Z kuşağı, teknolojinin belki de en hızlı şekilde gündelik hayata karıştığı, dijitalin alıp başını gittiği bir dönemde doğdu ve reşit oldu. Her gün internette milyonlarca yerden gelen memlerin, fotoğrafların, haberlerin arasında geziniyorlar. Sosyal medya üzerinden iletişim kuruyorlar, fenomenleri takip ediyorlar.

Peki tüm bu üstlerine yağan akışın içinde neyin önemli, yararlı veya doğru olduğunu nasıl belirliyorlar?

Google'ın yan kuruluşu Jigsaw'daki araştırmacılar, son birkaç yıldır Z kuşağının çevrim içi ortamda gördüklerini nasıl sindirdiğini araştırıyor. Araştırmacılar, çalışmalarının Z kuşağının "bilgi okuryazarlığı"na ilişkin ilk çalışmalardan birini sağlayacağını umuyorlardı. Ancak bu varsayımları çöktü. Jigsaw'un CEO'su Yasmin Green, "Araştırmaya başladıktan sonra bir hafta içinde bilgi okuryazarlığı terimini çöpe attık. Z kuşağının hiçbir şeyin doğruluğunu değerlendirmek için bir yolculuk yapmadığı ortaya çıktı" diyor.

UMURSAMIYORLAR

Çünkü araştırmacılara göre Z kuşağı son derece sağlam haberler ile yapay zekâ tarafından oluşturulan memler arasındaki farkı biliyor; sadece umursamıyor.

Jigsaw'un bulguları, Z kuşağının dijital zihniyetine bir bakış sunuyor. Kendilerinden önceki nesiller, bilgileri doğrulamak ve kaynaklardan alıntı yapmak için çabalarken, Z kuşağının böyle bir uğraşı yok, hatta bunu dert bile etmiyor. Sadece manşetleri okuyorlar ve ardından diğer herkesin ne söylediğini görmek için hızlıca yorumlara geçiyorlar. Ve eğer bir makale çok uzunsa onu atlıyorlar. Onları çok fazla düşünmeye zorlayacak ya da duygusal açıdan üzecek şeyleri görmek istemiyorlar. Sadece seçtikleri sosyal gruplarda soğukkanlı ve bilgili kalabilmek için bilmeleri gerekenleri öğreniyorlar.

Jigsaw CEO'su Green, "Z kuşağının görüşü şu: "Bir iddianın geçerliliğini belirleyen şey yerleşik bir otorite kavramı değil; akranlarından aldıkları sosyal sinyaller."

ŞAŞIRTAN SONUÇLAR

Jigsaw araştırmasında elde edilen pek çok bilgi araştırmacıları şaşırttı. Örneğin; gençler temelde haber için internete girmek ile sosyal etkileşim için internete girmek arasında hiçbir fark görmediklerini söylüyor.

Z kuşağı, dijital deneyimlerinin çoğuna araştırmacıların "zaman geçirme modu" adını verdiği yöntemle yaklaşıyor ve sadece sıkılmamak için ekranlarına bakıyorlar.

Bir soruyu yanıtlamak veya yeni bir şey öğrenmek isterlerse, bir arama motoruna başvurabilirler, ancak yeni bilgileri sosyal akışları aracılığıyla elde ediyorlar. 

Uzun makaleleri okumadıkları gibi reklamlara, ödeme duvarlarına, bağış veya abonelik isteyen pop-up'lara da güvenmiyorlar. Bir denek araştırmacılara "Tıklama tuzağı hazırlığındaysanız içeriğinize sıfır güveniniz var demektir. Ve haber kaynakları, hatta CNN ve The New York Times bile tıklama tuzağına düşüyor. Bu makaleleri hemen çöpe atıyorum" diyor.

FENOMENLER EN TEPEDE

Z kuşağı, CNN ve Times gibi sıkıcı eski öğretmenleri dinlemek yerine almak istediklerini sosyal hiyerarşinin tepesindeki kraliçe arılar ve çevrimiçi etkileyicilerden alıyorlar. Fenomenlerin bu kadar etkili olmasının en büyük nedeni ise kişisel deneyimleri onları özgün kılıyor ve Z kuşağının dilini konuşuyor olmaları.

