Ben bu fesli muhteremden birkaç kez söz ettim bu köşede...
Saray’ın itibarlı konuklarındandır... Yazdığı kitapların, yaptığı televizyon programlarının, verdiği konferansların o çevrelerde pek itibarlı olduğu söylenir... Adı Kadir Mısıroğlu. Konu Atatürk, Cumhuriyet, Lozan olduğunda ağız dolusu küfür, hakaret etmesiyle, tarihi babasının malı gibi eğip bükmesiyle tanınır... Aslına bakarsanız nezdimizde beş paralık değeri de yoktur; ancak madem ki Cumhuriyet düşmanı çevrelerin bir nevi sözcüsü, akıl vericisidir, teşhir edilmesi, yalanlarının suratına çarpılması zorunludur...
İşte bu muhteremin geçtiğimiz aylarda yaptığı bir televizyon programında bu kez Kurtuluş Savaşı’na, o savaşın kahramanlarına alçakça dil uzattığı ortaya çıktı... Kurtuluş Savaşı bu muhteremin o kadar canını sıkmış, yüreğine o denli hançer gibi saplanmış ki, üstelik nasıl bir karşılık alacağının farkında olarak, “beni tefe koyarlar ama” girişi yapıp, şu pespaye cümleyi kurdu:
-Keşke Yunan galip gelseydi!..
Dinlerken midemin bulandığını hissettim... Pekii, Kurtuluş Savaşı bu herife niçin bu kadar batmış diye soracak olursanız, onun yanıtı da var tabii:
-Ne hilafet yıkılırdı. Ne şeriat yıkılırdı. Ne medreseler lağvedilirdi. Ne hocalar asılırdı. Hiçbiri olmazdı!..
Bununla da yetinmiyor fesli muhterem, Yunan yönetiminde ne kadar güzel yaşanacağının ipuçlarını da veriyor, o yönetimde şeriat mahkemelerinin olduğunu eklemeyi de unutmuyor ve şöyle bağlıyor özlemle andığı Yunan hakimiyeti meselesini:
-Bizim gavur, elin gavurundan daha şiddetlidir!..
İşte bu denli basit!.. Bir halkın esaret altında inlemesi, kadınların, çocukların tecavüze uğraması, küçücük bir bölgeye “davar sürüleri” gibi sürülmesi hiç önemli değil; hilafetin, şeriatın, medreselerin lağvedilmesi önemli... Yunan yönetiminde mutlu mesut yaşamak önemli!..
-Yobaz kafanın vardığı ihanet çirkefi budur, ne yazık ki!..

Gericinin ihaneti bitmez!..


Aslında hiç şaşırtıcı değil tabii...
Bunların ataları da böyleydi; Kurtuluş Savaşı’na da, Mustafa Kemal liderliğindeki Kuvayı Milliye’yede büyük nefretle bakan, Büyük Devrimci ve arkadaşları hakkında idam fetvası veren, İngilizci İslam-Teali Cemiyeti’nin başkanı olan Mustafa Sabri bunların başlıcalarından biriydi. Üstelik bu “dini bütün”, İslamcı zat, Büyük Mason Locası üyesiydi!..
Bu herif-i naşerif, Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in idam fetvasını veren, Yıldız Sarayı’nda Vahdettin başkanlığında toplanan Meclis-i Ali’de Sevr Antlaşması’nın kabulü yönünde görüş bildirenlerden de biriydi aynı zamanda!..
Bu hain Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasının ardından ailesiyle birlikte Gümülcine’ye kaçtı. Evet, bugün “keşke Yunan galip gelseydi” diyen Mısıroğlu’ndan neredeyse bir asır önce Yunanistan’a kaçan kişi Mustafa Sabri’ydi!.. Orada gazete çıkartan, Türk devrimlerine akıl almaz saldırılarda bulunan bu herif, Türkiye ve Türkler için de en ağır ve alçakça hakaretleri savurmuştu. Türk Hükümeti tarafından 150’likler listesine alındıktan sonra yazdığı şiirde şöyle demişti:
- Ben de ayniyle red edip Türk’ü/ Tövbe yarabbi tövbe Türklüğüme/ Beni Türk milletimden ad etme
Bir asır önceden örnek verdik, bugünden vermezsek eksik kalır!.. Kadir Mısıroğlu ile aynı fikirleri paylaşan Abdurrahman Dilipak yıllar önce bir mitingde şöyle demişti:
-Necef benim için Çanakkale’den bin kat daha faziletlidir!..
Doğru tabii, eğer Çanakkale geçilseydi İngilizler doğruca Rus Çarı Romanov’un yardımına koşacak, Sovyet devrimi başlamadan boğulacak, böylece Kurtuluş Savaşı doğmadan ölüme mahkum edilecekti!..
-Cumhuriyete karşı şu nefrete, şu mandacı zihniyete bakar mısınız!..
Yine yıllar önce bir televizyon programında, tesettürlü bir genç kız, Kurtuluş Savaşı’na verip veriştirmiş ve şu sözleri söyleyebilmişti:
-Keşke İngiliz mandası altına girseydik!..
Gerici kafanın yetiştirdiği zavallılardan başka türlü bir mantık beklemek, yurtseverlik beklemek hayalperestlikten başka bir şey değildir...
-Yobazın vatan diye bir sorunu yoktur!..

“Bahçeli diyetini ödüyor!..”


Haberi duyunca “geç bile kaldı” diye düşündüm doğrusu!..
MHP Genel Başkanı
Devlet Bahçeli, durdu durdu, AKP’ye şahane bir gollük pas atıverdi... Grup toplantısında sözde Saray’ı eleştiren Bahçeli, Türkiye’nin fiili başkanlıkla yönetildiğinden dem vurup, “ya buna son ver ya da anayasa değişikliğini Meclis’e gönder” dedikten sonra, dilinin altındaki baklayı çıkardı:
-Teklif 330 eşiği üstünde kalıp referanduma sunulursa milletin kararına saygılıyız!..
Nasıl, şahane değil mi?!. Ehh, iktidar kanadı almış mesajı durur mu; Başbakan Binali Bey, Bahçeli’ye teşekkür ederek “Başkanlık sistemi için derhal adımlarımızı atacak, anayasa değişikliği teklifini Meclis’e getireceğiz” açıklamasını yapıştırdı!..
MHP’den bir tanıdığa
“Ne oldu böyle durup dururken?” diye sordum. İşte verdiği yanıt:
-Pazarlık çok önceden kotarıldı! Partinin muhaliflerin eline geçmesinin engellenmesine karşı bir diyet borcu vardı. Onu ödüyor!..
Demek öyle... O zaman bir soru da benim sormam gerekiyor MHP’nin ileri gelen muhteremlerine:
-O zaman sizin varlığınızın ne önemi kalıyor? Yok hükmüne düştüğünüzün farkında değil misiniz?!.