Dünya, sanki bir sis perdesinin ardında, iki boyutlu bir resim gibi... Bu, depersonalizasyon bozukluğu yaşayan insanların gerçekliği algılama biçimini özetleyen çarpıcı bir tanım. Her 100 kişiden birinin yaşadığı tahmin edilen bu rahatsızlık, kişinin kendinden kopuk, yabancılaşmış hissetmesine neden oluyor.
"Kişiliksizleşme" ve "gerçekdışılaşma" olarak da adlandırılan depersonalizasyon bozukluğunda, birey kendi bedenine dışarıdan bir gözlemci gibi bakıyor hissine kapılıyor. Duyguları, düşünceleri ve çevresiyle olan bağlantısı zayıflıyor. Adeta bir rüya içindeymiş gibi, gerçeklikten kopuk bir halde yaşıyor.
Aslında bu durum, akut kaygı ve travma dönemlerinde gerçekliğin üstünü örten bir savunma mekanizması olarak ortaya çıkabiliyor. Tıpkı bir kalkan gibi, zihni aşırı acı ve stresten korumaya çalışıyor. Ancak, esrar gibi bazı uyuşturucuların da bu bozukluğu tetikleyebileceği biliniyor.
Tedavi Edilebilir mi?
Psikoterapi ve bazı durumlarda ilaç tedavisi, depersonalizasyon bozukluğunda önemli ölçüde iyileşme sağlayabiliyor. Ancak, bu süreç sabır ve düzenli takip gerektiriyor.
Depersonalizasyon bozukluğu, kişinin yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyen bir rahatsızlık. Bu nedenle, bu konuda farkındalık yaratmak ve doğru tedavi yöntemlerine ulaşmak büyük önem taşıyor.