Japonya ve Çin ekonomileri son zamanlarda sıkıntılı bir dönem geçirirken, Japonya ekonomisi enflasyon, Çin ekonomisi ise deflasyon endişeleriyle birbirinden ayrışıyor.
Asya tarafında Japonya'da yaşanan ekonomik gelişmeler bölge gündeminin yanı sıra küresel çapta da piyasaları etkiliyor. Ülkenin para biriminin dolar karşısındaki hareketi ve tahvil faizlerindeki yükselişler yatırımcıların odağında bulunurken, bu gelişmelerin diğer piyasalara etkileri de yakından takip ediliyor.
Japonya Başbakanı Takaiçi Sanae'nin genişlemeci mali politikalarını nasıl finanse edeceği konusundaki endişeler ve açıklanan makroekonomik verilerin enflasyonist baskıları artırması ve bunun da Japonya Merkez Bankası'nın (BoJ) faiz indirim öngörülerini güçlendirmesi tahvil piyasalarında satış baskısının meydana gelmesine neden oluyor.
Japonya'da açıklanan makroekonomik veriler ülkede enflasyonun dirençli kaldığına işaret ederken, BoJ'un parasal sıkılaşmaya gidebileceğine yönelik endişeler arttı.
Japonya'da ekim ayına ilişkin Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE) aylık bazda yüzde 0,4 ve yıllık yüzde 2,7 yükselişle beklentileri geride bıraktı.
Tokyo Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) ekimde yüzde 2,7 ile beklentilere paralel artarken, çekirdek TÜFE yüzde 2,8 ile tahminlerin üzerinde yükseliş kaydetti.
Ülkede işsizlik oranı ekimde yüzde 2,6 ile tahminleri aşarken, aynı dönemde perakende satışlar yüzde 1,7 ile öngörülerin üzerinde arttı. Japonya'da sanayi üretimi ekimde aylık bazda yüzde 1,4 yükseldi.
Açıklanan makroekonomik veriler enflasyon endişelerini körüklerken, bu durum BoJ'un faiz artırımına yönelik beklentileri yükseltti.
Bu gelişmelerle Japonya'da 2 yıllık tahvil faizi 2008'den beri ilk defa yüzde 1 seviyesinin üzerine çıktı. Ülkede, 10 yıllık tahvil faizi yüzde 1,93'le 2007'den bu yana, 20 yıllık tahvil faizi yüzde 2,94'le 1999'dan bu yana, 30 yıllık tahvil faizi-yüzde 3,44'le tüm zamanların en yüksek seviyesini gördü.
ÇİN'DE KONUT SEKTÖRÜ SIKINTILI GEÇİYOR
Öte yandan Çin ekonomisinde özellikle iç talebe ilişkin sıkıntılar ekonomi üzerinde ciddi baskı oluşturmaya devam ediyor.
Çin'de kasım ayına ilişkin hizmet sektörü PMI 52,1 ile beklentilere paralel gerçekleşti. Çin'de hizmet sektörü, son 5 ayın en düşük büyümesini kaydederken, bu durum tüketici talebindeki zayıflığın ekonomik yavaşlamaya yönelik baskıları artırdığını ortaya koyuyor.
Ülkede kasım ayına ilişkin imalat sanayi PMI ise 50,6 seviyesinden 49,9'a gerilerken, söz konusu veri Çin'deki zayıf iç talebin ülke ekonomisi üzerinde baskı oluşturmayı sürdürdüğünü gösterdi.
Çin'de sanayi şirketlerinin karının ekimde yıllık bazda yüzde 5,5 azalması ülke ekonomisine ilişkin endişelerin devam ettiğini ortaya koydu.
Ülkenin önde gelen emlak ve inşaat şirketlerinden China Vanke'nin 2 milyar yuan (282,6 milyon dolar) değerindeki yerel para cinsinden tahvilin geri ödemesini ertelemek için tahvil sahiplerinden onay istemesi, konut piyasasında endişelere yol açtı.
