Gezi Parkı olayları sırasında Türkiye'deki televizyon kanallarının en ön safında yer alan ve aynı zamanda milyonların da sevgisini kazanan Halk TV'nin Akaretler'deki ofisine konuk olduk. Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Hakan Aygün'le olaylar sırasında gözlerimizi ayırmadığımız sokaktaki direnişi yansıtan medyanın özgür penceresinin önünde konuştuk...

Taksim Gezi Parkı'nda yeşil alanı, ağaçları koruma adına başlatılan direniş, Başbakan “Üç beş çapulcu” dese de, tüm Türkiye'de yankı buldu, giderek büyüdü... Hakan Bey, bu direniş başlarken, daha sonra yaşanacakları tahmin etmek mümkün müydü?

Bildiğiniz gibi ben hep muhalifim. Fenerbahçe'ye haksızlık mı yapılıyor, muhalifim. Yeşil alan ihlali mi var, muhalifim. Siyasetin dışında, halkın yaptıklarına daha fazla değer veriyorum. İdeolojik yaklaşımlı mitinglerden sonuç çıkmadı, çünkü halk itibar etmiyor. Gezi Parkı'nda olaylar başlamadan bir gün önce, orada güzel bir eylem var dedim ve kamerasıyla birlikte bizim Makbule (Cengiz)'yi yolladım. Orada farklı bir gençlik grubu vardı. Yukardan ilahi bir ışık geldi ve bir gün önce uyarıldım sanki. Altıncı his de olabilir. Bir de akşam kamera yolladım Taksim'e. Zaten o sabah 05.00 sularında polisin müdahalesi oldu. Sonrası da geldi zaten. İnanılmaz bir halk hareketiydi bu...

Farklı kesimlerden, farklı görüşlerde, farklı yaşlarda insanlar biraraya geldiler...

Müthiş bir kaynaşmaydı. Fenerlisi Galatasaraylısı kolkola, Beşiktaşlısı Bursalısı dayanışma içindeydi. Genci yaşlısı, sanatçısı esnafı, profesörü öğrencisi birlikteydi. Gezi Parkı olayları sırasında çok ağladım, gözyaşlarıma hakim olamadım. İnsanlar ve kentler arasında müthiş bir danışma yaşandı. Atatürk vardı, milli marş vardı, Türk bayrağı vardı. Aralarına katılmaya çalışan marjinal grupları başta Çarşı grubu olmak üzere herkes anında dışladı. Türkiye'nin aydınlık yüzüydü bu hareket.

Türkiye'nin ilk gerçek halk hareketi diyebilir miyiz?

Evet, Türkiye'nin ilk gerçek halk hareketi diyebiliriz. Gençlik hareketi oldu bu. O kalabalığın çoğu apolitikti, sessiz çoğunluktu. Yaşam tarzlarına müdahale edilenlerin isyanıydı bu.



“Ahlaklı olun” talimatı verilen gençler yürüdü...

Farkında değiller, mahallesinden kaçan türbanlı kızlar burada Maçka Parkı'nda sevgilileriyle öpüşüyorlar. Kendi gençlerini anlamıyorlar. Her şeyi dine, ahlaka dayandırıyor, alkole karışıp “Kafaları kıyak bunların” diyor, “Üç çocuk yapın” diyor. Hangi genç bu kadar çok kuralı ve dayatmayı sever? Yok ama illa ki o karar verecek, özel hayatlara müdahale edecek. Bu olayların altında bunlara tepki vardı, siyasi mesaj falan yoktu. Çok mutlu oldum, inanılmaz mutlu oldum. Çünkü bu olaylar benim geleceğimi de şekillendirdi.

Nasıl bir şekillendirme bu?

Bu ülkeden çekip gitmeyi düşünüyordum.

Neden?

Çünkü, Türkiye'nin giderek Ortadoğu ülkesi olmaya doğru yol aldığına inanıyordum. İki kızım var ve özellikle onların istikbalini düşünüyordum. Bu ülkeden gitmeyi iyice kafama koymuştum.

Sonra ne oldu?

(Hakan Aygün'ün gözleri doluyor) Ben bu gençleri görünce mücadeleye devam kararı aldım. Yüreğimdeki umutlar yeniden yeşerdi. Bu gençler çok sağlam, bunlar Türkiye'yi asla umutsuzluk girdaplarına bırakmaz. Artık beni kimse bu ülkeden kıpırdatamaz. Sabahın ilk ışıklarında ellerinde çöp torbalarıyla temizlik yaptılar. Efsane yaratmaya devam ediyorlar.
Her alanda “Ben yaparım, ben bilirim” dersen, iki ağaçtan patlayan olaylar bu hale gelir işte... “Bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçesine” yaşamak istiyorlar.



