Kleopatra, Mısır tarihinin en tanınmış ve etkileyici figürlerinden biri olarak tarihe adını yazdırdı.
MÖ 69 yılında doğan Kleopatra, siyasi gücü elinde tutabilmek için önce kardeşiyle evlendi. Daha sonra Roma İmparatorluğu'nun önde gelen isimlerinden Jül Sezar'la aşk yaşadı ve onun ölümünden sonra Marcus Antonius ile romantik bir ilişki kurarak Roma siyasetine yön verdi.
Siyasi zekası ve karizmasıyla sadece kendi zamanında değil, günümüzde de ilgi odağı olmayı sürdürüyor. Kleopatra, zamanının çok ilerisinde bir lider olarak tarihe damga vurdu ve hikayesi hala merakla anlatılıyor.
Haydi, bir zamanlar dünyanın en büyük imparatorlarına ve imparatorluklarına yön veren Kleopatra'yı daha yakından tanıyalım ve onun büyüleyici yaşam öyküsünü keşfedelim. Bu güçlü, zeki ve karizmatik kraliçenin belgesel tadındaki hikayesine birlikte dalalım. İşte tarihe adını altın harflerle yazdıran Kleopatra'nın sıra dışı hayatı!

Antik Mısır'ın son Helenistik kraliçesi olan VII. Kleopatra, adını tarihe altın harflerle yazdırmış bir liderdir. Ondan önce tahta çıkan diğer Kleopatra adını taşıyan kraliçeler tarih sayfalarında silik kalırken, onun zekası ve karizması asırlardır unutulmamıştır. Tam 9 dil bilen Kleopatra, hem diplomatik yetenekleri hem de politik hamleleriyle tarihin en etkili kadın hükümdarlarından biri olarak kabul edilir.
Kral XII. Ptolemaios Auletes’in kızı olan Kleopatra, Makedon kökenli olmasına rağmen Mısır kültürüne büyük bir bağlılık gösterdi ve kendi çabalarıyla Mısır dilini öğrendi. Babasının ölümünden sonra, tahtı kardeşi XIII. Ptolemaios ile paylaşmak zorunda kaldı. XIII. Ptolemaios, Kleopatra’dan 8 yaş küçüktü ve bazı tarihsel kaynaklar, babalarının ölümünden sonra bu iki kardeşin siyasi bir hamle olarak evlendiğini belirtir.
Kleopatra, tahta çıktığında yaşça büyük olması nedeniyle kısa süreliğine yönetimi ele aldı, ancak bu durum uzun sürmedi ve siyasi çekişmeler nedeniyle Suriye'ye kaçmak zorunda kaldı. Orada bir ordu toplayarak, tahtı ele geçiren kardeşi XIII. Ptolemaios'la savaşmak amacıyla Pelusium şehrine geri döndü. Ancak Jül Sezar'ın bölgeye gelmesiyle işler değişti ve geçici bir barış sağlandı, bu da Kleopatra'nın taht mücadelesinde yeni bir dönemin başlangıcını işaret etti.
Kleopatra, Jül Sezar ile romantik bir ilişkiye başladı ve Sezar'la birlikte İskenderiye kuşatmasına katıldı. Kuşatma İskenderiye'ye ulaştığında, Kleopatra'nın kardeşi XIII. Ptolemaios, Nil Nehri'ne kaçarken boğularak öldü. Bu olayın ardından Kleopatra, hem eşi hem de kardeşi olan XI. Ptolemaios ile tekrar tahta çıktı. Bir süre sonra, babasının Jül Sezar olup olmadığı belirsiz olan oğlu Ptolemy Sezar’ı, diğer adıyla Sezarion'u doğurdu ve onunla birlikte Mısır’da gücünü pekiştirdi.

