Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet 30 Ekim’de evine düzenlenen polis baskınıyla gözaltına alındı ve hemen ardından tutuklandı. Özer henüz savcılıkta ifadedeyken, belediyeye kayyum atanacağı haberini ilk olarak Sabah Gazetesi ve A Haber duyurdu. İki yayın organının duyurduğu kayyum atanmasa da bir başka isim kayyumluk göreviyle belediyenin başına getirildi.
Özer’in gözaltına alınarak tutuklanmasının üzerinden bir ay geçmişti ki başsavcılık bu defa Ahmet Özer'in yardımcısı Osman Yalçın hakkında soruşturma yürütüldüğünü açıkladı. Açıklamada Yalçın için de Özer ile benzer suçlamalar dile getirildi. Başsavcılığın bu açıklaması, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, bir ay aradan sonra izinle Özer’i ziyaret ettiği gün ve saate denk getirildi.
Esenyurt üzerinden kayyum tartışmaları devam ederken, iktidar bir yandan da SGK borçları, konser harcamaları iddiaları, borçların kaynağında tahsili, kreş ve sosyal yardımlara yönelik tartışmaları ülkenin gündemine soktu. CHP’li belediyeler, SGK borçları tartışmaları ile bir yandan ekonomik olarak sıkıştırılırken, borçların tahsili gerekçesi ile de kararname ile kaynağında tahsilat kararı alınarak bütçelerde kesintilerin önü açıldı. Efes Selçuk Belediyesi’nin en büyük gelir kaynağı olan otoparkın bakanlığa devri ile belediyelere ekonomik olarak uygulanabilecek ekonomik ablukanın sınırlarını genişletti.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın özellikle İstanbul Ekrem İmamoğlu döneminde açılan kreşleri hedef alan ve neredeyse kapatılmasını öngören yazısı da tartışmalara yeni bir boyut kazandırdı. CHP’li İBB’nin sosyal hizmet olarak yaygınlaştırdığı bu hizmet de ablukaya yeni bir boyut getirdi.
Tüm bunlar devam ederken, ücretli tweet atan bazı sosyal medya hesapları ile birlikte AKP’ye yakın gazeteci ve medya organları İstanbul’da kayyum atamalarının devam edeceği dedikodusunu dolaşımda tutmaya devam etti. Burada söylenenlere dedikodu demek gerekiyor, çünkü ortada herhangi bir maddi gerekçe olmadan dolaşıma sokulan bu sözlerin belirli hedefleri bulunuyor.
NORMALLEŞTİRME AMACI
İktidarın bir dönem İmamoğlu hakkında siyasi yasak kararı verileceğini tartışması gibi kayyumu da bu denli konuşturması normalleştirmeyi hedefliyor. Zira toplumun uzun süre konuşulan ve eskitilen gündemlerin gerçekleşmesine vereceği tepkinin hiç konuşulmadan vereceği tepki ile farklı olacağı biliniyor.
Aynı şekilde uzun süre konuşulan bir olayın, gerçekleşmesi halinde maddi temellerinin olabileceğine olan inanç da hiç konuşulmayana göre değişiklik gösteriyor. Normalleştirilen kayyum tartışmaları, ikincil hedeflere ulaşmada kolaylaştırıcı rol üstleniyor.
NORMALLEŞTİR ve ÜRKÜT
2019 yılında başlayan ve bugün de devam eden İstanbul’da CHP’li belediye hakimiyeti, beraberinde cesur adımları getiriyor. Özellikle usulsüzlüklerin toplum ile paylaşılması ve yapılan usulsüzlüklere tepkinin oluşması iktidarı rahatsız ediyor. Bugün adı fazlası ile zikredilen bir CHP’li belediyenin, AKP’den CHP’ye geçtikten sonra ortaya çıkan AKP dönemi harcama kalemleri bunu net bir şekilde gösteriyor. Kayyumu normalleştirerek tartıştırmak, bu belediye başkanlarına “Hakkımda çok konuşma, güç benim elimde” mesajını veriyor.
Ekrem İmamoğlu’nun İBB yönetimini aldıktan sonra başlattığı usulsüzlükleri açıklama sürecine, dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun doğrudan ‘terör’ suçlaması ile yanıt vermesi de bunu gösteriyor. Usulsüz harcamalara dair dosyalara el koyan Soylu’nun bir karşı atak olarak bu suçlamaları devreye soktuğunu ve bunlardan hiçbirinin de gerçeği yansıtmadığı zamanla ortaya çıkmıştı.
Aynı biçimde bu mesajın verilmek istendiği belediye başkanlarını atmak istediği veya attığı adımlarda iki kere düşünemeye itiyor. Böylece sosyal yardımlar, yolsuzluk ile mücadele ve siyaset yapma alanları daraltılmak isteniyor. Hedef alınan belediye başkanlarının kendi ilçe ve partilerinde sevilen isimler olduğu da dikkate alındığında hem tolum hem de CHP içinde kendilerini tartıştırmak istendiği görülüyor.
Sosyal yardımların ‘teröre yardım’ olarak nitelendirilmesi ise AKP’nin bu alandan duyduğu rahatsızlığı ortaya koyuyor. İBB’de bir dönem sosyal yardımları ve projeleri de yöneten Yavuz Saltık’a yönelik başlatılan ve beraat ile sonuçlanan ‘yardım kartları’ temelli dava da bunu ortaya koyuyor. Hele ki bugün konuşulan kreşlerin temelinin de ilk olarak o günlerde atıldığını, İBB’nin 2025 yılı sosyal yardım bütçesinin de 11 milyar lirayı aşacağını unutmamak gerekiyor.
Normalleştirilmek ve tartıştırılmak istenen, ancak gerçekleşmesi mümkün görünmeyen kayyum tartışmaları ile standart Türk seçmene ayrıca “CHP terörle ilişkili” mesajı da verilmek isteniyor. Bir dönem bunu söylem üzerinden gerçekleştiren iktidarın, bugün söylemden daha fazlasına ihtiyaç duyması ise genel seçimlere dair bir hazırlık olduğunu gösteriyor.
Kayyum tartışmaları bir diğer yandan da ayakları bugün CHP’li olan belediyelere alışmış olan, büyük imtiyaz sahibi şirketlerin artık ihale alamamasından duyulan rahatsızlığa dayanıyor. İktidar biraz da beslemek zorunda olduğu şirketleri beslemeye devam etmek için, belediye başkanları ve bürokratlarını kayyum ile korkutmayı sürdürmek istiyor. Zira el değiştiren belediyelerden kesilen kaynakların başka alanlardan sağlanması iktidar için zorluklar içeriyor.
Tüm bu tartışmalara ve adımlara karşı İmamoğlu’nun “İBB ile kayyum yan yana gelmez. 16 milyon İstanbullunun böyle bir senaryosu yok” sözleri de kendisinin bu işin ne denli farkında olduğunu gösteriyor.
İmamoğlu hem mali açıdan hem de idari açıdan çalışamaz hale getirilmek istenen kendi belediyesine ve yönetimindeki ildeki CHP’li belediyeleri bu açından tartışmaya kapatması “Normalleştirmeyin, konuşmayın” mesajı içeriyor.
“Bir de not niyetine, dün akşam Özlem Gürses’in moderatörlüğündeki 20’inci Saat programında dile getirdiklerimin de bundan bağımsız olmadığını belirtmek gerekir. Zira programda da bunun bilinçli yayıldığına ve bunun amaçlarına işaret etmek istedim.”