Nihal Candan’ın aylardır verdiği yaşam mücadelesi ne yazık ki hayatını kaybetmesiyle sona erdi. Hastaneye yatmasına rağmen kilo kaybı yaşayan Candan’ın durumu, sosyal medyada çok sayıda spekülasyonu da beraberinde getirdi. Ancak uzmanlara göre bu hastalık, yalnızca fiziksel bir yetersizlik değil; kişinin bedeniyle birlikte zihnini de rehin alan, uzun ve karmaşık bir iyileşme süreci gerektiren bir bozukluk.

Anoreksiya nervoza nedir?

Zayıflamak için yemekten kaçınmak gibi basite indirgenen anoreksiya nervoza, aslında derin psikolojik temellere dayanan, karmaşık ve ölümcül bir hastalıktır. 

Dışarıdan bakıldığında yalnızca fiziksel bir zayıflık gibi algılansa da, içeride sessizce ilerleyen bir çöküşe işaret eder. Ruhsal hastalıklar arasında en yüksek ölüm oranına sahip olan anoreksiya, ne yazık ki hâlâ toplumsal olarak yeterince tanınmıyor ve anlaşılamıyor.

Sosyal medyada dolaşan yorumlar da bu algı eksikliğinin bir yansıması: “Yemek yeseymiş, iyileşirmiş”, “Serum takılsa kilo alır zaten”… Oysa gerçek, bu kadar yüzeyde değil.

Anoreksiya, sadece yemek yememeyi değil, beden üzerindeki kontrolün giderek yaşamın her alanına yayılmasını temsil eder. Kişi, yalnızca kilosunu değil; duygularını, sosyal ilişkilerini ve hatta temel yaşamsal ihtiyaçlarını da bastırır. 

Günlük yaşantı, alınan her lokma kadar hesaplı hale gelir. Yiyeceklere karşı duyulan suçluluk, zamanla vücuda yönelen cezalandırıcı davranışlara dönüşür. Bu süreçte bireyler, sadece kalori kısıtlamaz; çoğu zaman yemekten sonra kusar, müshil ya da idrar söktürücü ilaçlara başvurur, yoğun egzersizle vücudu tüketir. 

Hastalığın tek bir nedeni yok

Anoreksiyanın kökeninde tek bir neden yoktur. Genetik yatkınlık, beyin kimyasındaki bozulmalar, çocukluk travmaları, sosyal medya filtreleriyle şekillenmiş güzellik algıları ve belirli meslek gruplarında (örneğin moda, bale, oyunculuk) öne çıkan fiziksel baskılar, bu rahatsızlığın zeminini hazırlar. 

Bazen yalnızca bir cümle, bazen bir bakış ya da utandırıcı bir an, kişide yıkıcı bir oto-kontrol dürtüsünü tetikleyebilir.

Anoreksiya bir anda ortaya çıkmaz; kişi kendini fark ettirmeden bedeninden silmeye başlar. Açlık sadece fiziksel değil, anlaşılma ve görülme arzusundan beslenen derin bir boşluktur. Ve ne yazık ki, en çok da “sadece yemek yeseydi düzelirdi” diyenler yüzünden bu hastalık, anlaşılmadan can alır.

İç organlar işlevini kaybeder

Anoreksiya nervoza gibi kısıtlayıcı yeme bozukluklarında, beden yalnızca kilo kaybetmekle kalmaz; iç organlar da işlevlerini yavaş yavaş kaybetmeye başlar. Bu süreçte en çok etkilenen sistemlerden biri sindirimdir. Gastroparezi olarak bilinen, halk arasında “mide tembelliği” şeklinde anılan bu durum, anoreksiya hastalarında sıkça görülür.

Vücut, uzun süreli yetersiz beslenmeyle karşı karşıya kaldığında, enerji tasarrufu için sindirim sisteminin çalışma hızını düşürür. Mide, aldığı gıdayı normal sürede boşaltamaz hale gelir. Yiyecekler midede bekledikçe, bu durum şiddetli mide bulantısına, şişkinliğe, erken doyma hissine ve yemek sonrasında oluşan rahatsızlıklara yol açar.

Bazı bireylerde bu durum, kendi isteğiyle çıkarma davranışından değil, doğrudan fizyolojik bir tepki olarak gelişir. Mide, yavaş çalıştığı için yiyeceği sindiremez ve kişi yediklerini kusar. Yani dışarıdan “isteyerek çıkarıyor” gibi görülen tablo, aslında sindirim sisteminin alarm verdiği bir göstergedir.

