Organize suç örgütü lideri olduğu gerekçesiyle Ayhan Bora Kaplan ve 61 adamının yargılaması devam ederken, “Suç makinası” olarak adlandırılan Barış Boyun İtalya’da yakalandı. Bu kişinin yakalanıp iade amacıyla tutuklanması talebi, İtalya Başbakanının Ankara ziyaretinde konuşuldu. Üstelik, Barış Boyun’un organize faaliyetlerini İtalya’da da yürütmesi yakalanmasında etkili oldu.

Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi (KOM) eski Başkanı Hanefi Avcı, gelişmeleri SÖZCÜ’ye yorumladı. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya döneminde operasyonların büyük bir ciddiyetle yapıldığını belirtti. Avcı, sorularımızı şöyle cevaplandırdı:

CİDDİYETLE YAPILIYOR

“İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, bütün gruplara uzak duruyor. Genel Müdürlüğün kadrolarının da böyle bir anlayış içinde olduğu görülüyor. Ankara Emniyet Müdürlüğündeki dosya ve orada yapılan hata orayı yıprattığı gibi Emniyet Genel Müdürlüğü yönetimini de yıpratır ve İçişleri Bakanı Ali Bey’i de yıpratır. Evet bir takım eksiklikler, noksanlar var ama hiçbir zaman hükümete yönelmiş böyle organize bir olay yok. Böyle bir hava, fırtına estirilmesi Ali Bey’in yaptığı işleri, hükümet içindeki rolünü sıkıntıya sokabilir.

Bir önceki dönemi düşünün. Her yakalanan suç gruplarıyla, suç liderleriyle ilgili sayın bakanın fotoğrafları vardı. Böyle bir görüntü yerine, tam tersine şimdi ciddiyetle yapılan görev anlayışı var. Kendi içinde hataları yanlışı olabilir ama özü itibariyle özellikle bakan düzeyinde daha düzgün yürüyen bir soruşturma sistemi var.

O HASTALIK SÜRÜYOR

Doğrusu şu Emniyet’te sadece liyakatı, kıdemi esas alsalar sorunların çoğu olmaz. Genellikle tayinlerde, terfilerde, atamalarda maalesef bu hükümet geçmişten beri yaşanan bu dini gruplarla hareket etmiş, onların tavsiye ve telkinlerine uymuş, hatta zaman zaman neredeyse onlara belli bir kadro verme gibi bir anlayış var. Geçmişte Fethullahçı gruba alabildiğine yetki devredilmişti. Bu anlayış sadece Emniyet’te Fethullahçının bulunması değil, o anlayışın iktidara taşınması, Emniyeti yönetmesi, yönlendirmesine müsaade edilmesi vardı.

O darbeyi yedik ve olayları yaşadık ama halen bu hastalıktan kurtulamıyor. Bugünkü atamalarda herkes şu şaibeyi düşünüyor: Belli dini gruba mensup insanlar öne geçiriliyor, onlara kontenjan veriliyor, onlar atanıyor. O tarikat, cemaat mensupları ‘bizim adamımız, üyemiz atansın’ diye tavassutla atamaları istiyorlar. Kamuoyunda böyle bir inanç ve bunu doğrulayan emareler var.

SİYASETE KARIŞMASIN

Sadece liyakati, kıdemi ortaya koysalar Emniyet her şeyi çok güzel yapabilir. Genel Müdür ve Bakan dışındaki hiçbir makam siyasete karışmamalı. Fethullah Gülen teşkilatından dolayı yaşadığımız bunca sıkıntıya rağmen hala şu grubun, bu grubun insanlarının atanması, o grubun insanlarının göreve gelmesi, hatta o göreve gelirken referans olarak söylüyor. Elbette bu ülkede şu, bu grubun insanları olabilir ama Emniyete, devletin içine giriyorsanız o devletin o teşkilatın mensubusunuz. O kurallara uyarsınız.

İktidar, atamaları yaparken liyakati, kıdemi, çalışmayı esas alsın. Bunu yapmazsanız bu grup ona karşı, o grup buna karşı, birbirinin ayağını kaydırma, atamalarda onun yerine geçme, hep ayak oyunları olur. Tayin ve atamalarda cemaatler, tarikatlar etkin olduğu müddetçe Türkiye’de Emniyeti düzeltemezsiniz.

AYAKTA KALMASI İÇİN 3 DESTEK

Herkes suç örgütlerini silahlı eylemlerle, olaylarla görmeye çalışıyor. Suç örgütlerinin ayakta kalabilmesi, var olabilmesi, faaliyetini devam ettirebilmesi için mutlak surette Emniyet’le irtibatlı olması gerekiyor. Belli makamlarla ilişki geliştirip onlardan menfaat bağına dayanan bir destek görmeleri lazım. Peki Emniyet içinde bazı unsurlar neden destekleyecek? Oradan maddi menfaat sağlayacak vs. Emniyet’ten destek almazsa yürütmesi çok çok zor olur. İkincisi Yargıdan destek almak mecburiyetindeler. Hakim, savcı, Yargıtay’dan her boyuttan bir ilişki geliştirmek ve destek almak mecburiyetindeler. Üçüncüsü siyasetten destek almak mecburiyetindeler mutlak surette. Bu ayaklardan destek alamaz ise işini yürütemez çünkü
Emniyet ilk şikayette karşısına çıkacak görevlidir.

