Tümgeneral Yavuz Ertürk, Türkiye’nin efsane birliklerinden Bolu Komando Tugayı’nın komutanlığını yaptı. Şırnak 23. Jandarma Sınır Tümen Komutanı olarak yaklaşık 5 yıl sınırda, sınır ötesinde askerleriyle birlikte bulundu. “Masa başı” değil, operasyon adamı olarak bilinir. Terörün en azgın döneminde askerlerinin önünde o yürürdü. Bölgeyi en iyi bilen komutan Yavuz Ertürk “Irak’ın kuzeyinde Barzani’nin küçük küçük aşiretleri var. Ama bu aşiretlerin bulunduğu bölgede barınan lanet terör örgütü mensupları var. Bunlar devamlı olarak hudut boş olduğu için bizim gözetlememize rağmen Irak tarafında hiçbir askerin etkinliği olmaması sebebiyle çok rahat hareket ediyor” diyor. Peki, Türkiye kendini nasıl savunacak Türkiye hududu tutuyor ama karşı tarafta kendi hududunu koruyan kimse yok. Bu durumda Türkiye kendini nasıl savunacak? Paşa tam da bu soruyu sormamı bekliyor olacak ki “Güzel” dedi ve şunları söyledi:

IRAK TOPRAKLARINDA OLMALIYIZ

O zaman biz uluslararası hukukun bize verdiği yetkiden istifade ederek diyoruz ki; ‘Sen madem hududunu koruyamıyorsun, ben kendi devletimin hudutlarını ileriden korumak zorundayım.’ İşte bunun için Irak’ın kuzeyindeki bölgeye girmemiz, çeşitli faaliyetlerde bulunmamız ve kendi halkımızı ilerden korumamız için Irak’a Suriye’ye yapılan harekâtlar için Meclis’te alınan kararlar doğrudur. Devlet olarak biz kendimizi derinlikte diğer topraklarda korumak zorundayız. Bu nereye kadar devam eder? Irak ne zaman devlet olarak hududunu korur, karakollarını açar, bizim karakollarla bağlantıya geçer, kendi hududundaki halkına sahip olursa o zaman biz de kendi topraklarımızda kendimizi koruruz.

İP GİBİ DİZEREK KORUYAMAYIZ

Biz hududumuzu koruyoruz tamam. Ama o arazide askeri ip gibi dizerek hududu koruyamazsın. 3 bin metre yükseklikte kayalıkların, dağların olduğu hudut bölgesinde bunu yapmanız mümkün değil. O halde belirli yerlere karakollar açarsınız. Ama ölü bölgelerde ne yaparsanız yapın bu terör örgütü mensupları geçebilir, sızabilir. Bunları yaşadık. O yüzden, devlet olarak Irak’ın korumadığı, hâkim olmadığı boş olan topraklarda kendimizi ileride savunalım. Onun için de Irak topraklarında 30- 40 km arası bir arazi bizi düzlüğe çıkartıyor. Düzlükte önümüzü görüyoruz, dağlık bölgeyi arkamıza alıyoruz. İçeriye soktuğumuz birliklerle arama tarama yapın, teröristin Türkiye’ye sızmasını engelleyin olay bu.

YAŞAMAK ZORUNDASINIZ

Yavuz Paşa “Bunları önlemek için Irak’ta yapılan faaliyetlerde önemli olan terörist gibi yaşamaktır. Eğer siz teröristle mücadele ediyorsanız onun şartlarında yaşayıp, onun gibi hareket etmek zorundasınız” diyor. Terörist gibi yaşamayı da şöyle açıyor: Eğer siz yurtiçindeki gibi, Irak’ın kuzeyinde de bir üs bölgesine çadır, baraka kurar veya böyle bir yerde barınıp ‘kontrol sağlayacağım’ derseniz, mümkün değil sağlayamazsınız. Türkiye’de de böyle. Asker terörle mücadele ediyorsa hareketli olacak. Terörist sizi gözetler, siz aynı yerde çakılı kalırsanız en son darbeyi vurur. Bir nöbetçiyi aynı bölgede 1 gün 5 gün, 50 gün tutarsanız. Artık o bölgede o asker rahatlar ve bakış açısı değişir. Bakar ki kimse yok, buralar sakin. Sonra siz uyurken birisi bindirir.

Teröristler gezgindir. Gündüz uyur, gece geçerler. Ama gündüz de gözetleyiciler olur. Bunlara asker “Tepeciler” der. Tepeci terörist, askeri birliğin hareketlerini bir-iki hatta üç ay izler, her şeyi not alır. “Bugün asker şu saatte şuradaydı, şu geldi” gibi notlarını tutarlar. Hele araç kullanıyorsanız eyvah! En kötüsü bu. Bakar ki bu asker bu bölgede ortalama şu zamanlar rahat duruyor veya şu zamanlarda birlikler geliyor, çadır kurmuşlar. Kısaca terörist çadırınızı, kapıdaki bidonunuzu her şeyi izler. Ondan sonra darbe vurmak için harekete geçerler. Üs bölgenin gözetleyicisi kendine kayalardan, taşlardan mevzi yapar. Oradan biri roket attığında, size nişan almazsa bile o kayaları parçalayan roket insanı parçalar, öldürür.

