YILMAZ BÜYÜKERŞEN, 8 YIL BİRLİKTE ÇALIŞTIĞI HALEFİ ÜNLÜCE’Yİ SÖZCÜ’YE ANLATTI:
Hiç aklında yokken, Eskişehir iktisadi Ticari İlimler Akademisi’ne ilk kayıt yaptıran ve sonunda ilk mezunları arasındaydı. O tarihlerde, bir İstanbul gazetesinin muhabirliğini de yapıyordu. Amacı akademiye kayıt yaptırmak değil, bu akademinin açılışına siyasetin karıştığını belgelemekti. Çünkü, akademinin açılışıyla ilgili yazıda bakanın imzasının olmadığını öğrenmişti. Demokrat Parti, seçime gideceği için apar topar akademiyi açmıştı. Bina, aslında işçi yemekhanesiydi. Bir kapının üzerine “Müdür” yazılı kağıt yapıştırılmıştı.
Gazeteci Yılmaz Büyükerşen, müdürün odasına gitti. Müdür odası oda demeye bin şahit istiyordu. Büyükerşen, belge peşinde, müdür ise “Gel seni bu okula kaydedelim” derdindeydi. İkna etti ve o gün kaydını yaptırdı. O müdür, daha sonra Milli Eğitim Bakanlığı görevinde de bulunacak olan Prof. Orhan Oğuz’du. Büyükerşen hem okuyor, hem de yerel gazetenin yazı işleri müdürlüğünü yapıyordu. Gazetelere sansürün yaygın bir biçimde uygulandığı dönemdi.
ECEVİT: BU SİZE VASİYETİMDİR
Okul bitti. Hocasına vedaya gitti. Ama hocasının onu bırakmaya niyeti yoktu. Bir kağıt çıkardı, söylediklerini yazmasını istedi. “Akademide boş bulunan Maliye Kürsüsü asistanlığına talibim” diye yazdırdı. Büyükerşen, birisi adına dilekçe yazdırılıyor sandı. Hocası “Oğlum adını yazıp imzalasana” dedi. Oysa onun asistan olmak gibi bir niyeti yoktu. İstanbul’a gidip gazetecilik yapmak istiyordu. Ama hocasının ısrarına dayanamadı ve ”Evet” dedi.
Açık Öğretim Fakültesi’ni kurmuş ve bir çığır açmıştı. Siyasete girmesi için öneriler oluyor, hatta Milli Eğitim Bakanı olması isteniyordu. O “Siyasette yapacağım hizmetten daha faydalı iş yaptığıma inanıyorum; gençleri yetiştirmeye çalışıyorum” diyordu. Siyasetten uzak kaldı. Emekli olduktan sonra 1999’da DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit’in daveti üzerine görüştüler. Ecevit O’na şu öneride bulundu:
“ADAY OLMA NİYETİM YOKTU”
“Yılmaz Bey, sizden bir ricam var. Bugüne kadar çok önemli hizmetlerde bulundunuz. Eğitimi, Avrupa’daki vatandaşlarımıza kadar götürdünüz. Çobanlarımıza bile eğitim imkanı sağlayan sistem kurdunuz. Bu hizmetinizi, bundan sonra sahaya inip Türkiye’ye yapmanızı istiyoruz. Sizden tek bir ricam var, biz sosyal demokratlar Türkiye’de yerel yönetimlerde başarılı olamadık. Bir defa elimize bir imkan geçti, İstanbul seçimlerini kazandık ama orada da İSKİ skandalı yüzünden başaramadık. Kurduğunuz örnek model üniversite gibi Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanlığı olarak memlekette bir örnek belediyecilik yapmanızı rica ediyorum. Bunu aynı zamanda size vasiyetim diye de söylemek istiyorum.”
Ecevit’in bu sözleri üzerine akan sular durdu, “Efendim Büyükşehir Belediye Başkanı olacağım ama benim meclisim seçilmiyor. Yani mecliste çoğunluk olmayınca iş yapamam. Sistem arızaları var” dedi ve buna ilişkin bazı örnekler verdi. Yılmaz Hoca, Eskişehir’e “DSP Belediye Başkan adayı” olarak dönüyordu. Bu adaylık sürecinin üzerinden tam 25 yıl geçti. Sağ eğilimli bir şehirde Atatürkçü, laik, cumhuriyetçi, parlamenter rejim taraftarı bir ekiple hizmet verdi.
