Günün bağıran ve uyaran haberi şuydu: Vatandaşlar  “yasağı”  yanlış anladı. Sokaklar bomboş kaldı.

10’da çıkacaksın.

20’de gireceksin.

Vatandaş!

Aptal değil.

Kararı da anlar.

Davranışı da sezer.

Kim neyin peşinde?

Halk onu da bilir.

Halk görerek öğrenir.

Vatandaş asılıda, Cumhurbaşkanı’na, bakanlarına, kadrosuna, destekçilerine olan inancını yitirdi. İktidarın lafları yalama oldu. Sözleri çelişki içinde kararları tutarsızlık dolu. O kadar kibirli, o kadar kendini beğenmiş, o kadar üstenci ve o kadar halkı aşağıda görür oldular ki, halk verilen sözlerin, açıklanan kararların saat başı değişeceğinden korkar oldu. Korktuğu başına gelmesin diye sokağa çıkmıyor. Bir dedikleri öbürünü tutmuyor. Halkı, çifte zokalı olta yutmuş balık gibi görüyorlar.

Çırpınır.

Çırpınır.

Bir yere gidemez.

Halka dönüp “acı ilaç içecek hale geldin” diyorlar, kendileri saraylarda bal tutan olmaktan geri durmuyorlar.

★★★

İkisi de Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (18 yıldır kesintisiz iktidarda) kurucusu oldular. İkisine de Recep Tayyip Erdoğan hükümetinde başbakan yardımcısı görevi verildi. İkisi de Meclis Başkanlığı’na uygun görüldüler ve Meclis Başkanlığı yaptılar. Biri Recep Tayyip Erdoğan Hükümeti’nde Adalet Bakanı oldu, diğeri “partide özgül ağırlığı yüksek abi...” konumunu hep korudu. İkisi de şu anda Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyeliği yapıyor.

İkisi de...

İki gündür...

Laf çeviriyor...

İkisi de...

Dün beyaz diyordu.

Bugün siyah...

İkisi de...

Dün şeytan diyordu...

Bugün melek...

Biri (Bülent Arınç) “bize yargı reformu lazım” diyor, öbürü (Cemil Çiçek) “bize yargı reformundan önce ahlak reformu lazım” diyor.

Kıvırmayın!

İkiniz de 18 yıldır bu ülkenin en seçkin yönetim koltuklarını doldurdunuz ve 18 yıl boyunca her atılan adımda sizin de onayınız, olurunuz, desteğiniz, ağırlığınız, katkınız ve özgül ağırlığınız oldu.

Yargı çöktüyse!

Ahlak da çöktüyse!

İkisi birden çöktüyse!

Siz ne yapıyordunuz?

Sizi o yüksek mevkilere atayan güç, “sadece kendine itaat edilecek bir düzeni” kurarken, sizi o önemli koltuklara getiren güç, “otorite aşkıyla yanıp tutuşurken” ve sizi Başkent Ankara’da lacivertten sayın yapan güç, “kendi aklından başka hiçbir akla yüz vermezken” siz neredeydiniz?

★★★

Yargı çöktüyse!

Suçlusu kim?

Ahlak çöktüyse!

Sorumlusu kim?

Siz ikiniz bugün halka “suçlu budur, bizi de aldattı, seni de aldattı” demiyorsanız...  Gemi batıyor da siz “gemiyi terk edecek merdivene” basamak mı döşüyorsunuz...

Lafı çevirmeyin!

Kim Türkiye’yi adaletsiz ve yöneteni de ahlaksız yaptı? Türkiye’nin bu noktaya gelişinde sizin payınız neydi?

Önce bunu söyleyin.

Halk izansız değil.

Görerek öğreniyor.

TARİHLE RÖPORTAJ (Unutkanlığa ilaç)




Numaradan soruşturma!

Kanunlar açık, anlaşılır yazılıyor. Ancak uygulamada buğulandırma, sulandırma, savsaklama... Ülkemiz hukuk ve adalet tarihinde sıkça yaşanan bu durumu en iyi “avukatlar- savcılar- yargıçlar- hukuk adamları” bilirler. Çünkü onlar “gerçek soruşturma ile numaradan soruşturmanın” farkını yaşayarak öğrenmişlerdir. Söz gelimi bir kişi, bir başkasını ölümle tehdit ettiyse ve bu tehdit gazeteler, TV’ler yoluyla haber olduysa Başsavcı hemen harekete geçer. Ölümle tehdit eden, savcının önüne getirilir; savcı yasa ne diyorsa onu uygular. Eğer ölümle tehdit eden kişi iktidar yakınıysa, güç sahiplerince korunuyorsa “numaradan soruşturma” yolu izlenir. Ölümle tehdit edilenin şikayetini sunan avukata bir “soruşturma numarası” verilir, tehdit eden kişinin tehdit ettiği ortamı gerçek olup olmadığı araştırmasına geçilir, o kurum öbürüne sorar, öbür kurum başkasına... Tehdit edenin savcının önüne gelmesi haftalar sürebilir. Soruşturma böylece “numaraya getirilmiş” olur. Ana muhalefet partisi lideri ölümle tehdit edildi ve Başsavcı, tehdit mektubunun gerçek olup olmadığının tespiti için Siber Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’ne talimat gönderdi. Unutma!