Gün geç­mi­yor ki, bir de­li saç­ma­sıy­la kar­şı­laş­ma­ya­lım. Bun­la­rı ya­pan­lar sı­ra­dan in­san­lar da de­ğil; sö­züm ona top­lu­ma yön ve­ren, ya bir aka­de­mis­yen, ya bir ka­na­at ön­de­ri, ya bir imam, ya bir bü­rok­rat ya da bir ve­kil vb.
Hep­si­nin or­tak özel­li­ği bil­me­dik­le­ri­ni bil­me­me­le­ri... Bil­gi er­dem­dir çün­kü. İn­sa­nı ol­gun­laş­tı­rır. Bil­gi­siy­le bü­tün­leş­miş olan­lar, mü­ca­de­le­le­ri­ni fi­kir üze­rin­den ve­rir­ler. Sor­gu­la­ma ve hay­ret et­me ye­ti­si­ni yi­tir­me­dik­le­ri için her dem ye­ni­len­me ha­lin­de­dir­ler. Ön yar­gı­dan ka­çı­nır­lar, ken­di gi­bi dü­şün­me­yen­le­ri öte­ki­leş­tir­mez­ler. Ma­lu­mat sa­hi­bi ol­mak­la bil­mek ara­sın­da­ki fark bu­dur.
Ge­lin gö­rün ki, ken­di­ni tur­nu­sol kâ­ğı­dı zan­ne­den­ler var. Ki­şi­le­ri ay­rış­tır­dık­la­rı yet­mi­yor­muş gi­bi bir de in­san­la­rın amel­le­ri­ni ölç­me­ye baş­la­dı­lar! Dü­şü­nün, da­ha ye­ni kay­bet­ti­ği­miz, on­lar­ca öy­kü, ro­man, des­tan, de­ne­me ve der­le­me sa­hi­bi, ha­ya­tı­nı Türk kül­tü­rü­ne ada­mış olan, dün­ya­nın sa­yı­lı isim­le­ri ara­sın­da ye­ri­ni al­mış Ya­şar Ke­ma­l’­e “...ha­ya­tı­na ait ay­rın­tı­lar için­de he­nüz ‘Al­lah rah­met ey­le­si­n’ di­ye­ce­ğim bir ipu­cu bu­la­ma­dı­m“ di­ye­bil­di bir ak­lı­ev­vel! Üs­te­lik bu ki­şi bir üni­ver­si­te­nin rek­tö­rü! Ya­hu; dü­şün­ce­le­ri­ne ka­tıl­ma­ya­bi­lir­sin, eleş­ti­re­bi­lir­sin, var­sa an­ti­te­zi­ni or­ta­ya ko­ya­bi­lir­sin, bun­la­rı an­la­rız; fa­kat bu na­sıl bir laf, hiç mi eme­ğe say­gın yok?!.


Sığ dü­şün­ce
Es­ki bir Arap ata­sö­zü “mu­aşe­ret in­san ya­ra­tı­r” der. Mu­aşe­ret “bir­bi­riy­le hoş ge­çin­me, kar­şı­lık­lı iyi ve gü­zel iliş­ki­ler için­de bu­lun­ma­” de­mek­tir. Mu­aşe­ret; ne­za­ket, za­ra­fet ve es­te­ti­ğin bir ara­ya gel­me­siy­le olu­şur. Bu da yet­mez, bi­li­min, fel­se­fe­nin, sa­na­tın, ede­bi­ya­tın, ta­ri­hin, coğ­raf­ya­nın kat­tı­ğı bir zen­gin­lik ge­rek­ti­rir. Bu an­la­yış, tek bir di­sip­lin­le ye­tin­me­yen -poly­math ay­dın ti­pi- ilk dö­nem İs­lam dü­şü­nür­le­rin­de var­dı.
Mu­aşe­re­tin di­ni bil­gi­ye da­ha doğ­ru­su üç beş şe­kil­den iba­ret “il­mi­ha­le­” in­dir­gen­di­ği sığ bir dö­nem­den ge­çi­yo­ruz. Öy­le bir al­gı oluş­tu­rul­du ki, tüm ka­dın­lar ba­şı­nı ör­ter­se, tüm okul­lar da İmam ha­tip li­se­le­ri ha­li­ne dö­nü­şür­se so­run­lar çö­zü­le­cek ve Tür­ki­ye kur­tu­la­cak! Bir ka­dın öğ­ret­me­nin “Ba­şı­nı­zı ört­mez­se­niz Öz­ge­can gi­bi olur­su­nu­z” he­ze­yan­la­rı tam da bu an­la­yı­şın te­za­hü­rü­dür.
Kos­ko­ca ev­ren­sel bir di­nin in­dir­gen­di­ği ye­ri gö­rü­yor mu­su­nuz?
Bi­lim, tek­no­lo­ji yok, üre­tim yok, fel­se­fe yok, ede­bi­yat yok, sa­nat yok; yol­suz­luk iddiaları al­mış ba­şı­nı gi­di­yor, kim­se­nin kim­se­ye gü­ve­ni kal­ma­mış, ada­let yok, her ge­çen gün öz­gür­lük­ler ala­nı da­ra­lı­yor; İs­lam dün­ya­sı de­yin­ce ak­la, ölüm­ler, yok­sul­luk­lar, yok­sun­luk­lar ve ce­ha­let ge­li­yor ama bi­zim “öğ­ret­men ha­nı­me­fen­di­” öğ­ren­ci­le­ri­ne “di­n”­i böy­le an­la­tı­yor!
Sev­sin­ler si­zin din an­la­yı­şı­nı­zı!
Bu mu “ye­ni Tür­ki­ye­”?


