Atasözlerimiz gerçeği şablona oturturlar. “Sel gider! Kum kalır!” sözü de bunlardan biridir. Liderlerin meydana çıkışı, oy arayan afişlerin şehir duvarlarına yapışması, ağız dolusu küfürleşme 25 Nisan’da başladı.
Kampanya bitti.
Sel gitti.
Kum kaldı.
Seçim sonucu tahmini yapan anket firmaları iktidar partisini çok yukarılardan başlattılar, sonunda hep birlikte aşağılara indirdiler ve “Başkanlık hayalinin bittiğini” ilk haber veren anketlerdi. Türkiye’de halkın çoğunluğunun “şu anda başkanlık isteyene başkanlık vermeyi düşünmediği” selin arkasında bıraktığı ilk kum oldu.

* * *

Yurt dışından 1 milyondan fazla seçmen sandığa gitti. Yurt içinde de bugün yaklaşık 53.5 milyon seçmenin önemli bir yüzdesi oy kullanmaya gidecek. 43 günlük seçim kampanyası boyunca yurt içi ve yurt dışı seçmenin en çok aklında kalan; seçim kürsüsünden “Kuran- Kerim’in gösterilerek” iktidar partisine oy istenmesi oldu. Türkiye demokrasi tarihinde ilk kez “din, siyasete bu denli ağırlıklı” alet edildi. Cuma hutbelerine siyasi mesajlar bile yerleşti. Bütün partilerin ya liderleri ya sözcüleri “Kuran-Ayet-Hadis” referanslı göndermeler yaptılar. Hırsızlık, rüşvet, soygun, adam kayırma, akraba kollama üzerine eleştiri yaparken bile “İslam’da hırsızlık var mı... Bu mu gerçek Müslümanlık....” türünden konuşmalar ağırlıklı oldu.
Din, iyice siyasallaştı.
Siyaset, epeyce dinleşti.

* * *

Eşitliği hiç gözetmeyen kampanya yaşandı. Cumhurbaşkanının tarafsızlığını bozduğu, devlet imkanlarının iktidar partisince çok adaletsiz kullanıldığı akıllarda kaldı. RTÜK verilerine göre son 1 ay içinde devlet yayın organı TRT kanallarında iktidar sözcüsü Cumhurbaşkanı 45 saat, iktidar partisi AKP 54,5 saat, CHP 14 saat MHP 7.5 saat, HDP’ye de 3 saat yer verilmesi...

* * *

Hırçınlık çok yükseldi.
Küfür tavan yaptı.
Hakaret şahlandı.
Edep dışı bir siyaset dili ortaya döküldü. Bir kişi; “Vatan haini.... Şerefsiz... Seni hapse koyarım... Hesabını vereceksin... Popstar... Edepsiz... Alçak...” kelimelerini sıkça kullanarak, konuşmaya başlayınca, diğer liderler de onunla yarışa girdi. Geride edepsiz söylemin kara kumları kaldı.

* * *

Bütün parti ve liderlerin “Türkiye” lafını ağızlarından eksik etmedikleri bir seçim kampanyası yaşadık. “Yeni Türkiye” diyenlerin karşısına “Yaşanacak Türkiye” diyenler çıktı. Onların karşısına da “Bizimle Yürü Türkiye” diyenler dikildi. Ve demokrasi açısından utanç duyulası baraja rağmen “ya herro ya merro” diyerek “Türkiye Partisi olacağız” diyenler; ülkenin hemen her kentinde çok temiz, çok net, çok mizah yüklü bir Türkçe ile “Türkiye’nin bölünmeyeceği” sözünü vererek kolayca dönemeyecekleri bir deklarasyonla kendilerini ifade ettiler. Bu seçim kampanyasının en hayırlı getirisi; “Kürt hareketinin millileşmesi ve çözümün dağda değil Meclis’te olacağının” vaat edilmesi oldu. İktidar sözcülerini en çok korkutan da bu partinin barajı geçme ihtimali oldu.
Ekonomi de ağırlıktaydı.
Yoksullar hatırlandı.
Emekliler öne alındı.
İşsizler hep anımsandı.
Projecilik, kaynak bulma, geliri adil paylaştırma, garibi gurabayı kollama iktidar partisinin tekelinden alındı. Makam Mercedesi hediye etmeler, altın klozetli Saray’da oturuyor diye taş atmalar arasında eski seçimlerde akılda kalan sloganı; “Toprak işleyenin- Su Kullananın” olan parti “projeci partiye dönüştüğünü” ilan etti ve uzun uzun konuşulan projeler vaat etti. Bu seçim kampanyasında ilk kez “iktidarda değişim beklentisi” yükseldi.

* * *

Sel gitti.
Kum kaldı.
Sandık gününe geldik.
Her seçmenin sandığa giderken elinde tuttuğu bir kum tanesi oldu.
Ülkemiz için hayırlı olsun!