Öngörülebilirlik , işleyen kurallar dünyasında yaşadığınızın size hissettirilmesi demek. Vatandaş/devlet ilişkisinde önemi büyük.

Türkiye’de devlet yönetimi uzun zamandır “öngörülebilir” değil. Güvenlikte, adalette, çalışma hayatında, eğitimde, ekonomide başınıza ne zaman ne geleceğini, ne getirileceğini asla kestiremiyorsunuz.

Bakmayın iktidar yanlılarının ağdalı ifadelerine, “haşmetmeap” diyecek kertede kutsiyet atfeden açıklamalara.

“Partili Cumhurbaşkanlığı” dedikleri bu sistem, öngörülemezliği 2018’den beri çok daha ağır hale getirdi.

NELER YAPMADILAR Kİ

Öngörülebilirlik, güven duygusuyla kardeştir.

Cumhurbaşkanı’nın, damadını ekonomi yönetiminin başına atayabildiği bir devlet sistemi sadece öngörülebilir değil, güvenilir olmaktan çoktan çıkmıştır.

Böyle bir yapı, kimileri yoksul, kimileri orta gelir tuzağındaki ailelerin bin bir güçlükle okuttuğu, o sınavdan bu sınava ömür tüketen, o pozisyonlar için gerekli yeterliliği çabalarıyla kazanmış milyonlarca gencin gelecekten umudunu kesmesi için yeterli bir tablodur.

Bu tabloya daha neler koymadılar ki:

- Türkiye Varlık Fonu adlı “paralel Hazine” niteliğinde özel şirket kurup içine kamu sermayeli kuruluşları doldurup yönetimine kendilerini mi getirmediler.

- Liyakatsiz akrabaların devlet kadrolarına doldurulmasına yol verirken, kamu kaynaklarını kimselere söylemedikleri kapalı ihalelerde bir avuç müteahhide mi dağıtmadılar.

- Nehirleri, yaylaları, ormanları partili şirketlerin emrine sunup talan ettirdikten sonra, halktan topladıkları vergiyi döviz üzerinden mi ödemediler.

- Bütçe kaynakları usulsüz ihalelerle aktarılırken, kıdem tazminatını patronlar lehine gasp edecek kanunu gayet sakin Meclis’e mi getirmediler.

- İktidar ömrünü uzatmak uğruna gençlerin geleceklerini ellerinden alacak kadar gözlerini mi karartmadılar. (bu yazı yazılırken kanun metninden çıkarıldığı haberi geldi)

GAZETECİLİK VE “EKMEK PARASI”

İktidar bütün bunları, habersiz bırakan, haber saklayan medya desteğiyle mümkün kılabildi. İnşa ederek, satın alarak, devşirerek, içindekileri (kimi gönüllü kimi mecbur ) “emir kulu” haline getirerek yaptı bunu.

O yüzden misal, Sayıştay raporuna göre, sadece 2019 yılında İletişim Başkanlığı bütçesinden 273.7 milyon TL aktarılan Anadolu Ajansı, Hazine ve Maliye Bakanı’nın istifasını tam 25 saat haberleştiremedi.

O yüzden onca televizyon, onca gazetenin internet sitesi, onca gazetenin ertesi gün baskısı tek merkezden gelecek talimatı bekledi durdu. Muhabirler teyit ettirse de haberler yayına giremedi.

Gazetecilik “ekmek parası” denildiğinde, akan suların duracağı bir meslek değil. Çünkü o sular akmayınca gerçekler karartılmış oluyor.

Gerçek karartılınca gazeteci iktidarın “emir kulu”na dönüşüyor.

Gazetecilik memuriyet değil.

Kimse gazetecilik yapmaya da mecbur değil.

Kendilerini “emir kulu” konumunda görüp talimat bekleyenler, gazeteciliğe zarar veriyor.

Şu yazdıklarımın, hakikat ile konforu takas etmişlerin umurunda olmayacağını tabii ki biliyorum.

Genç gazeteci adayları için kayıt düşmek istedim.

Gazeteci güç sahiplerine değil, önce gerçeğe karşı sorumlu.