Çözüm sunan bir ilacı yok, bireyin kendisi önemli

Anoreksiya nervoza tedavisinde henüz kesin çözüm sunan bir ilaç bulunmuş değil. Bu durumun en büyük nedenlerinden biri, hastalığın sadece fizyolojik değil; aynı zamanda derin psikolojik ve sosyal boyutlar taşıması. Ancak tedaviyi zorlaştıran esas unsur, çoğu zaman bireyin kendisidir.

Anoreksiyadan mustarip kişiler, hastalıklarını kabul etmekte güçlük çeker; hatta bazıları, bu durumu bir hastalıktan çok bir yaşam tarzı tercihi gibi benimser.

Kilo alma korkusu, dış görünüşe odaklı toplumsal baskılar ve kontrol duygusuna bağlı içsel çatışmalar, kişiyi tedaviden uzaklaştırır. Bu nedenle pek çok anoreksiya hastası, ancak fiziksel durumları kritik eşiğe geldiğinde, yani yaşamları ciddi tehdit altına girdiğinde yardım aramaya yönelir.

Hangi tedaviler uygulanır?

Anoreksiya nervoza için uygulanan tedavi tek tip değildir; her bireyin psikolojik yapısına, fiziksel durumuna ve ihtiyaçlarına özel olarak planlanır. Tedavi planları genellikle şu unsurları kapsar:

Beslenme terapisi: Vücudun ihtiyacı olan kaloriyi sağlıklı yollarla geri kazanması hedeflenir.

Psikoterapi: Özellikle bilişsel davranışçı terapi (CBT), yeme bozukluğuna yol açan düşünce kalıplarını dönüştürmede etkilidir.

Hastane yatışı: Hayati risk taşıyan vakalarda veya ciddi komplikasyonlarda, yoğun bakım desteği gerekebilir.

İlaç tedavisi: Anksiyete, depresyon gibi eşlik eden ruhsal durumların yönetilmesi amacıyla destekleyici olarak kullanılabilir.

Nihal Candan hastanede olmasına rağmen nasıl kilo alamadı?

Nihal Candan'ın günlerdir hastanede olmasına rağmen hâlâ kilo verdiği yönündeki gözlemler, kamuoyunda kafa karışıklığı yaratıyor. “Serum veriliyor, ilaç kullanıyor, o zaman nasıl hâlâ kilo veriyor?” gibi sorular sıkça dile getiriliyor. Ancak bu soruların temelinde, anoreksiya nervoza gibi ciddi yeme bozukluklarının doğasıyla ilgili yaygın bir bilgi eksikliği yatıyor.

Bu hastalıkta vücudun toparlanması, yalnızca kalori verilmesiyle mümkün olmuyor. Çünkü mesele, yalnızca açlık değil. Beden, uzun süredir süren açlıkla mücadele ederken savunmaya geçiyor. Organlar yavaşlıyor, sindirim sistemi tembelleşiyor, metabolizma adeta kendini uykuya alıyor. Verilen serumlar, yalnızca hayati tuzları dengelemek için kullanılıyor; kilo aldırma gibi bir etkileri yok.

Anoreksiyalı bireylerin çoğu, tedaviye gönüllü olarak başlamıyor. Çünkü bu hastalıkta beden değil, zihin hastadır. Kişi, yemek yeme fikrinden bile yoğun bir kaygı duyar. Bu nedenle tedavi yalnızca hastaneye yatmakla başlamaz; iyileşmeyi istemekle başlar. Ve bu istek, ne yazık ki her zaman var olmaz.

Psikolojik direnç oldukça yüksek

Yeme düzeni sağlanmaya çalışılsa da, psikolojik direnç oldukça yüksektir. Vücut verilen desteği almakta zorlanır, zihin ise hâlâ “kilo alma korkusu” ile savaşmaktadır. İşte bu yüzden, tedavi süreci günlerle değil, aylarla ölçülür. Sabır gerektirir, destek gerektirir ve en önemlisi bireyin kendiyle barışmayı seçmesi gerekir.

Anoreksiyadan tamamen kurtulan kişi sayısı azdır. Kimi iyileşir ama düşük kilolu kalır, kimi tekrar nükseder. Bu yüzden bu hastalık, yalnızca bir fiziksel çöküş değil, aynı zamanda çok katmanlı bir zihinsel tutsaklık anlamına gelir.