“Bir nöbetimde ebe hanım panikle yanıma geldi, ‘Hocam doğumhanedeki hastanın eşi yanında ve belinde silah var!’ dedi. Silahla x-ray cihazına ve bir güvenliğe denk gelmeden doğum yaptırdığımız odaya giriyor hastanın eşi!..

★★★

Bir gece SABİM’den (Sağlık Bakanlığı İletişim Merkezi) arandık. Randevu alamayan bir hastanın eşi, SABİM’i aramış ve ‘Yarın geleceğim, karıma bakmazsa ya bir doktoru ya da bir hemşireyi öldürmeden gitmeyeceğim’ demiş! Sonraki gün poliklinikte diken üstünde bekledik ki, biri gelip bizi öldürmesin diye!..

★★★

Baktığım hastaların çoğu Türkçe bilmiyor.

Dilini bilmediğim, dilimi bilmeyen annelere sağlık hizmeti vermeye ve tedavilerini anlatmaya çalışıyorum. Tercüman arama bulma olayına hiç girmiyorum.

Her şey yolundaysa, ‘Sıkıntı tınne’ diyorum, gülümseyerek ayrılıyoruz.

Bebekte ya da annede bir sorun varsa, bu süre 10 dakikayı aşıyor, o esnada kapıdaki hasta ve eşleri ‘sıram geçti’ diye kavga çıkarıyor. Kavga-gürültü eşliğinde riskli gebeye ne olduğunu anlatıyorum, o da anlatabilirsem.

Bir de dil problemimiz var çünkü.

★★★

Poliklinikte günde ortalama 60-70 hasta muayene ediyorum.

Saatte 10 hastaya tekabül ediyor.

Hasta başına 6 dakika düşüyor. Kadın doğum muayenesi malumdur ki soyunarak yapılır. 3-4 dakika ‘soyun giyin’ derken gidiyor. Ben 3 dakikada, hem anneyi hem karnındaki bebeği nasıl yüzde 100 doğrulukla muayene edip kesin karar vereyim?

Acilde ‘sistem gitti’ diye beklediği için ‘İnşallah senin çocuğun da ölür’ü duydu gebenin kayınpederinden bu kulaklar!..

★★★

Gecenin 04.00’ünde, 05.00’inde. doğumunu yaptırdığım bir kadın hastamın rahmi yırtıldı ve bayıldı.

Acil ameliyat ederek hastanın rahmini alıp hayatını kurtardım.

Sonrasında ne oldu biliyor musunuz?

Kadın iyileşip teşekküre gelmediği gibi, bana ‘Doğurganlığımı elimden aldı’ diye aleyhime dava açtı!..

★★★

Tekme atıp kendini yerden yere vuran gebeyi sakinleştirip doğuma sempati mi kazandırayım, ameliyata mı gireyim?

Aynı anda kaç yerde olayım?

Günde 15 normal doğum olan bir hastanede, tek kadın doğum doktoru olarak aynı anda servisteki hastama mı bakayım, acilde saldıran kocaları yatıştırıp hastaları muayene mi edeyim?..

Hani deniyor ya ‘Neden sezaryen  oranları arttı?’ diye.

Doğumda bacaklarını açmak istemediği için bebeğini bacaklarıyla boğarak öldürdü bir kadın benim hastanemde!..

★★★

Doğum sancısının normal bir durum olduğunu anlatmaya çalıştığımız insanlardan ‘Karıma bir şey olursa seni yaşatmam, cezasını çekersin’ cümlesini kaç kez duyduğumuzu biliyor musunuz?

Doğumda sancısı var diye hem de...

Gebe doktor arkadaşım doğumda karnına tekme yedi burada ve düşük riski atlattı. Tekme-yumruk yemenin normalleştiği kaç meslek biliyorsunuz?..

★★★

Acilde hastaları muayene ederken içeride normal doğum için yatan hastalar, ebe hanımları tekmeliyor ısırıyor yumrukluyor ve ebeler ‘Doğum acısından ne yaptığını bilmiyor!’ diye susuyor.

Sonra dayanamayıp beni arıyorlar ve birkaç tekme de ben yiyorum!..

Ebeye ‘Koluna ne oldu?’ diyorum, ‘Hasta ısırdı hocam!’ diyor.

Bu normal mi Allah aşkına?

