Siyasal yaşamın gerekleri, birdenbire siyasetçi olmakla öğrenilemiyor. Özellikle çiftçilikten, işçilikten, imamlıktan siyasetçi olunur, yeterli bir eğitim ve deneyim gözetilmeden kimi etkilerle yaraşır olunmayan katlara gelinirse nice aykırılığın ve sakıncanın yaşanılması kaçınılmazdır. Mustafa Kemal ATATÜRK ve İsmet İNÖNÜ’nün yükseldikleri yere nasıl geldikleri irdelenirse devlet adamlığının kazanılmasındaki değerler daha iyi anlaşılır. Türkiye Cumhuriyeti’nin bu unutulmaz yüce kurucularının örnek yaşamlarından alınacak dersleri öteleyip siyasal kabadayılıklarla yol almaya çalışmak, yoldan çıkmak, yolsuzluklara açık olmaktır.
Lâik cumhuriyetimizin kuruluş felsefesi gözardı edilerek inanç sömürüsü, siyasal robotlar desteğiyle, yalan-dolanla iktidar olma ve iktidarda kalma oyunları, karanlık kuyulara düşme tehlikesini olası kılmaktadır.
Tüm olanaksızlıklara, yoksunluklara, savaş sonrası güçsüzlüklere karşın cumhuriyetin ilk 15 yılında sergilediği, hepimize kıvanç duyurması gereken örnek başarılarla bu sonucu sağlayan ulusal atılımlar karalanıp suçlanmaktadır. Günümüz cumhurbaşkanı “Lozan’da kayıplarımızın üzüntüsüyle yaşayan bir milletiz” sözleriyle bir kez daha Atatürk’ün telgrafla kutladığı başarıyı “yok” saymıştır. “Alamadıklarımızın üzüntüsü...” deseydi ne ise ne. Lozan Barış Antlaşması için iktidar yandaşı sözde konuşmacı ve yazarların yetenekleri ve yeterlikleri dışındaki amaçlı eleştirileri tarihimize yönelik kara çalma, yalandır (bühtan). Atatürk’e saldırmaktan korkanların İnönü üzerinden giriştikleri kötü yönelişlerin oy amaçlı sürdürülmesindeki çirkinlik, sahiplerinin yüzkarasıdır.

ALIŞTIK

Bir gün önce söylenenin bir gün sonra tersinin söylenmesine alıştık. Günümüz cumhurbaşkanı “Milli seferberlik” sözünü de sonradan açıkladı. Baştan bunun ulusal düzeyde bir dayanışma, bir duruş, bir tutum olduğunu söyleyebilirdi. İktidar adamları bir söz söylemeden önce çok iyi düşünmelidir. Suriye’ye giriş sözü de böyle değiştirildi. Muhtarlar Meclisi’nde konuşmak marifet değil. Şimdi de İran-Rusya, Türkiye Dışişleri Bakanları’nın Moskova toplantısından sonra değişeceği belirtileri verilen Suriye siyaseti de böyle. Bu çelişkiler ve dönüşlere, sözlere güvenmediğimizden aldırmıyoruz, değer vermiyoruz.
İmam hatip okulu furyası sürüyor. Milli Eğitim Bakanı, CHP Milletvekili Necati Yılmaz’ın soru önergesine verdiği yanıtta son dört yılda açılan Anadolu İmam Hatip Lisesi’nin 976, bağımsız açılan imam hatip ortaokulunun 2359, Anadolu İmam Hatip Lisesi’ne bağlı açılan imam hatip ortaokulunun 409, Anadolu İmam Hatip Lisesi’ne dönüştürülen okulun 109 olduğunu açıklamıştı (Gazeteler 17.12.2016). Dışişleri Bakanı da bir hafta sonra “...Daha fazla imam hatip ortaokulu, daha fazla imam hatip lisesi açacağız...” dedi (gazeteler 27.12.2016). Çocuklarımızı, gençlerimizi dinsel açılıma özendirmenin hiçbir yararı yoktur. Onları istedikleri eğitim alanına yönlendirecek psikoteknik yardım ve katkılar yerine inanç sömürüsüne araç kılmak kötülüktür.

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ

Bay RTE’nin anayasa değişikliği isteminin başdestekçisi onun başbakanı Bay Binali Yıldırım. MHP lideri ile birlikteliği yüzünü güldürüyor. Şehitlerin, olumsuzlukların sorumluluğunu hiç düşünmüyorlar. Her şeyin hesabını verecek olan iktidar hiçbir sorumluluk hesabı vermiyor. Ayrıca Başbakan “Her şeyin daha iyiye gittiğini...” böbürlenerek söylüyor. “Türkiye’nin sınıf atladığı” savlanıyor. Olanlar ortada. Siyasetten ekonomiye, iç olaylardan dış olaylara, demokrasiden diktaya açılan kanallara su verilmeye çalışılıyor. Ama kan öne geçiyor. Terör her gün can alıyor, iktidarın kılı kıpırdamıyor. Yerlerinde oturup kasılarak nutuk atıyorlar, o kadar. Adımlar hep geriye. Bakalım ne zamana, nereye kadar. İbretlik konuşmalar ve görüntüler izliyoruz. MHP’lilerin dönüş gerekçeleri ve AKP’ye katılım söylemleri tarihlerine düşülecek notlar içermektedir. AKP’li konuşmacılar hukukun dışından üstüne çıkacakları endişesini yoğunlaştırıyor. Anayasa çalışmaları ve çatışmaları birbirine karışarak ne sonuç verecek, göreceğiz.