Sevgili okuyucularım, Türkiye 1984 yılından bu yana PKK terörü ile boğuşuyor. Bu yüzden bugüne kadar on binlerce insanımızı toprağa verdik.

Parasal kaybımız öylesine büyük ki, bunun hesaplanması bile mümkün değil.
Terörün ne olduğunu ve acı sonuçlarını, dünyada bizden daha iyi bilen ikinci bir ülke olduğunu sanmıyorum.
Son Suriye olayları, yani Suriye’deki terörist saldırılar başlayana kadar, bizim istisnasız her hükümetimiz terörü bir bildiri ile olsun kınar, lanetlerdi. Buna AKP dahildi.
Örneğin Afrika’da, Latin Amerika’da, ya da dünyanın herhangi bir yerinde terörist saldırısı olduğunda bildiriler yayınlar, göstermelik bile olsa bir kınama duruşu sergilerdik.
Günün birinde AKP hükümetine ABD’den bir mesaj geldi:
“Biz Suriye’deki Esad rejimini kucağa düşüremedik ve devirmeye karar verdik. Dostumuz ve müttefikimiz Türkiye’nin bize bu konuda yardımcı olmasını bekleyeceğiz. Devirme çabamızda desteğinizi istiyoruz...''
Bizim hükümet ABD’nin zaten kucağında oturuyordu. Üstelik Esad’ın devrilmesi bizim Tayyipgillerin işine geliyordu...
Çünkü Suriye’de ülkeyi Şii’ler yönetiyordu.
Bazıları onları Alevi olarak tanımlıyor ama bizim Aleviliğimizle ilgisi yok.
                    X                                    X                                   X
ABD’den alınan bu emir bizimkileri şaşırttı. Öyle ya, biz Apo’yu yıllarca besleyen Suriye ile dost olmuştuk. O kadar ki, bir yıl öncesine kadar yapılan karşılıklı ziyaretlerde Tayyip’le karısı, Esad’la karısıyla öpüşüp koklaşır, karşılıklı dostluk mesajları verirlerdi.
“Emir demiri keser'' derler.
ABD’den gelen emir doğrultusunda bizimkiler, birdenbire Suriye ile Esad’ı “Düşman'' ilan ettiler.
Sonrasını hepimiz biliyoruz.
Artık hep birlikte Suriye ve Esad’la yatıyor ve onlarla kalkıyoruz.
Bu işlerin dümeninde iki kişi var ve ikisinin de dünyadan haberi yok. İkisi de büyüklük kompleksine kapılmış iki sıradan vatandaş.
“Biz büyük ülkeyiz, Ortadoğu’yu biz yönlendiririz'' masalıyla Türk milletini uyutmaya kalkışan iki şahıs.
Tayyip ve onun Hariciye Nazırı Davutoğlu Ahmet!
                       X                                   X                                   X
Esad iyidir veya kötüdür. Suriye rejimi devrilir veya devrilmez. Devrilirse Esad’ı da aynen Kaddafi gibi linç ederler veya etmezler. Sonunda Suriye bölünür veya bölünmez.
Ama Tayyipgillerin kafasında bir tek amaç var:
Laik Esad rejimini devirip İslamcıları, şeriatçıları işbaşına getirmek.
Tunus ve Mısır gibi ülkelerde bunlar yaşandı. Türkiye’nin çevresi şeriatçı rejimlerle sarılıyor ve bizimkiler bunu istiyor...
Çünkü o takdirde Türkiye’de din devletini kurmak, onların sığ hesaplarına göre daha kolay olacak!
Suriye’de her gün terör olayları yaşanıyor. Bu terörü hem devlet, hem de adına rejim muhalifleri denilen ve Türkiye’den destek alan teröristler sergiliyor.
Rejim muhalifleri son olarak belli binaları intihar saldırısı ile yıktılar, Milli Savunma Bakanı ile öteki yetkilileri öldürdüler.
Bunun adı “Terör'' değil midir? Elbette terördür.
                       X                                    X                                     X
Peki bu Tayyip’ten vesaireden örneğin hiç değilse bu son terör olayını kınayan bir açıklama geldi mi?
Gelmedi ve gelmez!
Tam tersine, açıkça söylemeleri mümkün olmuyor ama ellerini oğuşturup “Aferin lan bunu yapanlara'' diyorlar.
Terör Türkiye’de yapılırsa karşılar! Bu konuda her gün nutuk atıyorlar.
Ama Suriye’de yapılırsa helal olsun!
O zaman iş “Benim işime yarayan terörist iyidir'' olayına geliyor. Terörist Suriye’de aynen bizim PKK gibi olay yaratırsa, sağı solu bombalayıp insanları öldürürse çok iyi!
Türkiye’de eylem koyarsa tu kaka!
Koskoca Türkiye’yi yöneten bir hükümetin bu tavrı utanç vericidir, yüz karasıdır.
ABD’nin Ortadoğu’daki taşeronluğuna soyunmanın sonucudur bu.
O kadar ki, uçağımız düşürülür -veya düşer- ne olduğunu bile anlayamazlar.
İşte böyle gülünç duruma düşerler.