Yavuz Paşa’ya “Peki bu durumda ne yapılmalı?” diye sordum. İşte anlattıkları: Askerimiz 6 aydır oradaydı. Bitlenmiş, uyuz olmuşlardı. Ailesiyle konuşamadıkları için onlar ailesini, ailesi de onları merak ediyordu. 6 ay sonra üs bölesinden gelecek ki onlarla telefonla konuşabilsin. Kimisi hastalanmış, bitlenmiş, uyuz olmuştu. Bütün çadırları yıktık. O bölgeye 24 saatlik TİM’ler gönderdik. Bugün TİM çıktı değişik yoldan yaya olarak araziyi arayıp tarayarak hudut bölgesine gitti. Hudut bölgesindeki başka bir TİM başka bir yerden geri döndü. Sonuç: Şehit vermedik. Asker bir gün oradaydı, bir gün buradaydı. Terörist şaşırdı. ‘Bunlar gezginci bir yerde durmuyorlar’ dedi.

BİZDEN GÜÇLÜ DEĞİL

Yavuz Paşa, “Bizim Mehmetçik gerçekten çok iyi. Şimdiki yetişme tarzını da değerlendirebiliriz ama oradaki asıl problem Irak’ta, Suriye’de asker bulundurması. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hudutlarının korunması için bu şarttır. Ne zamana kadar? O devletler kendi topraklarında hâkimiyetini kurana kadar. Huduttan içeri giren birlik üç-dört gün yürüyerek ama o araziyi tarayarak gidecek. Yani aynı zamanda operasyon yapacak. Sanki 30 km gidersek, hududu tutarsak onun ilerisinde terörist yok mu? Bugün Barzani bölgesi terörist doludur. Ama vatandaş olmuş, Barzani aşiretinin içerisine karışmış. Bunu devlet biliyor, seslendirmiyor ama mücadeleyi ona göre yapmak zorunda” diyor.

TEKNOLOJİ DEĞİŞTİ AMA..

Teröristin elinde yeni teknolojiye göre silahlar var. Ama önemli olan onun gibi arazide yaşamak ve mücadeleyi öyle sürdürmek. O da, birliği uzun süreli tutmamak, zaman zaman değiştirmekle sağlanır. Bizim askerimiz yaptığı işi kanıksayıp zevk duyarak yapmalı” diyen Yavuz Paşa; açıklamasını şöyle sürdürüyor: Biz devamlı arazide geziyorduk. Irak’ta karşılaştıklarımızla sohbet ediyorduk. Aslında bize yanaşıp konuşuyorlardı. Çünkü bizden aldığı bilgiyi teröriste götürüyordu. Biz o bölgeyi gece terk ederdik. Bakardık ki gece baskın yapılmış, niye? Gidip haber vermişler.

KOMANDONUN EKMEĞİ

Ertürk, yıllar önce yaşadığı bir olayı şöyle anlattı: Bir bölgeyi gözetlemek için 60 kişilik askerimle çıktım. Hava çok kötü, kar var. Dağ da 50-60 cm’lik yarılmış, bir insan rahatlıkla sığabilir. O birliği oraya yerleştirmemizin amacı gözetleme yapması. O birliğin yanına gittim su yok, helikopter uçmuyor. Herkes aç. 3-4 günlük ekmek vermişiz, kurumuş. Su bitmiş. Ne olacak? Karın üzerine yanlarına oturdum. İç çamaşırlarımıza kadar ıslandık tabi. Askerlerime, ‘Ekmeğiniz var mı?’ dedim. Taş gibi olduğunu söylediler. Birisinin ekmeğini aldım, ekmeğin üzerini kasaturayla deldim ve karın içine yatırdım. Biraz sonra da botumu çıkarttım. Botun içine karı doldurdum, karıştırdım. Sonra botumun içinde eriyen suyu içtim. Askerime ‘İşte böyle yapacaksınız, çatışmadayız. Devletin verebileceği bir şeyi yok çare bulmalıyız. Bakın ekmeğe, sizin ananız yapmıyor muydu, tandır ekmeğinin üzerine suyu çiseleyip vermiyor muydu, ne yiyordunuz kışın?’ dedim. İşte kara bastım ıslandı böyle yiyeceğiz başka çare yok’ dedim. Aynısını yaptılar ve birazdan o kurumuş ekmeği dediğim gibi yapıp büyük bir iştahla hep beraber yedik.

BOMBA ATILMASINI İSTEDİ

Bolu Komando tugayının her biri birbirinden kahraman askerleriyle yaşadığı, kendilerini uçakla bombalattığı bir olay var ki insanın aklı almıyor. Söz Ertürk’ün: İşte delip karla ıslattığımız ekmeğimizi yedikten, karı eritip elde ettiğimiz suyu bottan içtikten yarım saat sonra bir baskın oldu. Mermimiz de az. Kar, tipi bir yana her yerden ateş ediyorlar. Diyarbakır’dan Hava Kuvvetleri’nden yardım istedim. Filo daha evvel benim koordinatımı istemişti ve vermiştim. Filonun başındaki komutan benden hedef istedi ve koordinatı verdim. ‘Komutanım bu verdiğiniz teröristlerin değil, sizin koordinatınız’ deyince ‘Evet. Üzerimize ateş edin’ karşılığını verdim. Komutan, ‘Yapamam’ deyince yapmak zorunda olduğunu, teröristlerle neredeyse iç içe olduğumuzu söyledim. Her yer kar. Onlara, ‘Karın yanında kayanın dibi neresi varsa saklanın’ dedim. 2 dakika sonra uçaktan bomba yağdı. Hiçbirimize bir şey olmadı. Ama ne oldu? Terörist, o Hava Kuvvetleri’nin yaptığı atıştan dolayı ayaklandı, kaçmaya çalıştı. Onlar çıktıkça biz onları vurduk.