Koridora çıkıyorum, yolum kesiliyor.

Tuvalete gidiyorum, kapımda bekleniyor.

‘Hocam... Hocam... Hocam...Hocam’ kelimesini duymak istemiyorum artık...

★★★

Sezaryene girdiğimde, serviste yatan hastanın kocası kavga çıkarıyor ‘Doktor nerede?’ diye.

Ameliyattan çıkıp servise gidiyorum, kanamalı hastama bakarken bu kez acilde beni bekleyen hastanın kocası kavga çıkarıyor. ‘Karıma bir şey olursa doktoru yaşatmam’ diye tehditler savuruyor...

★★★

Bu ocak ayında 9 kez 24 saatlik nöbet tuttum. Kalanlarında poliklinik hizmeti verdim.

Nöbetlerimin her birinde 10-15 ameliyat yaptım, bir o kadar da normal doğum hastası takip edip, ebe hanımlarla doğumlarını yaptırdık.

Bu 24 saatlerde hastanede tek hekimdim!

Odam da basıldı, tehdit de aldım, 100 kişinin toplandığı kavganın ortasında da bırakıldım.

Odamı kilitleyip saatlerce polislerin kalabalığı dağıtmasını da bekledim.

En ufak bir komplikasyon ya da yolunda gitmeyen bir durum olduğunda odamın basılacağını, kapıma dayanılacağını ve can güvenliğimin sarsılacağını da gayet iyi biliyorum. Onu da yaşadım çünkü!..

★★★

‘Ölecekse ölsün’ denilen tüm hastalarımı burada riski üstlenip ameliyat etmeyi sürdürüyorum, evet yaklaşık 2 senedir...

Kocasının kıymet vermediği ve yanımda ‘Yenisi alınır, kadından çok ne var’ denilen hastalarımı kendi ailem gibi görüp ameliyat etmeye ve doğurtmaya devam ediyorum evet.

Karısından bahsediyor: Sen karının ölmesini istiyorsun da, ben hastamın ölmesini istemiyorum güzel kardeşim?..

★★★

Bir defasında hastamın eşine ‘riskli bir ameliyat olacağını ve Erzurum’a, tıp fakültesine gitmeleri’ gerektiğini söylediğimde, ‘Benim hayvanlarım var, bırakıp götüremem. Ölecekse de burada ölsün’ cevabını aldım.

★★★

Kentimizde üniversite hastanesi yok, şehir hastanesi de yok!

Neyse bunlar benim şahsi problemlerim, bir şekilde halloluyor.

Ama yeri gelince riskli olan hastalarımızı Erzurum’a ve Van’a, yani üniversite hastanelerine sevk ederek işlerinin hallolmasını sağlıyoruz.

Ama çoğu durumda şununla karşılaşıyoruz: ‘Sen de doktor değil misin? Yap işte ameliyatı!..’

Birçok kronik rahatsızlık sahibi olduğum gibi onkolojik bir rahatsızlığım da var.

Ancak şehirde kişisel tetkiklerimi yaptırabileceğim kitler ve tetkik imkanı yok.

Haliyle takiplerimi İstanbul’a gidiş-gelişlerle halledebiliyorum...

★★★

Evden işe giderken kirpikleriniz ve kaşlarınız donuyor.

Hastaneye girdiğinizde bir süre çözülmesini bekliyorsunuz.

Aracınız varsa donuyor ve çalıştıramıyorsunuz. Böyle bir iklim.

Havaalanı var ama kışın haftanın yarısında uçaklar, kötü hava koşulları nedeniyle kalkamıyor.

Hava kışın eksi -30’larda dolaşıyor ve sisten göz gözü görmüyor.

Siz de bekarsanız, annenizi-babanızı ve kardeşinizi bırakıp 1.500 km. (ben) öteye taşınıyorsunuz...

★★★

‘Neden buradasın?’ derseniz, uzman hekim olduğunuzda devlet sizi bilmediğiniz herhangi bir şehre, herhangi bir ilçeye gönderiyor ve ‘2 sene burada çalışmazsan herhangi başka bir yerde hekimlik yapamazsın’ kuralını koyuyor.

‘Merkez’ diyoruz ama düşündüğünüz gibi bir şehir merkezi değil.

İhtiyaçlarınızın bir kısmını karşılamak için Erzurum’a, Van’a gitmek zorunda kalıyorsunuz...

