“Hakların güvenceye bağlanmadığı, kuvvetler ayrılığının uygulanmadığı bir toplumda Anayasa yoktur (26.8.1789 günlü Fransa İnsan ve Yurttaş Hakkı bildirgesi mad.16)”
Coşkulu ve güçlü bir istek olan tutku, ölçü yitirilince sakıncalar getirir. Tutkusuna egemen olmayıp esir olanlar kendilerini olumsuzluklardan kurtaramazlar. Bay RTE’ın tek adamlık tutkusu, ikilemli söylemleri gibi yanlışlar yüklü görüşlerine de neden oluyor. Kurtuluşu, kuruluşu, durumu, koşulları, olanakları, Dünya Ekonomik buhranı ile İkinci Dünya Savaşı’nın zorunluluklarını unutup ATATÜRK ve İNÖNÜ’nün CHP’yle ilişkisini gösterip partili cumhurbaşkanlığını savunuyor. 100 yıl öncesine dönmek geriye gitmenin dik alâsıdır. Sonra kendisini ATATÜRK ve İNÖNÜ ile karşılaştırması tümüyle boş bir savdır. Onlarla bir tutulması olanaksızdır.
Günümüz siyasal ortamında aşırı tutkulu olanlar toplumun bir kesiminde alkışlanıp desteklenirken bir kesimi tarafından eleştirilip kınanmaktadır. Toplumsal yükümlülüklerini kişisel tutkularının arkasına bırakan, partilerini kullanarak kendilerine özel konumlar sağlamaya çalışan, uyarılara karşın yolunda direnen kişiler ruhsal yapılarının kurbanı durumuna düşerler. Halk dilinde arapça kökenli “hırs” sözcüğüyle anlatılan tutku, özel yaşamda da değişik belirtileri görülen olumsuz yanıyla dikkat çekmektedir.

ORTAM

Her tutum ve davranış, ortamın özelliğine göre anlam taşır ve değerlendirilir. Ortam elverişli ise amaçlanan sonuç alınır. Elverişsiz ise “kursakta kalır” denilen, kimi zaman da pişmanlık duyuran olumsuzluk yaşanır. Toplum belleği nasıl 17/25 Aralık 2013 olaylarını “Darbe” savunmasıyla unuttuysa (daha doğrusu unutturulduysa) şimdi de “Büyük Başkan” çığlıklarıyla kulaklar doldurulmaktadır. Yanlı afişler, baskılar, adaletsizlikler, eşitsizlikler içinde yürütülen halkoylaması süreci, devlet olanaklarını kullanan iktidarın değişik ağırlıklarıyla hukuksuzluk dayatması biçiminde yürütülmektedir. Her şey iktidarın elinde. İsteyip de yapamadıkları bir şey yok. Şimdi yapamayacaklarını yapmak için tek adamlığı istiyorlar. Partilerinin broşüründe geçen “Fesih” sözcüğünü yadsımaları yeterli olmayınca anlam saptırmalarına giriştiler. Arapça kökenli “Fesih” sözcüğü, son verme, kaldırma, geçersiz kılma, dağıtma, kapatma, yıkma, bozma, durdurma, ortadan kaldırma anlamlarında kullanılmaktadır. Yenileme, bir kaldırma ve geçersiz kılma işleminden sonraki aşamadır. Yenileme, feshin doğal sonucudur. Fesih olmadan yenileme olmaz.
Eveleyip gevelemeden söylenmesi gereken doğru, “fesih” sözcüğünün kullanıldığı, bu anlamın amaçlandığıdır. Asıl amaç, kimilerini “2023’te acaba hilâfeti mi ilân edecekler?” kuşkusuna düşüren sağgörüsüzlük (basiretsizlik) olamaz. Ancak kişisel tutkularla, yanlış anlayışların, kimi yetersizliklerin neden olduğu ölçüsüz istektir. Meclis Başkanı “Yeni Anayasa’da lâiklik olmasın” demişti. Onu da ele almaları olasıdır.

NELER NELER

Genel seçim varmış gibi reklâmlar, parti çalışmalarının, Melih Gökçek’in yaptığı abartılı açılımların ve partizan desteklerin toplumu giderek daha çok ayrıştıran kötü yöntemler olduğu izlenmektedir. “Güçlü yönetim” diyorlar. Şimdiki güçsüz mü? “Tarafsız yargı” bir sözcük eklemekle mi olur? Son 15 yılda dış ilişkilerde, içte her alanda bozulmaların hattâ şehitlerin sorumluları kimler? Hiçbir gerçek arsızlık, yüzsüzlük, yalan ve dolanla yok edilmiyor. Sol’u Fetöcülükle suçlamaya çalışan eski destekçileri Fethullah’la nikâh masasına oturan, birlikte etkinliklere katılan, fotoğraflar çektiren, “Gel de hasret bitsin!” diyenleri nereye koyuyorlar? Dillerindeki “Ulan, yalancı, terbiyesiz, dangalak, alçak” sözcükleri asla yakışık almıyor. Aşağılamalar da.
Bal gibi tek adamlık. Sonu nereye varır, kestirmeler değişik olsa bile sakıncalı, yararsız, tehlikeli. Adı “Cumhuriyet” kalsa, olsa bile. Adı açıklıkla ve gerçeği yansıtacak biçimde konulacak bir düzen ve yönetim değil. RTE’a özgü bir rejim. Davetli muhtarlarla oluşturulan alkış meclisi ağırlıklı.

NE KALDI?

Bozulmayan ne kaldı? Silâhlı Kuvvetler’in başına neler geldiği, bağımsızlığı sözde kalan yargının ne durumlara düştüğü ortada. Eğitimde dinselleşme, demokraside hukuksuzluk, eşitsizlik, değişik baskılar, tutuklamalar, geciken adalet, ayrışma, karşıtlıklar, ekonomide, turizmde, kentleşmede, ahlâkta, siyasette bozulmalar, Atatürk heykellerine saldırılar, ilkelerini yadsımalar, tarikatçılık ve şeriatçılık kalkışmaları, toplumsal barışa ve akademisyenlerle gazetecilere yönelik kıyımlar. Yollar ve köprülerin nelere mal olduğu, neler getirip götürdüğü iyice anlaşılınca değeri biçilir. Kaldıki devlet, elbet bunları yapacaktır. Aldatıcı, abartılı, dolambaçlı ve ikilemli söylemler, gerçekdışı savunma ve sunumlar, karşı görüşleri karalama ve suçlamayla yanıtlamaya çalışarak övülen düzenleme demokrasinin, hukuk devletinin, özgürlüğün, güvenliğin, adaletin ve lâikliğin getirdiği aydınlığın ölüm fermanı sayılsa yanlış olmaz. Dil kirliliği bunu gösteriyor.