Tarih boyunca büyük devletlere ev sahipliği yapmış İstanbul, Bizans sonrasında da sahip olduğu köle pazarları ile dikkat çekmekteydi. 

Şeriat anlayışına göre köleler, birer mal gibidir. Bu nedenle alınıp satılabilir, hibe edilebilir, kiralanabilir, miras bırakılabilir ya da ortak mülkiyete konu edilebilirler. İlk olarak Haseki kentinde kurulan köle pazarı, zamanla ilginin artmasıyla birlikte Kapalıçarşı yakınlarındaki Bedesten'e taşınırken, burada satışa sunulan kölelerin fiyatları dönemin tarihçileri tarafından kayıt altına alınmaktaydı. 

O ÜLKEDEN GELEN CARİYELER EN PAHALISIYDI

Cariyelerin sağlık durumları, yaşları ve fiziksel özellikleri fiyatlarını doğrudan belirlemekteydi. Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi'nde yayımlanan çalışmaya göre, 17. yüzyılda Üsküdar'da bulunan köle pazarındaki cariye fiyatları şu şekildeydi:



Rus cariyeler için ortalama 16 bin 500 akçe istenilen köle pazarında, Eflak cariyeler ise 33 bin akçeden satılmaktaydı. İmparatorluk sınırlarındaki tüm köle pazarlarında yaygın olan bu durum, en değerli cariyelerin bugünkü Romanya sınırlarını kapsayan Eflak kökenli olduğunu gözler önüne sermekte. 

Tabloda yer alan bir başka para birimi sikke ise duka altınla aynı değere gelmekteydi. Bir başka deyişle tabloda yer alan Eflak kölenin fiyatı, o dönemki 30 bin akçeye denk düşüyordu. 

CARİYE FİYATLARI GÜNÜMÜZE UYARLANDIĞINDA NE KADAR EDİYOR?

Söz konusu fiyatları metal değeri üzerinden günümüze uyarlamak mümkün olsa da, enflasyon muhasebesini yapmak olanaksız görülmekte. Bu nedenle, 1 akçenin 925 ayar gümüşten ve yaklaşık 1,15 gramdan oluştuğu düşünüldüğünde, günümüzdeki değeri aşağı yukarı 40 TL olmakta. 

30 bin akçeye satılan bir cariye, bugüne yuvarlandığında yaklaşık 1.2 milyon TL etmektedir. Söz konusu paranın o dönemki alım gücünü ölçmek için, Bünyamin Duran ve Ahmet Yavuz Çamlı'nın "Klasik Dönem Osmanlı Toplumunun Sosyo-Ekonomik Yapısı" kitabında yer alan enflasyon verileri incelenebilir. 

Bu kitaba göre 1500'lerde İstanbul'da bir işçi yevmiyesi ile 2 kilo et alabiliyormuş. Aynı kaynağa göre 1550'lerde İstanbul'da bir duvarcı ustasının yevmiyesi 10 akçeymiş. 1600 yılına ait narh defterine göre ise İstanbul’da ekmek 2.3 akçe, koyun eti 8 akçe, zeytinyağı 18.5 akçe, pabuç 55 akçe olarak tespit edilmiş.