MÖ 44 yılında Jül Sezar suikasta uğradığında, Kleopatra, eşi XIV. Ptolemaios ve oğlu Ptolemy Sezar ile birlikte Roma'daydı. İskenderiye’ye geri döndüklerinde XIV. Ptolemaios öldü ve Kleopatra, Mısır tahtının tek hakimi haline geldi. Sezar’ın suikastçilerinin Filippi Muharebesi’nde yenilgiye uğramasının ardından, oğlu Ptolemy Sezar, Marcus Antonius'un koruması altına girdi ve onun potansiyel varisi oldu. Ancak Sezar, resmi varisi olarak yeğeni Octavius'u belirlemişti, bu da Roma'da yeni bir güç mücadelesinin fitilini ateşledi.
Sezar’ın suikastinin ardından yaşanan siyasi karmaşada, Marcus Antonius, Kleopatra’nın rolünü ve sadakatini anlamak için onu bir toplantıya çağırdı. Kleopatra, bu davete birçok hediye ile birlikte katıldı. Antonius'un dikkatini çekmek için görüşmeye kasıtlı olarak geç kalan Kleopatra, Tarsus'a Berdan Nehri boyunca ilerleyen gösterişli bir kayıkta, tanrıça İsis'i andıran kıyafetlerle görkemli bir giriş yaptı. Bu strateji işe yaradı ve Antonius, Kleopatra’ya aşık oldu.
Antonius, İtalya'da genç hükümdar Octavius'un artan gücünü görmezden gelerek, Kleopatra’yı bağımsız bir kraliçe gibi onurlandırmaya başladı. İkili, İskenderiye'de lüks ve keyif dolu bir yaşam sürdüler; bazı tarihçiler tarafından ahlaksız olarak eleştirilirken, diğerleri bu dönemi Dionysos kültürüne bir adanmışlık olarak tanımlamıştır.
MÖ 40 yılında Kleopatra, ikiz çocukları Alexander Helios ve Kleopatra Selene’yi dünyaya getirdi. Bu sırada Antonius'un eşi Fulvia öldü ve Antonius, Octavius’la geçici bir barış sağlamak için onun kız kardeşi Octavia ile evlendi. Ancak MÖ 37'de, Octavius ile anlaşmanın imkansız olduğunu düşünerek, Octavia'dan ayrıldı ve yeniden Kleopatra'nın yanına, Doğu’ya döndü.

Antonius, Part seferini finanse edebilmek için Kleopatra'nın maddi desteğine ihtiyaç duydu. Kleopatra ise bu desteğin karşılığında, Lübnan, Suriye ve Mısır'ın büyük bir bölümünün yeniden kontrolünü talep etti. Sefer, oldukça maliyetli olmasına rağmen başarısızlıkla sonuçlandı. Buna karşın, Antonius İskenderiye'ye döndüğünde büyük bir coşkuyla karşılandı. Kutlamalar sırasında, Kleopatra ve Antonius altın tahtlara otururken, çocukları onların hemen altında yer aldı. Antonius, Ptolemy Sezar’ın Jül Sezar’ın oğlu ve gerçek varisi olduğunu ilan etti.
Bu kutlamaların ardından Antonius, Alexander Helios’a Ermenistan Krallığı ve Fırat Nehri’nin doğusundaki toprakları verdi, Ptolemy Sezar’a ise bölgenin batısındaki toprakları tahsis etti. Kleopatra Selene de Libya’da Cyrene bölgesini yönetmekle görevlendirildi. Octavius, bu gelişmelerden haberdar olup Antonius’a karşı bir komplo planladı. Vesta Bakireleri’nden öğrendiği gizli bilgilerle Roma halkına Antonius’un Roma’nın zenginliklerini Kleopatra'ya devredeceğini ve öldüğünde Mısır’da onunla birlikte gömülmek istediğini duyurdu. Bu propagandayla Roma’da büyük bir isyan başlattı.
Roma Senatosu, Antonius’un konsüllük hakkını iptal etti ve Kleopatra’ya karşı savaş ilan etti. MÖ 31’de Octavius, Antonius ve Kleopatra’nın ordularına karşı saldırıya geçti. Savaşta mağlup olan Antonius ve Kleopatra, Mısır’a geri çekildiler. Kleopatra, kendi mozolesine çekilerek inzivaya girdi, Antonius ise son bir savaşa hazırlanmak için ondan ayrıldı. Ancak, Antonius, Kleopatra’nın öldüğüne dair yanlış bir haber alınca, büyük bir üzüntüyle mozolesine taşınarak orada hayatına son verdi.
Antonius’un ölümünün ardından Kleopatra da 39 yaşında intihar etti. İkili, daha önce talep ettikleri gibi birlikte defnedildi. Kleopatra’nın ölüm şekli ise hala tartışmalı; bazı kaynaklar, onun bir engerek yılanı tarafından sokularak hayatına son verdiğini iddia etse de bu konuda kesin bir kanıt bulunmamaktadır.