Sevgili okurlarım, ülkesini ve vatandaşlarının ruhsal durumunu kötüye götüren bir iktidar, dünyanın neresinde olursa olsun görevde kalmaz, kalamaz.
Yapılan yanlışların hesabı sorulur. Ama Türkiye hariç!
2002 yılından bu yana aynı parti ve aynı iktidar tarafından yönetiliyoruz. İlk yıllarında şansları yaver gitti. Dünyada sıcak para boldu ve bu paranın patronları kendilerine yer arıyordu.
Bizi seçtiler!.. Bizim İslamcıları tercih ettiler... Ve oluk gibi döviz akışı oldu. Oysa o dövizin hemen tamamı kirli paradan, kara paradan oluşuyordu ama Türkiye rahatladı.
Hırsızlık ve yolsuzluktan oluşan bu kara paranın çok önemli iki kaynağı vardı:
Katar ve Suudi Arabistan.
Bugün de öyle.

* * *

Ancak bu iktidarın uygulamaya koyduğu muhteşem bir plan vardı ki, kurtarıcı etkisi günümüzde de sürüyor: Medyayı ele geçirmek.
Ne yaptılar ne ettiler, medya kuruluşlarının tamamına yakınını ele geçirdiler.
Kendi iş adamlarına devlet kesesinden yüz milyonlarca dolar krediler ihsan edip gazeteleri ve televizyon kanallarını ele geçirmelerini sağladılar.
Türkiye’de bugün bu hükümetin hoşuna gitmeyecek yayınlar yapabilen sadece iki veya üç televizyon kanalı, iki veya üç gazete var.
Tamamı yandaş oldu.
Onların sayısını bilen yok.
Medya AKP’nin sesi olunca, Türkiye’de dikensiz gül bahçesi kurulmuş oldu!
Medyada artık çatlak sesler (!) ya çıkmıyor, ya da çok azaldı.
Buna bir de hükümetin resmen emrine giren yargıyı ekleyin.
Komşu ülkeler başta olmak üzere bütün dünyayı karşımıza aldığımızı da unutmayın! Tablo bu.

* * *

Ekonomi dibe vurdu, işsizlik tavan yaptı.
Ahalinin durumu perişan. Yüz binlerce aileye para yardımı yapılıyor ve sosyal patlamalar bu yolla önlenmek isteniyor.
Lüks yaşam derseniz, hepsi bunlarda. Özel jetler, son model makam araçları, görkemli saraylar ve tatlı hayat!
İnanılmaz bir baskı rejimiyle toplum korkutuldu, sindirildi, ses çıkaramaz duruma getirildi...
Ve terör başımıza bela oldu. Her gün bombalar patlıyor, insanlar ölüyor. Can ve mal güvenliği sıfırlandı.
Toplum sessiz, tepkisiz.
Aynen muhalefet partileri, hele de MHP’nin başındaki Devlet Bahçeli gibi.

* * *

Evet, dünyanın neresinde olursa olsun böyle bir iktidardan hesap sorulur.
Bizde ise tam tersi oluyor!
Acaba bu AKP iktidarına bu durumda “Şanslı” mı demek gerekir, “Kısmetli” mi!
Büyük kentler başta olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanında terör kol gezerken bunlardan hesap sorulmuyor...
Örneğin işin bir tek sorumlusu bile istifa etmiyor, görevinden alınmıyor.
Hesap sorulmadığı gibi bu iktidar her olaydan sonra zeytinyağı gibi üste çıkıyor, terör olaylarının acı sonuçlarından bile şu veya bu biçimde yararlanmasını biliyor.

* *

Medya büyük bir güç... Medyanın tamamına yakını ellerinde. Sabahları açın yandaş gazeteleri, bir bakın.
Hepsinin manşetleri aynı.
Her biri adeta Cumhurbaşkanlığı veya Başbakanlık basın bülteni gibi.
Televizyon kanallarını izleyin.
24 saat aynı propaganda haberleri, aynı yayınlar...
“Cumhurbaşkanı muhtarları toplayıp dedi ki...”
“Başbakan toplu açılış töreninde şunları söyledi...”

* * *

Çok iddialı söylüyorum:
Bu iktidarın bugüne kadar “Kendi açısından” yaptığı en önemli ve olumlu iş, medyayı ele geçirmek olmuştur.
Bunun planlamasını yıllar önce yapmışlardı ve gerçekten de başardılar!
Korkunç bir propaganda gücü...
Bunun bir benzerini 1930’lu ve 40’lı yıllarda Hitler başarmıştı. O zaman televizyon yoktu, gazeteleri ve radyoyu ele geçirdi.
Propaganda Bakanı Joseph Goebbels o yılların en etkili propaganda aracı olan radyoya her gün çıkıp bağıra çağıra nutuk atar, sağa sola posta koyar ve Alman ulusunun beynini o yolla yıkamayı başarırdı.
Şimdi bizler de aynı yönteme her gün Türkiye’de tanık olmuyor muyuz? Ancak bu kez yıkanmak istenen bizim beyinlerimiz!

* * *

Evet, bu iktidar gerçekten de hem şanslı, hem de kısmetli...
Zira bunca acı ve üzücü olay oluyor ama neredeyse her birinden güçlenerek çıkmayı başarıyor.
Muhteşem bir propaganda gücü... Ellerindeki medyayı emme basma tulumba gibi çalıştırmayı biliyorlar.
Kendilerinden hesap soran yok.
Soran, hatta eleştiren gazeteciler bile şu veya bu nedenle gözaltına alınıp tutuklanıyor.
Herkes sıranın kendisine ne zaman geleceğini bekliyor.
İşte son örnek, iki gün önce gözaltına alınan gazeteci Hüsnü Mahalli.

* * *

İlginç bir ülkede yaşıyoruz...
Vatandaşlarının en az yüzde 95’inin her sabah mutsuzluğa uyandığı, o gün nelerin olacağını bilemediği, geleceğine umutla bakamadığı, yarınından endişe duyduğu ve sorumlulardan hesap soramadığı bir ülke!..
Nerelerden nerelere geldik!

Bir cerrahın ilginç kitabı


Prof. Dr. Zafer Öner Hacettepe Tıp Fakültesi kökenli ünlü bir cerrah.
Epey önce oradan ayrılmak zorunda kaldı, şimdi ameliyatlarını Ankara’da Başkent Üniversitesi hastanesinde yapıyor... Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın hastanesinde.
Yazmış olduğu çok ilginç kitap dün elime ulaştı. Tam da yazı saatime denk gelmişti...
Birkaç sayfa okuyup bırakırım, sonra devam ederim demiştim ama olmadı!
Okumaya başlayınca inanın elimden bırakamadım.
“İnceden Günceye.” (Akılçelen Kitaplar.)
Ancak kitap çok kalın, 800 sayfa. Tümünü okumak günler alacak.
Okuduğum ve sonrasına baktığım bölümler için yazıyorum:
Muhteşem bir kitap. Üslubu dört dörtlük ve ilk satırdan başlayarak insanı anında sarıyor.
Ankara’nın göbeğinde bir hekimin Hacettepe’de ve özel hayatında yaşadıkları, başına gelenler ve çeşitli konulardaki görüşleri...
Ellerine sağlık Zafer hocam.
Okumanızı öneririm.