Sevgili okuyucularım, hukukçu, Cumhuriyet Savcısı kökenli CHP eski Milletvekili Ali Özgündüz’ün “17/25 Aralık. Reza’nın ‘Rıza’sını Kazananlar” isimli kitabından önceki gün burada söz etmiştim. Mutlaka okunması gereken bir kitaptır.
17/25 Aralık 2013 rüşvet ve yolsuzluk operasyonları Türkiye’nin tarihine geçti. O sırada olanları ve eldeki belgeleri yok etmek ve unutturmak mümkün değil.
Ama ne yaparsınız ki, çoğumuz her şeyi unutuyoruz.
Rıza Sarraf isimli, dünya liderimizin deyişiyle İranlı “Hayırsever” tarafından rüşvete bağlanan sayın bakan beyler...
Muammer Güler, Egemen Bağış ve Zafer Çağlayan.
Verilen mahkeme kararları doğrultusunda bunların Rıza ile yaptığı telefon konuşmaları kayda alınıyor. Şimdi birkaç alıntı yapayım, bellekler tazelensin, unutulanlar biraz olsun yeniden anımsansın!
Neler var neler!

*  *  *

Rıza’nın iki adamı konuşuyor:
“Barış Bey (İçişleri Bakanı Muammer Güler’in Rıza tarafından maaşa bağlanan oğlu) 35 bin (dolar) ister. Önceki aylarda 30 bin ödüyorduk...”
İstanbul’da görevli Emniyet Müdürü Orhan İnce, Rıza tarafından sevilmiyor. Rıza işini halletmeyen bu polisten kuşkulanıp Muammer Güler’e şikayet ediyor. Orhan İnce Zonguldak’a sürgün ediliyor.
Muammer, Rıza ile konuşuyor:
Muammer: “Orhan konusunda ben zaten takip ediyorum. Sen hiç merak etme o konuyu, hiç şey yapma.”
Rıza: “Sayın bakanım asıl önemli konu o işte. Her şeyden önemli.”
Muammer: “Tamam baba, o konu benim işim. Sen merak etme, ben o pezevenge bunun sana çektirdiğini ben ondan kat be kat, burnundan fitil fitil getiririm o it oğlu itin. Sen kafanı yorma.”
Devletin İçişleri Bakanı, emrindeki emniyet müdürü için, oğlunu ve kendisini maaşa bağlayan İranlıya bunları söylüyor!
Aralarında geçen bir başka konuşma:
Muammer: “Abicim o konuda sen rahat ol. Vallahi billahi böyle bir şey varsa senin önüne yatarım ben yaa. Senin İçişleri Bakanlığı’nda bir şeyin yok, MİT’te yok, Maliye’de yok...”

*  *  *

Ve AB Bakanı Egemen Bağış!.. Farklı zamanlarda Rıza’dan ayakkabı kutularında, çikolata kutularında rüşvet aldığı belgelerde ortaya çıkıyor. İşte bir kutunun teslimi sonrasında aralarında geçen konuşmadan bir bölüm:
Egemen: “Şey için de teşekkür ediyorum. Beni mahcup ettiniz!”
Rıza: “Olur mu, ne demek sayın bakanım.”
Rıza, Egemen’den randevu isteyip almıştır. Onu ziyarete gitmeden önce adamı, para işlerinden sorumlu olan Abdullah Happani ile konuşmaktadır:
Rıza: “Abdullah, 500 bin dolar hazırlat tamam mı. O aktivite ile alakalı vardı ya...(Saat) Dörtte götürecem tamam mı abi, ayakkabı al, koy içine, hediye paketi yaptır.”
Abdullah: “Tamam abi... Çantada falan olmasın değil mi?”
Rıza: “Hayır, düzgün bir ayakkabı kutusu içinde ve pakette olsun.”
Hayırsever Rıza, AB Bakanlığı’nın İstanbul Ortaköy’deki binasına bizzat kendisi gitti. Elinde ayakkabı kutusu vardı!
Paketi Egemen’e teslim etti.
İkisi de mutluydu ama Rıza ufak bir konu nedeniyle pirelenmişti!
Euro dolardan pahalıydı. Acaba rüşvet kutusuna yanlışlıkla Euro konulup maliyet artmış mıydı!

*  *  *

Bunun üzerine adamı ve kasası Abdullah Happani’yi aradı. Telefonların dinlendiğini henüz bilmiyordu.
Rıza: “Bi şey söyliycem, bunu dolar olarak yolladın di mi, Euro değildi.”
Abdullah: “Dolar.”
Rıza: “Aman haa, yanlış yok.”
Abdullah: “Yok, dolar abi. Ben euro gönderir miyim.”
Rıza: “Orada (makam odasında kutu) ağır geldi. İçim gitti biliyor musun. Dedim
ulan bu yanlış yolladı, ayvayı yedik. Ben de söyleyemedim dedim buna (Abdullah’a). Mübarek onu da öyle bir kaba (pakete) koymuşsun ki, az daha şeyin ortasında düşüp yere serilecekti. Makamın ortasında yere düşüp patlayacaktı vallahi. Hatta (Egemen’e) söyledim, dedim bunu lütfen kendiniz taşıyın, düşer patlar matlar.”

*  *  *

Bir başka paket bu kez Egemen’in evine gidecektir!
Rıza ile adamı Abdullah konuşuyor:
Rıza: “Abi yarın bir tane güzel çikolata lokum yaptır. Çikolata, hani var ya bir tane... Gümüş al, gümüş tabak. İçine çikolata dizdir tamam mı. Bir tane de çikolata kutusu olsun, onun içine de 500 bin yerleştir. Tamam mı, eve gidecek. Daha önce de hani göndermiştik 500, 500.”
Abdullah: “Doğrudur.”

*  *  *

Kutuyu Rıza’nın adamı Sadık, evde Egemen’in hizmetçisi Marina’ya teslim edecek. Polis kuryeyi adım adım izliyor.
Egemen: “Ben de seni aradım şimdi. Senin Sadık gelmiş herhalde. Bizim Marina’yı (sitenin girişine) gönderiyorum. Ona bırakabilir... Babanın İtalya’daki vize işi halloldu değil mi?”
Rıza: “Halloldu sayın bakanım.”

*  *  *

O zaman yıl 2013... Şimdi 2016. Aradan geçti üç yıla yakın bir süre.
Rüşvetler alındı, rüşvetler verildi, paralar ayakkabı kutularında, evlerdeki çelik kasalarda gizlendi, para sayma makineleri ile sayıldıkça sayıldı...
Zafer Çağlayan’a İsviçre’den 700 bin liralık özel saat getirildi, neler neler oldu...
Ve günün birinde rüşvetçilerin tamamı, alanı da vereni de aklanıverdi...
Hem yargıda hem Meclis’te...
Yaa, işte böyle!
Neyse ki şimdi Rıza’ya Amerikan yargısı hesap soracakmış. Bizim yapamadığımızı onlar yapacakmış.
Umudumuz Amerika, görürüz bakalım!