Söz konusu gelişme Çin'in zaten sıkıntıda olan gayrimenkul sektöründe bu sorunların daha da derinleşebileceğine dair endişeleri tetikliyor. Vanke'nin temerrüde düşmesinin Evergrande ve Country Garden gibi büyük özel şirketlerde görülen önceki temerrütleri gölgede bırakabileceği tahmin ediliyor.
Gayrimenkul sektörünün Çin ekonomisine yaptığı büyük katkı göz önüne alındığında ülkenin ekonomik büyümesinin de olumsuz etkilenebileceği öngörülüyor.
Asya piyasaları analisti Sadi Kaymaz, yaptığı değerlendirmede küresel makro ekonomik bağlamda Çin’e bakıldığında birbiriyle bağlantılı iki meselenin dünya ticareti üzerinden küresel etkiler doğurduğunu belirtti.
Çin’de deflasyon baskıları ve arz fazlasının aşırı boyutlarda olduğunu ifade eden Kaymaz, Çin'in bir taraftan kendi deflasyonunu ihraç ederken diğer taraftan yurt dışı pazarlarda sürekli pazar payı kazandığını dile getirdi.
Çin’in ölçek ekonomisi, kalifiye işgücü, kargo ve teknoloji avantajlarıyla birleştiğinde bu durumun yıldan yıla daha ezici bir rekabet gücü de getirdiğini söyleyen Kaymaz, "Öbür yandan Çin’de hane halkı tüketiminin ekonomideki payının yüzde 40’ın altında. OECD ülkelerinde bu oran yüzde 60 ila 70 arasında değişiyor. Dolayısıyla Çinliler içeride tüketemedikleri kadar üretip dışarıda tüketici arıyor da denilebilir." diye konuştu.
Kaymaz ancak Çin’in finans alemindeki etkisinin daha pozitif olduğunu belirtti.
Ülkenin genel olarak yurt dışına doğrudan yabancı sermaye yatırımları yaptığını ifade eden Kaymaz, Çin'in kurunu istikrarlı tutmak vasıtasıyla özellikle Uzak Doğu’daki diğer ekonomiler için stabil zemin oluşturduğunu kaydetti.
JAPONYA DÜNYAYA PARASINI İHRAÇ EDİYOR
Kaymaz, Japonya'nın ise dünya finans piyasalarının köşe taşlarından biri konumunda olduğunu belirterek, "Japonya, Çin gibi mallarını değil, parasını ihraç etti. Hala da ediyor." dedi.
Japon sıcak parasının dünyada gezindiğini bildiren Kaymaz, şöyle konuştu:
"Japonya kimi zaman ABD’de bir yerel tahvil alıyor, kimi zaman gelişmekte olan ülke borsalarında hisse senedi. Japonya’da faizlerin artıyor olması bu akışın maliyetini artırıyor. Burada soru, bu maliyetin ne kadar hızlı veya keskin artacak olması. İyimser bakış açısıyla, BOJ’un faiz artırımı 10-15 baz puanlık dozlarla yıllara yayılacak. Finansal piyasalarda ani değişikliklere yol açmayacak. Bu görüşe katılmakla birlikte, borçlanma maliyetlerinin göreceli durumuna da dikkat çekmek isterim. Kötümser senaryoda görece hızlı artan Japon faizleri ile görece hızlı azalan ABD faizleri Japon yeninin hızla ülkesine dönmesine yol açabilir. Küresel tahvil pazarlarından, borsalardan ve diğer piyasalardan sıcak para çıkışları görebilir. Bu senaryoda küresel finans piyasalarında, özellikle EM’lerde en azından kısa vadeli finansal oynaklıklara şahit olabiliriz. "
Bu noktada Japonya’da faizlerin ne kadar yükselebileceğinin de merak edilebileceğini, BoJ'un da bu sorunun cevabını henüz bilmediğini ifade eden Kaymaz, "Zira nötr faiz seviyesini nispeten geniş bir aralıkta tahmin edebiliyorlar. O bakımdan analistler ve ekonomistler de para politikasını ne gevşek ne sıkı tutacak sihirli düzey konusunda görüş farklılıkları taşıyor." ifadelerini kullandı.