Ma­hal­li­lik
Din, in­san ha­ya­tın­da bir mo­ti­vas­yon ola­bi­lir; fa­kat, ce­ha­let için­de ya­şa­yan in­sa­na di­nin ya­pa­bi­le­ce­ği bir şey yok­tur. Ak­si­ne, yan­lış­la­rı­na meş­ru­iyet ze­mi­ni oluş­tur­mak için di­ni de kul­la­na­cak­tır.
Ya­pıl­ma­sı ge­re­ken güç­lü bir mu­aşe­ret ve ev­ren­sel bir pa­ra­dig­ma oluş­tur­mak­tır.
Mu­aşe­re­tin ve “a­da­bı­n” ma­hal­li bir re­to­ri­ğe dö­nüş­tü­rül­me­si Müs­lü­man ül­ke­le­ri­nin han­di­ka­pı­dır. Ye­rel­lik/ma­hal­li­lik için­de ev­ren­sel dü­şün­ce üre­ti­le­mez. Ka­dın ko­nu­su baş­ta ol­mak üze­re, in­san hak­la­rı ve öz­gür­lük­ler te­me­lin­de ya­şa­dı­ğı­mız tüm so­run­lar­da tı­kan­dı­ğı­mız nok­ta bu­ra­sı­dır.


Köy Ens­ti­tü­le­ri
Top­lum­sal olay­la­rı tek ne­den­li ele al­ma­nın za­ma­nı geç­ti.
Her tür­lü in­dir­ge­me­ci an­la­yış, ken­di için­de bir­çok tu­tar­sız­lı­ğı ve ha­ta yap­ma ris­ki­ni ba­rın­dı­rır. Kal­dı ki hem de­mok­ra­si­nin tüm ni­met­le­ri­ni kul­la­na­rak ge­le­cek­si­niz, hem de de­mok­ra­si­ye ay­kı­rı ne var­sa ya­pa­cak­sı­nız, tam bir di­lem­ma!
De­mok­ra­si mo­dern kav­ram­lar üze­rin­den yü­rür. Va­tan­daş­lık fik­ri, sı­nıf bi­lin­ci, öz­gür­lük­ler, ço­ğul­cu­luk, eko­no­mi po­li­tik vs. Her ko­nu­yu dö­nüp do­laş­tı­rıp di­ni ze­mi­ne çek­mek, ge­ri kal­mış­lı­ğın bir te­za­hü­rü ol­sa ge­rek!
Bu an­la­yış geç­miş­te pek çok ça­lış­ma­nın önü­nü kes­ti.
Ha­tır­la­yı­nız Köy Ens­ti­tü­le­ri­’ni...
Cum­hu­ri­ye­ti kal­kın­dır­ma fik­ri­ni için­de ba­rın­dı­ran Köy Ens­ti­tü­le­ri­’y­le hem göç ha­re­ke­ti­nin önü­ne geç­mek hem de ay­dın ile kır­sal ke­sim ara­sın­da bir ko­re­las­yon oluş­tur­ma ça­ba­sı, ide­olo­jik tep­ki­ler­le son­lan­dı­rıl­dı. Ye­ri­ne ne ika­me edil­di?
Köy Ens­ti­tü­le­ri­’ni tar­tı­şa­cak de­ği­lim; an­cak gel­di­ği­miz nok­ta­da, köy­le­ri­mi­zin bo­şal­ma­sı, ve­rim­li ta­rım alan­la­rı­nın ya­pı­laş­ma­ya açıl­ma­sı ve ran­ta çev­ril­me­si, bir ta­rım ül­ke­si olan ül­ke­mi­zin “to­hu­m” sa­tın alır ha­le dü­şü­rül­me­si, hu­bu­bat­tan seb­ze­ye, pa­muk­tan hay­van­cı­lı­ğa olu­şan ka­ra tab­lo, AKP ve da­ha ön­ce­ki ay­nı zih­ni­ye­tin po­li­ti­ka­la­rı­nın so­nu­cu de­ğil mi?
Ya şe­hir­li or­ta sı­nı­fın prob­lem­le­ri? Genç nü­fus, üni­ver­si­te­ler, emek­li­ler?
On­lar­ca prob­lem bek­le­sin, biz ya­ta­lım kal­ka­lım mu­aşe­ret­siz di­ni ko­nu­şa­lım, öy­le mi?