Araştırmada incelenen 30 adet huş ağacı zifti örneği, 6 bin 300 yıl öncesine uzanan göl kıyısındaki yerleşimlerden toplandı. Bu örneklerden 12’si doğrudan çiğnenmişti ve çoğunda insan DNA’sı ve ağız mikrobiyotası kalıntılarına rastlandı. Bazı kalıntılarda ayrıca keten tohumu ve haşhaş DNA'sı da bulundu. Ancak haşhaşın besin mi, yoksa uyuşturucu etkisi nedeniyle mi tüketildiği hâlâ belirsiz.

SADECE SAKIZ OLARAK KULLANMAMIŞLAR

Araştırmacılar bu ziftin yalnızca sakız olarak değil, yapıştırıcı madde olarak da kullanıldığını ortaya koydu. Neolitik halk, bu maddeleri taş aletlere sap takmak ya da kırılan çömlekleri onarmak için kullanmış. İlginç olan, bu işlemlerde kullanılan zift parçalarından elde edilen DNA’nın, hangi cinsiyetten kişilerin hangi işleri yaptığına dair ipuçları vermesi.

Taş aletlerdeki ziftlerde çoğunlukla erkek DNA’sı, çömlek onarımında kullanılanlarda ise kadın DNA’sı bulundu. Bu durum, ziftle çalışmanın cinsiyete dayalı bir iş bölümü olduğunu düşündürüyor. Araştırmaya göre çiğneme işlemi, zifti yumuşatmak ve çalışılabilir hâle getirmek için önemli olabilir. Ancak çiğnenen zift tükürükle karıştığında yapıştırıcı özelliğini kaybediyor ve tekrar ısıtılmadan işlevini geri kazanmıyor.

Huş zifti, tarihte bilinen en eski sentetik malzeme olarak biliniyor. Antimikrobiyal özellikleri sayesinde sağlık amaçlı çiğnendiği de düşünülüyor. Günümüzde bu tür arkeolojik buluntular, o döneme ait insan kalıntıları son derece nadir olduğu için, toplumun sosyal yapısını anlamada eşsiz fırsatlar sunuyor.