Jigsaw'un araştırma başkanı Beth Goldberg, "Z kuşağının favori bir etkileyicisi var ve bu etkileyicinin söylediği her şeye inanılmaz derecede sadıklar. Bu etkileyicinin grubundan çıkmak son derece maliyetli oluyor çünkü tüm bilgileri onlardan alıyorlar" diyerek fenomenlerin Z kuşağı için anlamını açıklıyor.

Goldberg sözlerine şu şekilde devam ediyor:

"Bunların hiçbiri Z kuşağının diğer nesillerden daha az zeki veya çalışkan olduğu anlamına gelmiyor. Bir şeyi daha derinlemesine nasıl araştıracaklarını biliyorlar, sadece genellikle istemiyorlar. Çevrimiçi olarak geçirdikleri zamanın çok küçük bir bölümünde bu kritik okuryazarlık becerilerinden yararlanıyorlar. Yapacakları bir tartışmaya hazırlanıyorlarsa veya okullar, yatırımlar hakkında hayatlarıyla ilgili büyük kararlar vermeleri gerekiyorsa, bilgi toplamanın angaryasıyla uğraşmaya hazırlar. Fakat çoğu zaman zamanlarını düşünmeksizin zaman geçirme modunda geçiriyorlar."

Diyet veya sağlıklı yaşam gibi sağlıklarını etkileyecek önemli konularda ise Z kuşağı önerileri kendi vücutlarında deneyerek ve işe yarayıp yaramadığını görerek değerlendiriyor. Bunu kendi araştırmalarını yapmanın güvenli bir yolu olarak algılıyorlar, çünkü çoğunlukla başkasına zarar vermiyorlar. Eğer bu yeni diyet veya egzersiz rejimi vücutlarında işe yarıyorsa bu, o önerilerin tüm popülasyon üzerindeki etkilerini gösteren verilerden daha inandırıcı.

YALANLARDAN KENDİLERİNİ NASIL KORUYORLAR?

Jigsaw'daki araştırmacıların en büyük endişesi ise bu kuşağın yalan haberleri nasıl ayırt edeceği, kendilerini kötü etkileyecek akımlardan nasıl koruyacakları. Ancak Z Kuşağı düşünüldüğü kadar kasıtlı yalanlar görmüyor. Araştırmalar, çoğu yanlış bilginin ve dezenformasyonun, internette sörf yapan saf gençlerin gözlerine algoritmik olarak püskürtülmek yerine, bu bilgileri arayan giderek azalan bir azınlık kullanıcı tarafından üretildiğini ve tüketildiğini gösteriyor.

Microsoft Research'te çevrimiçi davranışları inceleyen ekonomist David Rothschild, "TikTok'un gündelik tüketiminde, birini karanlık bir nefret veya yanlış bilgi köşesine sürüklemesi pek olası değil. Oraya vardıklarında oraya gitmeyi seçmiş olmaları kuvvetle muhtemel" diyor.

Aslında bugünlerde hepimiz televizyondan veya gazeteden daha az haber içeriği tüketiyoruz. Z kuşağı gibi biz de neler olup bittiğini anlamak için sosyal ağlarımıza giderek daha fazla güveniyoruz. Pew Araştırma Merkezi'nin yakın zamanda yaptığı bir araştırma, Facebook, Instagram, X ve TikTok'taki çoğu kullanıcının haberlerle sık sık karşılaştığını ortaya çıkardı. X'te bu bilgiler çoğunlukla medya kuruluşlarından ve haberi üreten gazetecilerden geliyor. Facebook ve Instagram'da bu, bakış açılarını zaten bildiğimiz aile üyelerimiz ve arkadaşlarımız aracılığıyla gelir. Ancak orantısız olarak daha genç kullanıcı tabanına sahip TikTok'ta kaynak genellikle etkileyiciler. Diğer kaynakların söylediklerini bir araya getiriyor, analiz ediyor ve özetliyorlar. 

Jigsaw'un araştırması temsili demografik özellikler, sınıflar ve cinsiyetler aralığından 13 ila 24 yaş arasındaki gençle yapılan yoğun röportajlara dayanıyor. Araştırmacılar, çalışmalarında niceliksel verilerden ziyade niteliksel derinlik arıyorlardı.