★★★

Şehir, ülkenin en yüksek doğum oranına sahip 2. kenti. Her ailenin yaklaşık 8-9 çocuğu var ve bu çocukları haliyle bizler doğurtuyoruz. 7 ilçenin sadece 2’sinde kadın doğum doktoru var!..

Kalan 5 ilçedeki tüm doğumlar da merkezde, yani bizim hastanemizde gerçekleşiyor.

★★★

Uzmanlık eğitimi alarak, ülkenin en doğusunda bir sınır şehrine kadın doğum uzmanı olarak mecburi hizmetimi yapmak üzere atandım.

482 gündür buradayım.

Ankara’da bir devlet üniversitesinin tıp fakültesini bitirip, ülkenin en yüksek puanlarıyla kazanılan kadın doğum kliniklerinden birinde ihtisasımı yaptım...

Genel olarak ani başlangıçlar ve ani bitirişler yapma yatkınlığım vardır ama benim hayatımda mesleğim öyle aniden vazgeçebileceğim ve çalışmama kararı alabileceğim bir şey hiç olmadı.

Çünkü işinde eğlenerek çalışan bir insanım, bilen bilir. İnsanlar benim neşemi görüp, ‘Senin sinirlendiğin hiç bir şey olmaz mı?’ diye sorarlardı.

★★★

Bir ateşim çıksa, annemle babamın uykuları kaçardı ben çocukken.

Memur çocuğuydum.

Babamın tuttuğu nöbetlerden, görevlendirmelerden dolayı babamın yüzünü görmeyerek büyüdüm ben.

Beni hangi alın teriyle okuttuklarını, çok iyi bilirim.

Güzel kardeşim, ben kadın doğum uzmanı olmak için üniversite + ihtisas 11 yıl okudum.

Çocuklukla beraber sayarsan 19 yıl ediyor.

Bir ‘eline sağlığı’ hak etmiyor muyum?

İşçiye ‘eline sağlık’ deniyor, doktoraysa sadece ‘dünya kadar para alıyor’ deniyor. Kamyonum olsaydı keşke de bunu bir günde kazansaydım dediğim oldu sesli şekilde.

‘Dünya kadar para alıyorlar’ ya ne hastalanabilir, ne üzülebilir, ne de tehditlerden yoğunluktan psikolojisi etkilenebilir!..

Arkadaşım evini taşıttı bugün, nakliyeye 10 bin lira verdi.

Aylık yaptırdığım ameliyat, doğum, ultrason ve acil muayenelerinden aldığım tüm aylık döner sermayem o kadar.

Kolumda damar yolumla sayısız hasta da baktım.

O anlarda bile tek teşekkür almadım.

Gülümseme bile almadım. Doktordur sonuçta yapmak zorunda.

Uykusuzluktan 32 yaşımda göz altı morluklarım, saçımda sayısız beyazım ve alnımda kırışıklıklarım oluştu 2 yılda. Bunlar toparlanır, asla da şikayet etmiyorum.

Ama hipertansiyon hastasıyım ve nöbette yüksek tansiyonla sayısız ameliyat yaptım.

★★★

İstifa etmeye psikolojik ve fiziksel olarak  neredeyse yıkım hissettiğim bir nöbetimde aniden karar verdim. 8 yıllık hekimim.  Ama bana bile biraz es gerekti.

Öncelikle belirtmek isterim ki istifa sebebim; özel hastaneye geçip daha çok para kazanma hırsı değil!

İstifa edip birkaç ay çalışmayı düşünmüyorum ki, yaşadıklarımı hafızamdan silip yeniden çalışma hevesi kazanabileyim.

İstifa sebeplerimi naçizane içimi dökerek anlatmak istedim.”

★★★

Yukarıdaki satırları ülkemizin doğudaki kentlerinden birinde kadın doğum uzmanı olarak görev yapan bir kadın doktorun, sosyal medya hesabından paylaştığı çığlığından alıntıladım.

Okurken tüylerim ürperdi, ne diyeceğimi bilemedim.

Umarım bu haykırıştan ders çıkarması gereken sorumlu mevkidekiler de etkilenirler ve çığa dönüşen doktor istifalarını durdurmak için gereken tüm önlemleri alırlar.

Dilerim alırlar..

Aksi takdirde vah ülkemin haline vah!..