmir Mekteb-i Sultanisi'nde, 1910-1912'de Fransızca ve edebiyat öğretmenliği yapan yazar, 1912-1914'te Maliye Bakanlığında tercüman olarak göreve başladı.
Bir kez toplantısına katıldığı Fecr-i Ati topluluğu 1913'te dağılınca, Haşim uzun bir sessizlik dönemi geçirdi.
Haşim, I. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla ihtiyat zabiti olarak Yakup Kadri Karaosmanoğlu'yla savaşa katıldı. Bu 4 yıllık dönemde Anadolu'nun birçok yerini gören yazar, savaş sonrası Düyun-u Umumiye İdaresi'ne, kurumun dağılmasının ardından ise Osmanlı Bankası'na girdi.
"Şiiri deşmek, bülbülü öldürmek gibidir"
Ahmet Haşim, memurluk yaparken İstanbul'da çıkan "Akşam" ve "İkdam" gazetelerinde fıkra, tenkit ve kronikler yazdı. Gazetede yazılarının bir kısmını daha sonra "Gurabahane-i Laklakan" adlı kitabında toplayan Haşim, "Dergah" dergisinde 1921'de yayımlanan şiirlerinin bir kısmını ise "Göl Saatleri" adlı kitapta okurun beğenisine sundu.
Şeyh Galip'ten izler taşıyan ve "Göl Saatleri", "Göl Kuşları", "Serbest Müstezatlar" ve "Muhtelif Şiirler" olmak üzere dört bölümden oluşan kitap üzerine, Türk şiirinde Yahya Kemal Beyatlı'dan sonra saf (öz) şiirin en önemli temsilcisi olarak Ahmet Haşim gösterildi.
Böbrek rahatsızlığı tedavisi için 1924'te Paris'e giden Haşim, 1926’da yeniden Paris'e, 1932'de ise Frankfurt'a gitti ancak iyileşemeden döndü.
Usta edebiyatçı, "Resimli Kitap", "Dergah" ve "Yeni Mecmua"da 1905-1908'de yazdığı şiirlerini, 1926'da "Piyale" adlı kitabında topladı.
Kitabın "Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar" bölümünde, şu ifadelere yer verildi:
"Şair, ne bir gerçek habercisi ne güzel konuşmayı sanat haline getirmiş bir kişi ne de bir yasak koyucudur. Şairin dili, düzyazı gibi anlaşılmak için değil, hissedilmek için yaratılmış, müzik ile söz arasında ama sözden çok müziğe yakın ortalama bir dildir. Düzyazıda anlatımı yaratan ögeler, şiir için söz konusu olamaz. Düzyazı, us ve mantık doğurur. Şiir ise algı bölümleri dışında isimsiz bir kaynaktır. Gizliliğe, bilinmezliğe gömülmüştür. Şairin dili, duyumların yarı aydınlık sınırlarında yakalanabilir. Anlam bulmak için şiiri deşmek, eti için bülbülü öldürmek gibidir. Şiirde önemli olan sözcüğün anlamı değil, şiir içindeki söyleniş değeridir. Şiiri ortak bir dil olarak düşünenler, boş bir hayal kuruyor demektir."
Günün meselelerine dair kaleme aldığı makalelerin bir kısmını, Paris gezi notlarını da ekleyerek, 1928'de "Bize Göre" adlı kitabında toplayan Haşim, Frankfurt'taki günlerini ise "Frankfurt Seyahatnamesi"nde yazıya döktü.
Ahmet Haşim, şiirlerinde musikiye de yer verirken empresyonizmle sembolizmin etkisiyle eserlerini ele aldı. "Sanat için sanat" anlayışını benimseyen başarılı edebiyatçı, şiirlerinde imge ve iç ahenk bakımından zengin bir üslup kullanırken Türk edebiyatında "akşam şairi" olarak tanındı.
"Ömrüm benim için bir ateşti" diyen usta yazar, yaşamının son günlerinde "Güzin" ismiyle seslendiği Zarife Özgünlü ile evlendi. Haşim, hastalığı nedeniyle 4 Haziran 1933'te Kadıköy'deki evinde, 49 yaşında vefat etti ve Eyüp Mezarlığı'na defnedildi.