Nazım Hikmet'i de 50. ölüm yıldönümünde bir kez daha anmış oluyoruz. Hakan Bey, bu olayların başladığı akşam Halk TV dışındaki kanallar hiçbir şey yokmuş gibi davrandı...

Bu nedenle de “Satılmış medya” gibi laflar edildi. Ben bunları asla söylemedim. Çünkü merkez medyada ben de çok çalıştım, görev yaptım. Bir kısmına yandaş medya diyorum, diğer kısmına ise baskı altındaki medya... O medya içinde olup bizim gibi düşünenler de var. Ancak elleri kolları bağlı. Yoksa çağdaş, laik, Atatürkçü adamlar çoğu. Türkiye'de hiçbir dönemde olmadığı kadar sansür yaşanıyor. Oysa şiir okurken mağdur olan Tayyip Bey'in yanında oldum, onu destekledim. Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül'ün merkez medyada en sevdikleri gazeteciydim. Şimdi ise en sevmedikleri gazeteci benim. Oysa ben hiç değişmedim, hep aynıyım. O gün söylediklerime “Doğru” diyorlardı, şimdi ise hiç değilse ne dediğimi dinlemeleri gerekir.

Hapiste olan gazetecileri, generalleri de dinlemiyorlar...

28 Şubat'ta askerin medyaya baskısı oldu, İslamcı gazeteciler bir gecede gözaltına alındı. Ama hiçbiri Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan gibi zulüm görmedi. Onlar bir gün sonra serbest bırakılmıştı.

Şu anda medyanın durumunu siz nasıl görüyorsunuz?

Tekrar ediyorum, Türk medyası bugüne kadar hiç yaşamadığı bir baskı altındadır. Bir iki bakan, üç dört tane Başbakan danışmanı tarafından medya yönetiliyor. Medya patronları da “Bunlar nasılsa gider, şu dönemi en az zayiatla atlatalım” diyor. Yaşanan süreç çok endice verici. SÖZCÜ gazetesi bu ülke medyasının yüz akıdır. Basın tarihi bunu yazacaktır.

Halk TV alkışlanan, izlenen, sevilen bir kanal oldu.

Burası CHP'nin kanalı görünümündeydi ama asla CHP'nin kanalı olmadı. İş Bankası nasıl CHP'nin değilse Halk TV de CHP'nin değildir. CHP'ye yakın olan işadamlarının kurduğu bir kanaldır bu. Ben parti kanalı diye yıllarca uzak durdum. 28 Şubat'la birlikte medya şimdiki kadar olmasa da darbe yiyince ben de etkilendim ve o düzende kendime yer bulamayınca gazeteci olarak internet sitesini kurdum Ufuk Güldemir'le birlikte.



Hakan Aygün, sosyal medyayı ilk başlatan kişi oldu...

Ufuk Güldemir'i çok zor ikna etmiştim. Kısacası, bugünlere gelirken AKP'nin başının ülke kurtuluşu için aşağı çevrilmesi gerektiğine inanıyorum. AKP'nin yanlışlarını CHP iktidara gelip yapsaydı, aynı şeyi onlar için de düşünürdüm. Kısacası Halk TV'yi de parti kanalı olmaktan çıkardım. CHP'lilerin yaptığı programlar vardı, onlara son verdim, adamları işten attım (gülüyor). Biz Tayyip Beyler gibi olamayız. Biz özgürülükçüyüz, demokratız, Atatürkçüyüz... Sıkıysa AKP'li bir kanaldan AKP'lileri atta bak başına neler geliyor... Herkesin sesini duymalıyız. Biz tarafsız olunca AKP'lisi de MHP'lisi de TKP'lisi de sevdi Halk TV'yi... Çok şükür hata yapmadık. Gezi Parkı olaylarındaki gençliğin neye isyan ettiğini, ne istediğini anladık.

Hakan Aygün anladı, milyonlar anladı, “Mesaj alınmıştır” diyen Cumhurbaşkanı ve özür dileyen Başbakan Yardımcısı da anladı ama “Zor zaptediyorum, yoksa onlar da sokağa çıkacak” diyen Başbakan hem anlamadı hem de kendi seçmenini tehdit unsuru olarak kullandı...

