Bir süre önce Yüreğir Devlet Hastanesi’nin arka tarafında bulunan ve mülkiyeti Çukurova Üniversitesi’ne ait olan arazinin yılların ihmaliyle mikrop ve sinek yuvası haline geldiğini, bataklık oluştuğunu, hastane için sağlığı ve güvenliği tehdit eden bir yapı oluşturduğunu yazmıştım. Üniversite yönetiminden, burasının verimli bir şekilde kullanılmasını ve mezbelelikten kurtarılmasını talep etmiştim. Hatta bu yazılarım üzerine  Ç.Ü. Rektörü Prof.Dr.Meryem Tuncel de başta Ziraat Fakültesi Dekanı olmak üzere ekibiyle birlikte buraya giderek inceleme yaptı. Ardından ben burasının uygun bir kullanım için temizleneceğini, hazırlanacağını düşünürken Ziraat Fakültesi’nden bana tekzip mahiyetinde bir açıklama geldi.

Çok şaşırmıştım, ben görevimi yapıp yetkilileri yapıcı biçimde uyararak üniversite de dahil olmak üzere herkesin, her kesimin yararına bir çağrıda bulunurken, sanki olmayan bir yolsuzluğu, hırsızlığı, haksızlığı, torpili, satın almalarda , ihalelerde bir usulsüzlüğü, kayırmayı ya da skandal diye asılsız bir iddiayı gündeme getirmişiz de büyük bir haksızlık yapmışız gibi  gibi tekziple karşılaştık. Oysa bir eğitim kurumu için iletişim yolları açıkken tekzip en son başvurulacak yol olmalı.




Derken önceki gün bir baktım söz edilen yer Yüreğir Belediyesi’nin iş araçlarıyla temizleniyor. Otlar, çalılıklar, sazlıklar, çöpler temizlenip pırıl pırıl yapılıyor.

Öğrendim ki bu işi belediye yapıyormuş. Artık kendileri mi belediyeye rica etti ya da belediye kendiliğinden mi bu işi gerçekleştirdi bilmiyorum ama demek ki yapılması gereken yapılıyor sonunda…

İşte bizim de istediğimiz, “yapın” dediğimiz buydu?

Madem bu noktaya gelinecekti neden bu kadar yaygara kopartıldı.

Size rehberlik eden basına karşı böyle bir yola girmeye değer miydi?

Neyse “ bir musibet bin nasihatten iyidir” demişler.

Sonunda biz amacımıza ulaşmış olduk, koskoca bir sağlık kurumunun yanındaki pislik ortadan kalktı. Her ne kadar bazıları ayak diretmeyi tercih etse de, onlar da “bir olan aklın yoluna” gelmişlerdir şimdi.

Temizlik yapanların ellerine sağlık…




+++

BU BAYRAM ÇİFTE BAYRAM OLDU AMA YİNE DE BURUKTU

Yine bir mübarek Ramazan Bayramı’nı daha yaşıyoruz.

On bir ayların sultanı Ramazan Ayı’nın ardından gelen bayramımızın, huzur içinde geçmesini en içten, bütün kalbi duygularımla diliyorum.

Değerli okurlarım, zor günlerden geçiyoruz.

Adeta sınanıyoruz.

Bir taraftan bir yıldan fazla süredir bizi etkisi altına alan ve neredeyse bizleri esir eden koronavirüs belası ve çevremizde durulmayan karışıklıklar, yitirilen canlar var.

Elbetteki belki eskisi gibi olmasa bile yine de şehit haberleri çok içimizi yakıyor.

Koronavirüs belası, hepimizi bir çıkmazın içine sokuyor sanki.

Bir yanda eve hapsolmak, diğer yanda alt üst ettiği ekonomi nedeniyle insanlarımızın pek çoğunun maddi sıkıntılar içine girmesi…

Berberinden kuaförüne, servisçisinden küçük esnafına, kafelerden lokantalara, garsonlardan taksicilere, özel okullara eğitim kurumlarına, öğretmen ve öğrencilere kadar toplumda bu virüs belasından etkilenmedik kimse kalmadı.

Her gün bir uçak dolusu insanımız ölüyor yine.

Aslında bunun çaresinin belli olduğunu biliyoruz, ancak uyma konusunda yeterli çabayı gösterdiğimiz söylenemez.

Bunan çaresi; maske, mesafe ve temizlik.

Ancak maalesef bu kurallara yeterince uymuyoruz.

Kapalı olmasın gereken saatlerde insanlar sokaklarda, evlerde ,ziyaretlerde yakın temas içindeler…

Hele hele geçtiğimiz günlerde Adana Demirspor’un şampiyonluğu nedeniyle yapılan kutlamalarda on binlerce insan iç içeydi. Ne sınır kaldı, ne de sosyal mesafe…

Biliyoruz, Adanalı 26 yıldır Süper Lige çıkmanın hasretini çekiyordu.

Bu coşkuyu elbette ki yaşamak isteyecekti.

Fakat bu kadar iç içe olunmadan da bu coşku yaşanabilirdi.

Değerli okurlarım, insanlar hala içinde bulunduğumuz tehlikenin farkında değilmiş gibi davranıyorlar.

Evet ben de Adana Demirspor’un Süper Lige çıkmasına çok ama çok sevindim.

Fakat ya bu kutlamalar nedeniyle ortaya çıkan kalabalık ortamlardan çok sayıda kişiye virüs bulaşmışsa ve bunları yarın bir gün kara bir tablo olarak karşımızda görürsek ne olacak?

Yazık değil mi bir can bile kaybetsek, bin genç insanımızı bile yitirsek bunun bedeli hangi şampiyonlukla alınabilir.

Elbetteki burada kimseyi suçlayamayız.

Kendiliğinden oluşan bir hareketti ve insanlar bir anda kendilerini sokakta buldular.

Umarım bu badireyi de kazasız belasız, ya da en az hasarla atlatırız.

Bu vesileyle aslında Adana bir çifte bayram yapmış oldu.

Adana Demirspor’un şampiyonluğu bayram sevincimizi katladı.

Ancak yine de hem koronavirüs sebebiyle birbirimize sarılamamak, hem İsrail’in Filistinli kardeşlerimize yönelttiği saldırılar hem de Demirspor’u kutlamalar sırasında oluşan kalabalıkların yarattığı tehdit, çifte bayramımızı  buruk kutlamamıza neden oldu.  

Dilerim ki, kalabalıklar nedeniyle bayramımız zehir olmaz.

İsrail’in Kudüs’e yaptığı saldırının acısı ise çok taze.

Orada çok sayıda kardeşimiz öldü ve İsrail saldırılarını sürdürüyor.

Hayat böyle bir şey işte.

Bir taraftan seviniyoruz, bir yandan üzülüyoruz.

Bayramlar ise tüm bu duyguların birleştiği bir, kesiştiği günler oluyor.

Kendimizi dinleme ve birbirimizi anlama fırsatı sunuyor bize…

Allah'ım tüm insanlara hayırlar ihsan etsin.

Herkesin, hepimizin bayramı kutlu olsun.

Mutlu ve huzurlu bayramlar diliyorum.

Esen kalın…