Sanskritçe “Bindu” (nokta) kelimesinden türeyen bindi, kaşların arasındaki “ajna” bölgesine yerleştirilir. Hindu inancına göre bu nokta, bedenin altıncı çakrasıdır ve bilgeliğin merkezi olarak kabul edilir. Meditasyonda enerji akışının yoğunlaştığı bu bölge, düşüncenin kontrol edildiği alan olarak da görülür.
SADECE HİNDİSTANLA SINIRLI DEĞİL
Bu gelenek, sadece Hindistan’la sınırlı değil. Nepal, Sri Lanka ve Bangladeş gibi diğer Güney Asya ülkelerinde de bindi kullanımı oldukça yaygın. Eski Hindu kültüründe yer bulan bu sembol, zaman içinde toplumun farklı kesimleri tarafından da benimsendi.
Bindi, kadınlar kadar erkekler tarafından da kullanılabiliyor. Düğünler, festivaller ya da dini törenler gibi özel anlarda Hintli erkeklerin alınlarında da bu sembole rastlamak mümkün. Bu da bindinin yalnızca kadınlara özgü olmadığını, toplumsal cinsiyetin ötesine geçen bir anlam taşıdığını gösteriyor.
EVLİ VE BEKAR KADINLARDA RENK FARK EDİYOR
Evli ve bekar kadınlar için bindi rengi farklılık gösterebiliyor. Evli kadınlar genellikle kırmızı bindi takarken, bekar kadınların siyah bindiyi tercih ettikleri biliniyor. Bu ayrım, Antik Aryan toplumlarında damat tarafından gelinin alnına çekilen “tilaka” işaretine kadar uzanıyor.

Tantra inancına göre, meditasyon sırasında omurganın tabanından yukarı doğru yükselen enerjinin dışa aktığı yer olan ajna bölgesi, ruhsal konsantrasyonun merkezi kabul edilir. Kırmızı bindi ise bu enerjiye odaklanmayı teşvik eder, Tanrı’yı düşüncenin merkezine koyan bir dindarlık sembolü olarak görülür.
FARKLI RENK VE SÜSLEMELERLE ZENGİNLEŞTİRİLDİ
Geleneksel anlamını kaybetmeden modern modaya da uyum sağlayan bindi, günümüzde farklı renk, desen ve süslemelerle zenginleştirilmiştir. Boncuklarla, taşlarla ve altın tozlarıyla süslenen bindiler artık yalnızca ruhsal değil, estetik bir aksesuar olarak da tercih ediliyor.