Büyükerşen bu seçimde adaylıktan nasıl çekildiğini, genel başkana niçin kırıldığını şöyle anlattı: “Aday göstermeyeceklerini biliyordum. Üzüldüm demeyeyim de kırıldım. Neden kırıldığımın sebebi şu: Ben adaylığımı çekecektim. Anketlere göre aday belirlemesi yapılacağı söylendi. Ben de ‘25 senedir belediye başkanlığı yapıyorum. Uluslararası ödüller alan Eskişehir’e başkalarının tabiriyle takla attırmış çağdaş bir şehir meydana getirmişiz. Eğer beni tanımadıysanız, parti olarak anketle beni nasıl tayin edeceksiniz?’ dedim.”
Yılmaz Hoca’nın yanında 3 yıl hukuk müşavirliği, 5 yıl genel sekreterlik yapan Ayşe Ünlüce seçim çalışmalarını sürdürüyor. Yılmaz Büyükerşen, O’na sonuna kadar destek olacağını belirtiyor ve “Ayşe Hanım’ı, Eskişehirlilere emanet ediyorum” diyor. Büyükerşen, Ayşe Hanım’ın bazı özelliklerini şöyle anlatıyor:
BELEDİYECİLİĞİ İYİ ÖĞRENDİ
“Ayşe Hanım’ın pek çok özelliğini ben bilirim. Belediyeciliği çok iyi öğrendi. Belediyede hak, hukuk, adalet, kanunları uygulanması konusunda daire başkanlarına, personeline öğrettikleri davranış şekilleri bana, yerel yönetimlerde hep öyle olmasını düşündüren bir imaj çizdi.
Örnek vereyim: Belediyeler vatandaşa hizmet verirler, karşılığında para alırlar veya kendi kaynaklarını, hükümetten gelen kaynakları kullanırlar. Bazen bana ‘Sayın başkanım vatandaşa ceza yazmışız. Ama ekonomik krizde ödeyemez’ der. Ya da kiralarını ödemeyenler hakkında hukuk bürosundaki avukatlarımız dava açıyor. Tahliye kararları verecekler fakat ekonomik durum ortada. Dolayısıyla cezalar çok ağır. Kendisine ‘Gelirler daire başkanıyla konuşun indirebiliyorlarsa indirsinler’ dediğimde, ‘indiremezler mevzuat var. İzin verirseniz vatandaşı çağırıp belediyemize itiraz dilekçesi vermesini hatta bizi mahkemeye vermesini tavsiye edeceğim’ diyordu.
Prof. Yılmaz Büyükerşen, SÖZCÜ Medya Grubu Ankara Temsilcisi ve yazarımız Saygı Öztürk’e konuştu.
Yılmaz Hoca’nın kapatıp bana teslim ettiği zarfta ne var?
Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen, ağzını özenle kapattığı zarfı bana teslim etmeden önce üzerine “Sevgili Saygı Öztürk kardeşime, 14 Mart günü bu zarf açılacak ve 15 Mart’ta SÖZCÜ Gazetesi’nde yayımlanacak” diye yazdı.
Zarfın içinde ne olduğunu ben de bilmiyorum. Yılmaz Hoca’nın yazdığına sadakatle bağlı kalıp zarfı 14 Mart’ta açacağım ve içinden çıkanları göreceğim. Bunların ne olduğunu sizlere de duyuracağım.
Tahmin ediyorum, o zarfta Yılmaz Hoca’nın Eskişehirliler’e bir sürprizi vardır. 26 Ocak’ta imzalayıp bana verdiği zarfı o güne kadar özenle saklayacağım...
ÖRNEK BİR BAŞKAN OLACAK
Büyükerşen anlatıyor: Ayşe Hanım hakikaten örnek büyükşehir belediye başkanı olacak bir kadın ve kendisine köklü bir inancım var. Türkiye, kaynakları ve imkanları çok olan bir ülke. En önemlisi de Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının kurduğu ‘En büyük ikinci eserim’ dediği Cumhuriyetin parlamenter sisteme hemen dönmesi taraftarıyım. Bu zenginliklerimizin, yetişmiş insan gücümüzün artık yurt dışına kaçırdığımız gençlerimizin, memlekette imkanlarını artırıp sorunlarını çözerek, yoksullukla mücadele etmeliyiz. İşçi, emekli, emekçiler o kadar sefalet içerisinde ki. Biz mesela 2 yıldır yatırım yapamadığımız için çok üzgünüm. Sebebi; imkanlarımızı sosyal yardımlara harcamak zorunda kaldık.