Erdoğan’ın Filistinliler’e yaptıklarından ötürü İsrail’e çattığı zamanlardı. Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı Peres’le tartıştı, “one minute” diyerek kalkıp gitti.
***
2012 yılıydı. Suriye konusunda ABD’yi eleştiriyorduk. Başbakan Erdoğan, Başkan Obama’yı telefonla aradı, konuştular. Ayrıntı bilmiyoruz ama Beyaz Saray o konuşma anının fotoğrafını servis etti. Obama, Erdoğan’ı dinlerken elindeki beyzbol sopasını evirip çeviriyordu!
***
Mavi Marmara gemisi Gazze’ye giderken “ben izin verdim” diyen dönemin Başbakanı Erdoğan, İsrail askerlerinin gemiye saldırıp, insanları öldürüp, gemiye el koyması üzerine, “Siz bu insani yardımı götürmek için dönemin başbakanına mı sordunuz” dedi!
Gemidekiler Türkiye’de İsrail hakkında dava açtı. Dava bitiyordu ki, iki ülke anlaştı ve dava açılmamak üzere düşürüldü. İsrail tazminat ödedi, aramız düzeldi.
***
Türkiye, Suriye sınırında Rusya’ya ait bir Su-24 savaş uçağını düşürdü. Ruslar özür bekledi ama Erdoğan, “Hava sahamızı ihlal eden onlar. Özür dilemesi gereken biz değiliz” dedi. Bir yıl sonra Erdoğan’ın Putin’e mektup yazdığı, derin üzüntü içinde olduğunu öğrendik!
***
Birleşik Arap Emirlikleri ve tepe yöneticilerini 15 Temmuz kalkışmasının finansörü olarak ilan ettik! Erdoğan “Darbe girişimi olduğu zaman Körfez’de kimlerin buna sevindiğini, nasıl paralar harcandığını çok iyi biliyoruz” bile dedi. Dedi ama sonra BAE ile bol yatırımlı, bol dolarlı beyaz bir sayfa açtık!
***
Casusluk yaptığı iddiasıyla 35 yıl hapsi istenen ABD’li rahip Brunson olayı büyüdü. ABD Başkanı Trump, rahibin salıverilmesini istedi. Erdoğan, “Bu fakir görevde olduğu sürece bu teröristi vermem” dedi. Trump nazikçe, “Rahibi ya serbest bırakın ya da sonuçlarına katlanın” dedi! Erdoğan çözüm yöntemi önerdi. Fetö’yü kastederek, “Al papazı ver papazı” dedi! Şahane yöntem meyvesini verdi. Papaz efendi özel uçağı ile memleketine uçtu.
***
Cemal Kaşıkçı, girdiği İstanbul’daki Suudi Arabistan Konsolosluğu’ndan bir daha çıkamadı. Arabistan’dan gelen özel ekip tarafından öldürüldüğü, ortadan kaldırıldığı ortaya çıktı.
Erdoğan bizzat dünyaya duyurdu! Hatta, Suudi Veliaht prensi Selman’ın adını verdi! Türk mahkemelerinde dava açıldı.
Suudiler karşı hamle yaparak Türk ürünlerine boykot başlattı... Vatandaşlarına ‘Türkiye’ye gitmeyin, gayrimenkul almayın’ dedi. Türkiye’den de dava dosyasını kapatması istendi.
Bağımsız Türk yargısı davayı düşürdü, dosyayı Suudiler’e teslim etti. Ardından Suudi Arabistan Veliaht Prensi Selman Türkiye’ye geldi, resmi törenlerle karşılandı. İki ülke arasında kum gibi anlaşma imzalandı.
***
Türk kökenli Alman gazeteci Deniz Yücel, ‘terör örgütünün propagandası suçunu işlediği’ iddiası ile tutuklu olarak yargılanıyordu. Almanya ve dünya bu olaya kilitlenmişti. Erdoğan, “Ben bu makamda, bu görevde olduğum sürece Deniz Yücel asla iade edilmeyecek” bile demişti.
15 Şubat 2018’de dönemin başbakanı Binali Yıldırım Almanya’ya gitti. Merkel’le konuştu. Merkel, “Deniz Yücel konusu önemli. Türkiye kendi çıkarlarını gözetmelidir” dedi!
Bir gün sonra mucize oldu! Hakkında iddianamenin hazırlandığı gün Deniz Yücel tahliye edildi, özel uçağa binerek Almanya’ya uçtu!
Katil, zalim, diktatör denilen Mısır cumhurbaşkanı Sisi hikayesi gibi ‘Türk dış politikasından’ diğer örnekleri yazmaya bile gerek yok, cümle alem biliyor.
Ve dün... Erdoğan NATO zirvesi için Litvanya’ya giderken mühim açıklamalar yaptı, Türkiye’nin istikrarlı dış politika zincirine(!) bir halka daha ekledi...
Dünya liderimiz dış ilişkiler konusunda öylesine kurt bir politikacıydı ki, daha zirve başlamadan zirveye katılacak liderlerin tüm oyunlarını bozdu!
İsveç’in NATO üyeliğine hayır dediğimiz için bize yaptırım ve kısıtlamalar uygulayan ülkelere karşı daha önce de ABD’yi perişan ettiği ‘Al papazı ver papazı’ yöntemini uyguladı.
Şunu dedi: Avrupa Birliği’nde Türkiye’nin önünü açın, biz de NATO’da İsveç’in önünü açalım!
***
One minute olayında, Rus uçağında, Mavi Marmara’da, darbe finansörü Birleşik Arap Emirlikleri’nde, Veliaht prense sallarken, Almanya ile gerildiğimiz Deniz Yücel hadisesinde ve al papazı ver papazı dedikten sonra bizim ne aldığımızı bilmesek, “Breh breh... Ekonomiden sonra şimdi de dış politikanın kitabı yazılıyor” bile diyebiliriz!