Sözcü

Bu gazeteyi okuyorsunuz ve sizin sayenizde Sözcü her geçen gün daha da yüceliyor. Size ilginç bir olay anlatmak istiyorum. Bundan birkaç hafta önce Sözcü’nün fiyatına zam yapıldı ve 40 kuruştan 50 kuruşa çıkarıldı.
Her ürüne yapılan zam, doğal olarak onun satış miktarını azaltır.
Zam yapınca Sözcü’nün satışının 15 bin dolaylarında arttığını söylesem bana inanır mısınız? Acayip bir olaydı, ekonominin kuralları altüst olmuştu!
Şimdi size geçen haftanın (günlük ortalama) gazete satış rakamlarını vereceğim çünkü eldeki en son veriler bunlar.
Magazin gazetesi Posta 476 bin, yandaş magazin Hürriyet 398 bin, yandaş Sabah 336 bin, eki olmayan ve kupon kestirmeyen, sadece okunmak için alınan dördüncü büyük gazete Sözcü 266 bin.
Rakamlara devam edelim:
Habertürk 222 bin, Milliyet 152 bin, Vatan 106 bin, Aydınlık 58 bin, Taraf 52 bin, Cumhuriyet 51 bin, Radikal 26 bin, Zaman 22 bin. (Aydınlık ve Cumhuriyet dışında tümü yandaş!)
Şimdi size yine elimizdeki son veri olan Perşembe günkü satış rakamlarını vereyim:
Hürriyet 386 bin, Sabah 325 bin, Sözcü 268 bin, Habertürk 208 bin.
Omurgalı ve yürekli yayınlarımızla Türkiye’nin dördüncü büyük gazetesi olmayı sürdürüyoruz ve daha da yükseleceğiz.
                      X                                    X                                  X
Sevgili okuyucularım, son günlerde piyasaya ilginç bir dedikodu özellikle ve bilerek sürüldü:
“Sözcü Fetullah’ın gazetesidir!''
El insaf yani!
Sözcü ve Fetullah!
Alt alta koysanız olmaz, üst üste koysanız olmaz, yan yana koysanız hiç olmaz.
Biz madem Fetullah gazetesiyiz, ben Fetullah’la ilgili o yazıları nasıl yazıyorum?.. Fetullah beni niçin mahkemeye vermiş?..
Şimdi olayın perde arkasını size anlatayım. Sözcü’nün inanılmaz yükselişi, medyada birilerini rahatsız etmeye ve kıskandırmaya başladı. Gazeteyi yıpratmak için bir şey yapmaları gerekiyordu ve bula bula bu yalana sarılıp piyasaya sürdüler!
“Sözcü çalışanları çıkarcı, iş bitirici, birilerine yalakalık yapıyorlar, korkuyorlar'' demeleri mümkün değildi.
Sözcü’nün 40 yaşındaki patronu Burak Akbay’ın devletle ve hükümetle bir kuruşluk işi yok. İhale, alım satım beklentisi yok. O sadece gazetecilik yapıyor.
Sözcü yönetiminden, ya da burada çalışan gazeteci arkadaşlarımızdan hiçbirinin geçmişinde lekesi, açığı yok.
Herkes sadece “Gazeteci.''
Biz işte bu yüzden korkmadan yazabiliyoruz, yayın yapabiliyoruz.
Çevrenize bakın, araştırın, acaba bizim gibi kaç gazete var.
Sözcü, Fetullah’ın gazetesi imiş!.. Buna kargalar bile güler.
Bula bula bunu bulmuşlar. Bari biraz olsun inandırıcı bir yalan üretselerdi.