Sevgili okurlarım, adına korona denilen kâbus bizim başımıza da büyük bir bela olarak çöktü...

Ve şimdi her kafadan bir ses çıkıyor.

Yandaş medya ve iktidar kesimi, avuçlarını patlatırcasına her şeyi alkışlıyor, sürekli olarak müjdeler (!) pompalıyor.

Onlar oy hesabında...

En azından bu işten minimum zarar görüp oylarını düşürmeme çabasında.

Günün birinde “İyi ki bu korona olayı patladı da işimize yaramış oldu” dediklerini duyarsanız sakın ola ki şaşırmayın!

★★★

Virüs ne yazık ki Türkiye’de de amansız bir biçimde yayılıyor.

Ne yapılacağını, ne edileceğini bilen yok. Sadece olanları izlemekle, toplumdan gizlenen gerçekleri biraz olsun öğrenmeye çalışarak zaman geçiriyoruz.

Bu aşamada hem acı ve üzücü olaylar oluyor, hem de gırgırlar!..

75 yaşındaki Gülsün hanım anlatıyor:

“Eşim yabancı uyruklu ve 87 yaşında. Evde bakımı artık mümkün olmayınca onu huzurevine yatırdık. Ona gerçekten iyi bakıyorlardı. Evden çıkıp her gün iki dolmuş ve otobüsle ziyaretine gider, öğle yemeğini yedirirdim.

Şimdi gidemiyorum çünkü önce, korona olayı nedeniyle huzurevlerine ziyaretçi yasağı getirildi. Sonra da ben 65 yaş nedeniyle yasak kapsamına girdim, sokağa çıkamıyorum.

Yabancı uyruklu eşim ne yazık ki Türkçe bilmiyor ve derdini bakıcılara anlatması her zaman mümkün olmuyor. Şimdi bakıcılara da bir ay boyunca dışarı çıkma yasağı getirildi.

Eşimle arada sırada telefonla konuşuyoruz. Hastalığı, koronayı falan bilmediği için bana hep soruyor niye bana gelmiyorsun diye... Her seferinde yalan söylüyorum, hastayım falan diyorum ama sonuçta karşımda 87 yaşında biri var. Yabancı bir ülkede, yabancı bir ortamda tek başına kaldı.

Ben şimdi bu durumda ne yapabilirim?”

Herkes çaresiz.

★★★

Adını vermek istemeyen erkek okurum anlatıyor:

“66 yaşındayım, sokağa çıkma yasağımız nedeniyle mecburen eve kapandık. Bizim hanım son derece titizdir ama bu titizlik artık hastalık aşamasına ulaştı. Geçenlerde marketten gelen ekmeği bile, virüslü olduğu gerekçesiyle yıkamaya kalkıştı. Bundan önce taksicilik yapıyordum. İyi kötü bir işim vardı, o artık bitti.

Şimdi ev hapsi de var, dışarı çıkmak mümkün değil.

Hanım evde korkunç bir dırdır başlattı. Anladığım kadarıyla bizim hanım bütün aklını ve mantığını yitirdi. 24 saat çenesi kapanmıyor, konuştukça konuşuyor, aklına kim gelirse herkese bozuk çalıyor.

Oynatmak üzereyim!

Dışarısını çok özledim, meğer ne mutlu günlermiş onlar...

Bana bir akıl verin, bu durumda ben ne yapabilirim?”

İki okurum da aynı şeyi soruyor, bana yol gösterin diyor!

★★★

Sevgili okurlarım, sizlerden mesajlar yağıyor ama inanın biz de çaresiziz.

Salgının giderek büyüdüğü anlaşılıyor. Vaka sayısı ve ölümler giderek artıyor.

Hastalık, anlaşıldığı kadarıyla ülkenin dört bir yanına dağılmış durumda.

Giderek artan bu rakamlar karşılığında sağlık personeli ne yapacak?

Hastaneler ve ilaçlar yeterli olacak mı?

Çin’den ilaç ithal etmişler!

★★★

Peki bu ilaçları bizden başka hangi ülkeler kullandı veya kullanıyor? Örneğin İtalya, İspanya, Fransa, hatta ABD veya Japonya kullandı mı?

Eğer kullandılarsa sonuç ne oldu?

Gerçekleri gizlemek hiç kimseye bir şey sağlamıyor ve akıllara yüzlerce soru geliyor.

Örneğin AKP’nin bir yan kuruluşu olarak görev yapmakta olan Kızılay, şu salgın ortamında nerede?

Elinde sonsuz para var. O paraları acaba nerede, hangi amaçla kullanıyor?

Bir şeyler yapması, sesini topluma duyurması, ağırlığını koyması, yitirdiği güveni yeniden sağlamak için çaba harcaması gerekmez mi?

★★★

Halka piyasalarda satılan onlarca temizlik malzemesi var...

Deterjan, tuvalet kağıdı, kağıt havlu, mikrop gidericiler... Sayın sayabildiğiniz kadar.

İktidarın hesabı hep para olduğu için, bunların KDV oranını düşürmek, böylece halka hiç değilse şu kriz ortamında daha ucuza sattırmak akıllarına herhalde gelmiyor.

Tuhaf günler yaşıyoruz.

Yarın ne olacağını kimse bilmiyor.

Bizi yönetenler de (ne yazık ki) bilmiyor!