Cumhurbaşkanı Erdoğan uzun süredir altyapısı hazırlanan Körfez turunu tamamladı.

Önce 2018’de İstanbul’daki başkonsolosluk binasında, detaylarını yazmaya gücümün yetmeyeceği şekilde, vahşice öldürülen gazeteci Cemal Kaşıkçı nedeniyle ilişkilerin kopma noktasına geldiği Suudi Arabistan’a gidildi.

İkinci durak kadim dost Katar’dı.

Son ziyaretse 15 Temmuz darbe girişimini finanse etmekle suçlanan Birleşik Arap Emirlikleri’ne oldu. Neyse ki ara açılmıştı, ziyaret darbe girişiminin yıldönümünden 4 gün sonraya denk getirildi.

Böylelikle imzalanan 50,7 milyar dolarlık anlaşmanın üzerinden rahat rahat reklam yapılabildi.

Az buz değil.

Sadece tek bir ülkeyle imza atılan 50,7 milyar dolar anlaşmadan bahsediyoruz.

Ülkelerle ilgili en net bilgilerin yer aldığı CIA World Factbook internet sitesinde milli gelirler karşılaştırıldığında, listedeki 229 ülkenin 115’inin milli gelirinden fazla bir rakamdan bahsediyoruz.

Buradaki kıyaslamaya göre tutar, neredeyse Bosna Hersek’in milli gelirine denk.

Tabii aklımızda deli sorular…

Bu anlaşmalar neyin karşılığında yapıldı?

Neticede ülkemizin reis-i cumhuru, bu tura çıkarken bazı “asset”lerimizin satılacağını söylemişti bize.

Söylemek yanlış ifade oldu, müjdelemişti.

“Bu ülkelerin Türkiye'den belli assetleri (varlıkları) satın alma durumları da olacak. Ama bazı cambazların söylediği gibi yok BOTAŞ'ı satıyorlar, şu oluyor bu oluyor.  Öyle bir şey yok. Biz neyin satılacağını, neyin satılmayacağını çok iyi biliriz” dedi Cumhurbaşkanı.

Sahi, o kadar iyi biliniyor mu neyin satılıp satılmayacağı?

Geçmişe kısa bir yolculuk yapmaya ne dersiniz?

***

Turgut Özal'ın 1983’te “Satarız kardeşim, satarız” diyerek başlattığı özelleştirme süreci eski Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın 2003’teki “Babalar gibi satarız” ifadesiyle zirve yaptı.

Unakıtan Tekel fabrikası için kullanmıştı bu ifadeyi.

Sonrasında Şeker fabrikaları, Türkiye’nin ilk petrokimya şirketi PETKİM, limanlar, maden sahaları bir bir özelleştirilmeye başlandı.

1986-2022 döneminde Türkiye'de 71 milyar dolarlık özelleştirme yapıldı.

Bunun neredeyse yüzde 90’ı AKP iktidarı dönemindeydi.

Hatta 12,5 milyar dolarlık satış sadece 2013’te oldu.

Yani Ali Babacan’ın ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı, Mehmet Şimşek’in ise Maliye Bakanı olduğu dönemde…

***

Özelleştirmelerin en sembolik olanı ise Türk Telekom’du.

2005’te Türk Telekom’un yüzde 55’i, Erdoğan’ın aile dostu Lübnanlı Hariri ailesine ait Suudi Oger Telekom’a satıldı.

Şirketin başında babasının suikasta kurban gitmesi sonrası işleri devralan 1970 doğumlu Saad Hariri vardı.

Bedel 6,5 milyar dolardı.

Bu Türkiye tarihinin en büyük özelleştirmesiydi.

Hariri ailesi 3 Türk bankasından kredi çekti, kasasındaki 2 milyar dolarla Türk Telekom’u devraldı.

Anlaşma devir olarak geçiyordu.

Çünkü 2026’da aslında Telekom bedelsiz olarak Hazine’ye yani tekrar devlete geçecekti.

10 senede 14 milyar dolardan fazla kar edildi.

Ama temettü dağıtımı diye bu karın neredeyse tamamı ortaklara ödendi.

Bu arada Saad Hariri 2009’da Lübnan Başbakanı seçildi. 2 yıl bu görevde kaldı.

Sonra Aralık 2016’da tekrar başbakan oldu.

O günlerde Türk Telekom’un 3,5 milyar dolar borcu görünüyordu.

Haliyle “krediyi ödeyemeyecek halde”ydi.

Sadece ilk başta kasada bulunan 2 milyar dolar kredi ödemesinde kullanıldı.

Sonra ne mi oldu?

Bankalarla uzun süren toplantılarla 4,5 milyar dolarlık borç yeniden yapılandırıldı.

Fakat yine ödenmedi.

Yine kredi çekildi.

O da ödenmedi.

3 bankanın en büyük batık kredilerinden biri olarak tarihe geçti bu tutar.

Kurum kağıt üzerinde 4,75 milyar dolar zarardaydı.

Üstelik bu süreçte içi de boşaltıldı.

Fiber kablo yapacağız diye, yerlere döşenen 35 milyon kilometrelik bakır kablolar bile sökülüp satıldı.

Sadece bu hamleyle 10 milyar dolar gelir elde edildiği tahmin ediliyor.

Ardından şirket üzerindeki taşınmazlar, araziler ardı ardına satıldı.

Elde edilen tüm gelir cebe indi.

Hariri ailesi hem devleti, hem şirketi, hem de bankaları oyuna getirdi.

Hariri bankalara borcunu ödemeden batık kocaman bir krediyle 2018’de Türk Telekom’dan çıktı, Türkiye’yi terk etti.

Şirketin çoğunluk hissesi 3 bankaya geçti.

Erdoğan Saad Hariri ile 2016-2020 arasında Lübnan Başbakanı olduğu dönemde pek çok kez bir araya geldi.

Vurgunun hesabı hiç sorulmadı.

Bankalar 4 yıl boyunca hisseleri satmaya çalıştı ama alıcı bulamadı.

2026’da tek kuruş ödenmeden tekrar devlet kontrolüne geçecek şirket, geçen sene yani devre 4 sene kala 1,65 milyar dolara Türkiye Varlık Fonu tarafından satın alındı.

Türk bankacılık sistemine bıraktığı yıkım üstlenildi.

3 banka kurtarıldı.

***

Öyleyken, böyle…

Sahi…

Gerçekten de neyin satılacağı, neyin satılmayacağı çok iyi biliniyor mu?