“Faşizm, finans kapitalin en gerici, en şovenist, en emperyalist unsurlarının açık terörist diktatörlüğüdür. (Bulgaristan Komünist Partisi Genel Sekreteri Georgi Dimitrov/Üçüncü Enternasyonal 7. Kongre/2 Ağustos 1935)”

Neden Dimitrov’la başladım? 14 Mayıs’a sayılı günler kala teori mi tartışacağız? Hayır!

Tam da bugün konuşmamız gereken ama “liberal faşistlerle”, “bu seçim o seçim değil” diyenlerin kuru gürültüsünde “Yeşil Sol” Parti üzerinden anlatmaya ve anlamaya devam edeceğim.

Özne yine Cengiz Çandar.

Çünkü... “Yeşil ve Sol” Parti’nin Diyarbakır Milletvekili adayı Çandar kendisini eleştirenleri “faşist” diye nitelendirdi:

“... Gelen eleştirilerin ezici çoğunluğu Türk kimlikli, ulusalcı, faşizan zihniyetli kesimden geliyor. Bunlar umurumda değil. Oradan eleştiri gelmese tuhaf olurdu. O kesimden bu kadar gürültülü eleştiri gelmesi bu teklifin isabetli olduğu algısını yarattı bende. (Gazete Duvar/10 Nisan 2023)”

Türk, ulusalcı, faşizan...

Kemalizm’le “hesaplaşmak” isteyenlerin 1980’lerden bu yana ağzına sakız ettiği üç kelime. Bu üç kelimeyi birlikte kullanan Çandar da şaşırtmadı! O zaman “hafıza” diyelim.

Gareth Jenkins...

İngiliz gazeteci...

2009 yılında Silk Road Enstitüsü adına o yıl açıklanan 4300 sayfalık Ergenekon iddianamesini okudu, “Gerçek ile Fantezi Arasında: Türkiye’nin Ergenekon Soruşturması” başlıklı bir rapor yazdı.

Raporun çarpıcı tespitiyle başlayalım:

“Ergenekon soruşturması, 1990’larda en parlak dönemini yaşayan ‘Derin Devlet’ mensuplarına yönelik bir dizi suçlamanın soruşturulmasına ilişkin önemsiz bir teşebbüste bulunmuştur. Aslında duyulan korku, soruşturmanın, Türkiye’de çoğulcu demokrasinin sağlamlaştırılmasına doğru değil, tek partili otoriter bir devlete doğru önemli bir adım teşkil etmesidir.”

14 yıl önce bu eleştiriyi İngiliz gazeteci Jenkins yaptı ve Türkiye’nin otoriter bir devlete yol aldığını söyledi.

“Canlı yayında tartışın”


Yine o günlerde gazeteci-yazar Cüneyt Ülsever, Çandar ve arkadaşlarına şu çağrıyı yaptı: “Şimdi ben buradan bir çağrı yapmak istiyorum. Ergenekon davasını büyük gayretle savunan gazeteci arkadaşlar, Gareth Jenkins ile bir canlı yayında tartışıp, Jenkins’in ağır ithamlarını çürütsünler. Zira onlar da şimdi itham altındalar. Jenkins ‘okuma’ konusunda yanılıyor olmalı. Davayı hararetle savunan gazetecilerin iddianameleri okumamış olduklarını hayal bile etmek istemem. İç tutarlılığı olan insan içeriğini tam olarak bilmediği bir olguyu canla başla savunamaz.  Bakalım, hangi babayiğit Gareth Jenkins’e hodri meydan diyecek? Hasan mı, Cengiz mi, Nazlı mı, Emre mi, Mehmet mi, Mümtaz mı, İhsan mı? (25 Kasım 2009/Hürriyet)”

Babayiğit çıkmadı tabii ki. Çandar şu cümlelerle yanıt verdi Ülsever’in çağrısına: “O güzel kalemler şimdi bize çağrıda bulunuyor ve Gareth Jenkins’le televizyon programında Ergenekon konusunda kozlarımızı paylaşmamızı öneriyorlar. Türkiye’nin 2009 yılında Ergenekon soruşturması üzerinden ‘otoriter bir tek-parti devletine doğru büyük bir adım’ attığını söyleyecek kadar Türkiye ve dünya gerçekleriyle ilişkisi kesik bir yabancıyla, kendi hayatımızı tartışacağız. Öneri Ergenekon’u karartma lobisinin... (27 Kasım 2009/Radikal)”

14 yıl önce Cengiz Çandar ve arkadaşları, Türkiye’nin “tek parti devletine doğru gittiğini” söyleyenleri “Türkiye ve dünya gerçekleriyle ilişkileri kesik” diye suçluyordu. Bugün aynı gazeteci-akademisyen-siyasetçi kadro “tek adamdan kurtulmalıyız” diye bağırıyor. Garip olan şu: Bu isimlere destek de “celladına aşık olanlardan” geliyor. Oysa Çandar ve arkadaşları değişmedi, ayaklarının altından kırmızı halı çekildiği için “muhalif” oldu.

Dilleri de yine aynı: “Ulus devlet, Türk, Kemalizm, faşizm”...

O sofrada kimler yok?


1980’lerin sonlarına doğru “Kemalizm bitti” diyenlerin sofrasına bakıyorum da bugün daha da kalabalık olmuş.

O sofrada kimler mi yok?

Sosyalistler, anti-emperyalistler, bağımsız Türkiye’yi savunanlar, Cumhuriyet devrimlerine sahip çıkanlar, tarikatlarla mücadele edenler, laikliği savunanlar ve 1923’ü ilerici bir atılım olarak görenler...

Bir karşılaştırmayla bitirelim.

“Yeşil Sol” Parti 30 Mart 2023 tarihinde seçim bildirgesini açıkladı. Bildirge tam 74 sayfa ve kendisini “sol” diye adlandıran partinin gündeminde “emperyalizm” yok. Satır satır okudum ama bulamadım. Ne mi var? “Kürt sorununun çözüm yeri Meclis” bakış açısıyla sadece ve sadece bir etnik köken için mücadele. Cengiz Çandar yakınıyor ya “Türk” kelimesinden...

“Yeşil Sol” partinin bildirgesindeki ana fikir şu:

“Meclis, diyalog ve çözüm zeminini kurarak, demokratik müzakere yöntemleriyle tüm toplum için geleceğin kazanılmasına önayak olmalıdır. Bu çerçevede, başta anadilinde eğitim hakkı olmak üzere tüm evrensel kimlik haklarının tanınması için gerekli yasal ve anayasal düzenlemelerin yapılması büyük önem taşır.”

SONUÇ: Cengiz Çandar ve arkadaşlarına hatırlatmakta fayda var: “Faşizm, finans kapitalin en gerici, en şovenist, en emperyalist unsurlarının açık terörist diktatörlüğüdür”. Ağızlarına almadıkları Amerika’nın eylemleri bunun kanıtıdır. Ha büyükelçilikler kıbleleri olduğu için diyecek bir şey yok. Diyeceğimiz o sofrada oturanlara!