Kemal Kılıçdaroğlu kutuyu açtı, ortalık birbirine girdi!..
Üstelik kardeş gazetemiz SÖZCÜ’nün yazarı Saygı Öztürk, CHP liderinin henüz açıklamadıklarına özellikle dikkat çekti; demek ki Man adası ya da benzeri “cennet külliyatına” eklenecek epey malzeme mevcut!..
Peki Kılıçdaroğlu’nun belgelere, banka dekontlarına, noter onaylı delillere dayanan açıklamasına iktidar cenahından nasıl bir tepki geldi?. Birazdan bizzat onların ağzından anlatıp, soracağım:
-Hanginiz doğru söylüyor?!..
Ama önce muhterem yanaşma medyamıza bir göz atmakta büyük yarar var... Öyle bir panik yaşadılar ki, sormayın gitsin!.. Ortak başlıklar şöyleydi:
-Hesap yalan, belge sahte... İftiracı ve sahtekar... Müptezel, müfteri Fetöperest zat... Fetökopi... CHP-FETÖ-ABD...
Yeni Şafak gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül isimli muhterem daha da ileri gitti; CHP liderinin açıkladığı “1 Poundluk şirkete 15 milyon dolar havale” skandalını ABD’nin darbe girişimi olarak niteledi ve şöyle yazdı:
-Bu yönüyle Kılıçdaroğlu bir ulusal güvenlik meselesidir. Coğrafyamız parçalanırken, Türkiye için parçalama haritaları çizilirken... Türkiye’de ekonomik ve siyasi darbe girişimleri yapan ülkelerle ortak hareket eden Kılıçdaroğlu bir dış mesele, bir iç tehdit haline gelmiştir. Bu bir darbe girişimidir ve o darbenin ortağıdır!..
Açıkça “tez kellesi vurula” dememiş, onu sonraki yazıya bırakmış anlaşılan!.. Şimdi bu mantığı neresinden tutacaksınız; Yanlış ve günah dolu siyasi ve ekonomik politikalarla Türkiye’yi bu duruma kimin, kimlerin getirdiği sorusu bir yana, ülkenin parçalanmak istenmesiyle, bir aile efradının kimsenin adını bile duymadığı bir vergi cennetindeki 1 pound sermayeli şirkete milyonlarca dolar yağdırmasının ne alakası var?.. Bu hamaset-panik-korku-savunma güdüsü karışımı yazıdan anlaşılıyor ki alakası var, şöyle:
-Korku dağları bekler!..

Biz hanginize inanacağız güzel kardeşim?!.


Gelelim siyaset cenahına...
Öncelikle TRT isimli kuruma bir çit lafım var; bizim vergilerimizle ancak ayakta durabilen, milyonları ne idüğü belirsiz programlara saçan TRT, önceki gün CHP grup toplantısını yayınlarken, Kılıçdaroğlu’nun “kutuyu açıyorum” demesiyle birlikte yayını kesti... Kesmeseydi şaşırırdım, kendine en yakışan tavrı göstermiş, bi güzel kutlarım!..
CHP lideri, Man Adası’na gönderilen milyonları, isimleriyle, tarihleriyle, dekontlarıyla, noter onaylı belgeleriyle anlattıktan sonra ilk tepki AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan’dan geldi. Bakın ne dedi muhterem:
-Bütün iddialar yalan. Türkiye’ye döviz getiren, ticaretten kaynaklı sonuç olarak kâr eden firmanın Türkiye’ye gelen parasını, dışarıya gitmiş gibi göstererek, ne olduğunu bilmediğimiz bir takım kağıtları elinde sallamaya başladı. İddia ettiği gibi Türkiye’den dışarıya giden milyonlarca dolar değil, aksine ülkeye gelen döviz, kazanılan para ve resmi olarak yapılan ticaretten bahsediliyor.
Söylediklerinin tümünü özellikle eksiksiz yazdım. Şimdi Turan’ın söylediklerini Türkçeye çevirelim:
-Bu bir ticaretmiş. Oğul, kardeş, enişte, dünür ve eski özel kalem müdürü, Man Adası’ndaki 1 dolar sermayeli Bellway şirketi ile karlı bir ticaret yaptıktan sonra bu karı Türkiye’ye havale etmişler... Kılıçdaroğlu işte bu para trafiğini tersine çevirmiş!..
Gülmeyin, ciddi olun lütfen! Peki ne satmış, ne kadara satmış, paralar nasıl gelmiş, Kılıçdaroğlu böyle büyük bir “sahtekarlığı” nasıl becermiş? Tam bu soruları sormaya hazırlanırken, gerek kalmadı; önce AKP Sözcüsü Mahir Ünal “kendi yalanında boğulacak, hepsi yalan ve sahte” dedi. Ardından Cumhurbaşkanı’nın avukatı Ahmet Özel, “Gösterdiğin kağıtlar sahte. İddiaların tümü yalan” açıklamasını yaptı... Peki birader biz bu durumda kime inanacağız?.. Kim doğru, kim yalan söylüyor nereden bileceğiz?..
- Bir dahaki sefere aranızda anlaşıp gelin lütfen!..

Atilla, Zarrab’ın yolunda mı?..


Türkiye bu kepazelikle hop oturup, hop kalkarken, ABD’de Zarrab’ın itirafçı olduğu ve Halk Bankası eski yöneticisi Hakan Atilla’ya karşı ABD’nin tanığı olacağı kesinlik kazandı!..
Bunun üzerine Atilla’nın avukatı Victor Rocco, asıl suçlunun Rıza Zarrab ile, Zarrab’dan milyonlarca dolar rüşvet alan Halkbank eski Genel Müdürü Süleyman Aslan olduğunu iddia etti. Biliyorsunuz Aslan Türkiye’de tutuklanmış, evindeki para dolu ayakkabı kutularına el konmuş, daha sonra serbest bırakılmış, paralar da iade edilmişti!.. Rocco şu cümleyi ise dava kayıtlarına adeta çiviledi:
-Atilla, ne Halkbank’ı, ne de Türk bakanları korumak için burada!..
Of’ki of!.. Şimdi bu cümleyi neresinden okuyacağız?.. Benim aklıma iki şık geliyor:
Atilla, sonunun kötü olacağını, “hamamın namusu için kurban edileceğini” gördü, Türkiye’deki “o çevrelere” “beni kurtarın yoksa...” şeklinde son bir mesaj çaktı...
Ya da, FBI ve mahkemeye “ben de Zarrab gibi yapmak istiyorum” mesajını iletti!..
Sizin aklınıza başka bir şık geliyorsa lütfen iletin değerlendireyim!..