Türkiye’de adı duyulmuş olan ne kadar mafya, organize suç örgütü lideri varsa o insanların isim listesini çıkarın ondan aşağı sabıkası olan yok. ‘Bir slogan attık cezaevine girip 10 yıl yatıyoruz’ deniliyor. Bu insanlar ise adam öldürüyor, yaralıyor, gasp ediyor, tehdit ediyor, birçok suç işliyor içerde kalmıyorlar. Niye? Çünkü Emniyet içinde bazı çevrelerce korunuyorlar. Emniyet’te korunamadılar, belli sahada yargıda korunuyorlar, siyasette destek alıyorlar. Bu gücü aldıklarında, görünenden daha güçlü hale gelirler.

TANIKLAR İFADE DEĞİŞTİRİYOR

Türkiye’de ihalelere yer altı güçleri müdahil oluyorlar. Birçok olay emniyete, yargıya taşınamaz. İhaleye fesat karıştırdım, ihale aldım. Oradaki sorun mahkemeye gidemiyor. Uyuşturucu kaçakçıları sorunu mahkemeye gidemiyor. Veya davasını halletmek isteyen büyük alışverişli işler mafyaya taşınıyor. Mafya nasıl hallediyor yine Emniyet’teki bazı unsurlara da yanıyor.

Bazı çok şeytani zekası olan avukatlar var. Onların ağları, irtibat kurdukları yargı mensupları var. Onlarla işleri halledilebilir. Kime rüşvet verilir, kim burada kullanılabilir, bunları kullanmak suretiyle her zaman kenara çıkıyorlar. Bunlar korku yaratıyor. Neden her olayda içeri giriyor, çıkıyor? Tanıklar ifade değiştiriyor, davacı davadan vazgeçiyor, suçu arkadaşları üstleniyor. Türkiye’nin mafya ile organize suç örgütleriyle ilgili çok ciddi bir sorunu var. 

CEZAEVİ ONLAR İÇİN GÜVENLİ

Suç örgütlerinin liderlerinin cezaevinden işleri yürüyor. Sürekli hukukçular gelip-gidiyor. Onlar aracılığıyla içeriden örgüt mensuplarına haberler, talimatlar gönderiliyor. Hatta cezaevi onlar için daha güvenli. Hiçbir şey diyemezsiniz, suçlayamazsınız. Çünkü adam cezaevinde. Evet operasyon yapıyoruz, yakalıyoruz, basına veriyoruz ama ondan sonra takibi konusunda sorunumuz var. Yargılama konusunda sorunumuz var.

Türkiye’nin organize suçlar konusunu ciddi olarak masaya yatırması lazım. Bu konuda ki zafiyet, eksik, yanlış nedir diyerek ciddi şekilde bakıp ona göre düzenleme yapılmalı. Ama şimdiki gibi ‘Benim adamımı, senin adamını atayalım’ diye uyduruk bir davadan dolayı soruşturma yapanlar suçlanırsa bu olay bir darbeye dönüştürülüp hükümete karşı bir darbe gibi gösterilmeye çalışılırsa, hükümet bile böyle bir açıklama yaparsa bu iş böyle yürümez.

Bazı insanlar şımartılıyor, alkışlanıyor, pohpohlanıyor ondan sonra bir sarhoşluğa bürünüp hatalar yapıyorlar. Bu hatalara mani olmak, yanlış yapanı hemen anında düzeltmek lazım.”

ÖLÇÜ VE STANDART OLMAYINCA

Emniyet’te tayinde, terfide, atamada, emekli edilmede bir ölçü bulunmadığına dikkat çeken Hanefi Avcı, o yüzden birçok konunun Danıştay’a gittiğini, Danıştay’ın iptal kararlarına rağmen önceki bakan döneminde mahkeme kararlarının uygulanmadığını hatırlattı. Avcı, açıklamasını şöyle sürdürdü:

“Şu günlerde yine kurul toplanacak. Herkes kaygılı, endişeli. ‘Ben emekli edilir miyim? Hak ettiğim için değil şu veya bu gruba mensup olmadığım için veya karar verenler şu grubun insanı’ diye.  Gerçekten emekli edilecek kadar kusurlu olsa bile kabul etmiyor diyor ki ‘Hayır terfi komisyonundakiler çoğunlukla şu gruba mensup o yüzden emekli edildim’ diyor. Çünkü bir standart yok. 

Böyle olursa insanlar mevcut güç kimdeyse o tarafa eğilirler. Bir dönem Emniyet’te Fethullah Gülen etkiliydi. Herkes Fethullahçı oldu. Aslında o kadar güçlü değillerdi. Türkiye’nin mafya ile organize suç örgütleriyle ilgili çok ciddi bir sorunu var. Bugün de aynı şey. Emniyet’te o kadar tarikat mensubu yok. Siz kontenjan veriyormuş gibi, söz sahibiymiş gibi onlar tayinde atamada etkinmiş gibi gösterirseniz, herkes bir gruba yanaşmaya kalkar.”