Sevgili okurlarım, Türkiye önceki gece son yılların en önemli bireysel (ya da örgütsel) terör olaylarından birine tanıklık etti.
Akşam saatlerinde haber patlayınca doğal olarak televizyonların başına geçtik. Size kendi gözlemlerimi anlatayım.
Çok önemli birine, Rusya Büyükelçisi’ne suikast düzenleniyor...
Ve bizim televizyon kanalları büyükelçinin ölüp ölmediğini bilmiyor. Haber kaynakları aynı:
“Moskova tarafından yapılan açıklamada büyükelçinin öldüğü belirtiliyor.”
Kardeşim siz olay yerine bilemediniz 10 dakika mesafedesiniz. Onlarca muhabiriniz var. Adamın ölüp ölmediğini bilmeniz mümkün olmuyor mu!
Bunun için ille de haberinizi Rusya kaynaklı olarak vermek zorunda mısınız?
Binlerce kilometre ötedeki Moskova ne olduğunu biliyor ve anında açıklıyor ama bizim haberciler nal topluyor!
Hükümet derseniz, klasik kınamalar dışında tık yok!

*  *  *

Bizim kanallarda bir sürü bıktırıcı masal okunduğunu anlayınca yabancı kanalları izlemeye başladım.
Adamların hepsi vurulan büyükelçinin öldüğünü, hem de katilin polis olduğunu bildiriyor.
Üstelik dün bizim gazetede gördüğünüz fotoğrafların bir bölümünü de ekranlarına getiriyor.
Siyah elbiseli katil ve elinde tabanca.
Bizim kanallar yine nal topluyor. Bu görüntüler gecenin geç saatlerine kadar ekranlarında yok.
Bu nasıl haberciliktir?
(Olayın fotoğraflarını çekmeyi başaran foto muhabirimiz Yavuz Alatan’ı ayrıca kutluyorum.)

*  *  *

Bizim gazetenin Ankara Bürosu İran Büyükelçiliği’nin tam karşısında. Bir şey dikkatimizi çekti. Büyükelçilik birkaç gün boyunca polis kuşatması altına alınmıştı. Otobüsler dolusu polis, yollara kurdukları seyyar barikatlar ve hatta polis köpekleri...
40-50 kişilik bir grup yavaş yavaş bizim büronun yanına geldi ve slogan atmaya başladı.
Ellerinde Arapça harflerle pankartlar, yabancı bayraklarla birlikte topluca tekbir getiriyorlar, Halep için İran ve Rusya’yı protesto ediyorlar. Kadınların hepsi istisnasız türbanlı!
Bu iktidar yandaşı gösteriler üç gün boyunca önümüzde yapıldı. Polis zaten olacağını biliyordu. O kadar ki, getirdikleri seyyar barikatları bile üç gün boyunca caddeden kaldırmadılar!
Bunlara polis hiçbir biçimde müdahale etmedi. Bağırıp çağırdılar, tekbir getirdiler ve dağıldılar.

*  *  *

Aynı gruplar uzakta olan Rusya Büyükelçiliği’ne de gidip protesto gösterisini orada sürdürmüşler...
Ve polis yine müdahale etmemiş.
Tabii ki hiçbirimizin aklına “Bu gösterilerin sonu suikastla sonuçlanır” gibi anlamsız bir şey gelmedi.

*  *  *

Ne ilginçtir, büyükelçinin katili de mermileri sıkarken sözünü ettiğim o protestocular gibi “Halep” diyor, Arapça bazı laflar ediyor ve tekbir getiriyordu!
Rastlantı yani, hepsi rastlantı!

*  *  *

Dünkü yandaş gazetelerin manşetleri ilginçti. Birkaç örnek vereyim:
- CIA’nın FETÖ’cü suikastçıları harekete geçirildi.
- Dost görünümlü düşman ABD.
- Rus elçiye FETÖ kurşunu.
-FETÖ’den Türk-Rus ilişkilerine kurşun.
-Kalleş FETÖ’den dostluğa suikast.

*  *  *

Katil belki FETÖ’cüdür. Olabilir...
Belki de değildir, o da olabilir.
Ancak gazetelerin baskıya girdiği gecenin geç saatlerine kadar bu konuda hükümetten bir açıklama yoktu.
Bu yazıyı dün saat 17 dolaylarında yazıyorum ve bu konuda hiçbir resmi açıklama yine yapılmamıştı.
O halde yandaşlar bu manşetleri neye göre atmıştı? Adamın FETÖ’cü olduğunu nereden biliyorlardı!

*  *  *

Sevgili okurlarım, bu acı olay sonrasında sorulması gereken pek çok soru var. Ancak bazıları çok önemli. Adım adım izleyelim:
Katil büyükelçiyi vuruyor.
Sergi salonunda ve binada büyük panik...
Herkes can havliyle kaçışıyor ve bina boşalıyor. Katil neredeyse tek başına kalıyor. Silahında mermi de kalmadığı anlaşılıyor.
Bir süre sonra Özel Harekatçı polisler olay yerine gelip katili kıstırıyor...
Ve üzerine ateş edilen katil doğrudan öldürülüyor.

*   *  *

Böyle kritik olaylarda önemli olan katili canlı yakalamak, onu bu yola sevk edenleri ve işin perde arkasını ortaya çıkarmaktır.
Herifin üzerine iki gaz bombası atıp yakalamak, biber gazı sıkmak, ya da ateş edip kolundan bacağından vurarak etkisiz duruma getirmek ve sonra öttürmek acaba çok mu zordu?
Niye doğrudan öldürdüler?

*  *  *

Katil polis şimdi sırlarıyla birlikte mezara girmek üzere.
Olayın gerçek nedenleri de cesediyle birlikte aynı mezara gömülecek.
Bir olay yaşadık ki, neresinden baksanız acayip!