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ciddi sağlık sorunu olduğunu düşünüyorum. Yaşadığı ve atlattığı adını bile anmak istemediğim o hastalığın onda tekrar nüksedebileceği endişesiyle “Bir an önce cennete gideyim” telaşıyla, belirlediği hedeflere hızla ulaşıp bu dünyaya öyle veda edeyim çabası içinde sanki...
Bakın, teşbihte hata olmaz, Ortadoğu'da vücuduna bomba bağlayıp kendiyle birlikte çevresini havaya uçuranlar var ya, Başbakan tıpkı onlar gibi. Evet, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bir canlı bomba gibi dolaşıyor ortalıkta. Hala konuşuyor, hala kışlayı, camiyi yapacağını söylüyor. Başbakan artık susmayı öğrenmeli. Çünkü o çok güvendiği yüzde 50'si de tehlikede. Bakın, kendi medyası çakmaya başladı, Fetullah Gülen ve cumhurbaşkanı dokunduruyorlar. Benim sıkı AKP'li olan apartman görevlim bile “Abi bunlar gitsin artık” diyor. Çözülmeler başladı. Başbakan'da inanılmaz bir kibir var. İktidar zehirlenmesine yakalandı. O sakin, sevgi dolu adam, şimdi tanınmaz halde.



Bundan sonra ne olur?

Yerel seçimlerde AKP, İstanbul'u asla alamayacak. Kibiri ve inadı devam ettikçe de kayıpları artacak. İki ağaçtan başlayan tartışma çığ gibi büyüdü. Cumhuriyet mitingleri bile sönük kaldı. Çünkü burda başka bir ruh var. Sen Topçu Kışlası'nda diretirsen, insanlara “Senin mezhebin medir?” diye sorduktan sonra köprüye Yavuz Sultan Selim adını verirsen olacağı budur. “Artık değiştik” diyorlardı. Buna inanmak mümkün değil şimdi.

Şebnem Ferah ve daha pek çok sanatçı, “Sayın Başbakanım özür dilemeniz gerekiyor” dedi... Size göre Tayyip Erdoğan özür diler mi?

Başbakan her zaman şunu dedi “Gerekirse özer dilemeyi de biliriz ama...” Onun en büyük özrü budur. Sonunda “ama”sı oldu hep. Başbakan özür dilemesini bilmiyor. Şebnem Ferah orda, Hande Yener orda, Can Bonomo orda, herkes orda. Bunlar politikayla ilgisi olmayan isimler. 'Muhteşem Yüzyıl' dizisinin ekibi de Gezi Parkı'ndaydı. Neden? Çünkü sen adamın dizisindeki kostümüne, senaryosuna karıştın. Halit Ergenç'in dizideki kupasına karıştın, içinde şarap olduğunu söyledin. Kanuni'nin seks hayatına karıştın, “Niye hep haremde, sevişmesin savaşsın” dedin. Tarihte bunlar olmadı mı, harem yok muydu, saraya içki girmedi mi? Hareme kızan Tayyip Erdoğan'ın kendi adamlarının haremi yok mu? Var elbette. Bir zamanlar 'Gardırop Atatürkçüleri' diyorlardı, kendileri de 'Vitrin Müslümanları' oldular. Bir zamanlar Atatürk'ü kullanarak Atatürk'ü sömürenler temizlendi çok şükür, şimdi de dini sömürenler temizlenecek.

Artık Türkiye'de hiçbir şey eskisi gibi olmayacak galiba...

Elbette, artık Türkiye'de hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bundan böyle AKP inişe geçecektir. Demokrasi bunun için güzeldir. Bundan sonra yenileri gelecektir, kan değişimi olacaktır. Bu ülke hepimizin ve her şey Türkiye içindir...

 

HAKAN AYGÜN KİMDİR?
Gazeteciliğe Cumhuriyet'te başlayan ve özel TV'lerin kurulmasıyla Türkiye'nin ilk özel televizyoncuları arasına katılan Hakan Aygün, Milliyet Gazetesi Haber Müdürlüğü, Show TV Ankara Temsilciliği görevlerinde bulunduktan sonra Star TV'de yaptığı Gece Hattı programıyla reyting rekorları kırarak, Türkiye'nin ünlü ekran yüzleri arasına girdi. Daha sonra çalıştığı Flash TV gibi kanalların ana haber bültenlerini yönetip sundu, reytinglerde ise önde gelen kanalların ana haberlerini geride bırakmayı başardı. Türkiye'de bir ilki gerçekliştirerek merhum gazeteci Ufuk Güldemir'le beraber Habertürk Televizyonu'nu kurdu. Aygün, Türkiye'nin ilk internet haber sitesi haberturk.com projesinin de isim ve fikir babasıdır. ''Asla çalışmazdım ama merkez medyanın bitişini görünce burasını parlatmaktan başka çare olmadığını görerek Genel Yayın Yönetmenliğini üstlendim'' dediği Halk TV''yi tek kuruş para almadan gönüllü olarak yönetiyor. Aygün'ün gelecekle ilgili yorumu ise şöyle: ''Önümüzdeki iki yılda üç seçim var ve medyanın durumu da belli. Yeni dönemde SÖZCÜ gazete tirajlarında, biz de haber kanalları arasında kalıcı olarak bir numara oluruz...''