Akdeniz'de 6. yüzyılda meydana gelen iki yıkıcı depremin ardından denizin altında kalan Kekova Bölgesi, bugün hem yerli hem de yabancı turistlerin en çok ziyaret ettiği noktalardan biri haline geldi. Bir zamanlar canlı bir Likya yerleşimi olan bu alan, büyük felaketin ardından sular altında kalarak adeta tarihin donmuş bir anını günümüze taşıyor. Günümüzde tekne turlarıyla gezilen Batık Şehir’in kalıntıları, berrak denizin altından hâlâ net bir şekilde görülebiliyor.

Uzmanlar, depremlerin Likya uygarlığını derinden sarstığını belirterek M.S. 141 yılında yaşanan büyük yıkımın toparlanmalarına bile fırsat vermediğini ifade etti. 

529 ve 540 yıllarında yaşanan iki felaket Likya'nın kıyı kesimlerini tamamen sualtına gömdü. Tsunami ve salgın hastalıklarla beraber uygarlık resmen yok oldu.

DEPREMLERLE BERABER ŞEHİRLER SULARA GÖMÜLDÜ

Depremler sadece Kekova'yı değil Andriake, Finike ve Kaş çevresindeki bütün yerleşimleri etkiledi.  Ve şehirler denize doğru 2 metren fazla gömüldü ve kıyıdaki tüm kentler sular altında kaldı. Günümüzde teknelerin üzerinden geçtiği merdivenler, duvarlar ve yarısı suyun altında kalan yapılar büyük çöküşün izleri arasında yer alıyor. 

Kekova’nın üst kesimlerinde Bizans dönemine ait yaşam izleri bulunsa da, sahil bölgelerinde antik çağdaki hayat tamamen sonlandı. Özellikle Simena, Teimiussa, Aperlai ve Kekova Adası çevresindeki pek çok yapı, batışın ardından terk edildi.

Depremler ve tsunamilerle beraber Akdeniz'in en büyük antik limanı da işlevini kaybetti.  Andriake’de yapılan kazılarda M.S. 7. yüzyıl sonrası buluntulara rastlanmaması da bu durumun en güçlü kanıtı olarak gösteriliyor.

BATIK ŞEHİR KÜLTÜREL PEYZAJA DÖNÜŞTÜ

Likya bölgesi, tarih boyunca çok sayıda büyük depremle yüzleşti. Fethiye–Burdur hattındaki aktif faylar, Akdeniz içindeki sismik hareketlerle birleşerek bölgedeki birçok yerleşimi defalarca etkilemiş. Depremlere tsunami ve salgınların da eklenmesiyle, bölgedeki nüfus hızla azalmış ve yerleşim düzeni tamamen değişmiş.

Felaketlerin ardından ortaya çıkan manzaralar zamanla benzersiz bir kültürel peyzaja dönüştü. Kekova'nın berrak denizi ve Dalmaçya kıyılarını andıran doğasıyla birleşince yerli ve yabancı turistlerin de ziyaret noktası oldu.