Aşağıda okuyacağınız bu yazı darbe gecesinden 3 gün sonra yazıldı, yazı günüm olmadığı için sadece sozcu.com.tr’de yayınlandı.
Dileyenler gazetemizin web sitesinde yazının tamamını bulabilir.
Aynen alıyorum, zira hâlâ bu yolun nereye varacağını öngöremiyorum, bir kez daha gönülden dilerim ki “gerçek bir demokrasiye” varır.

* * *

ERDOĞAN'IN HAYATININ FIRSATI


15 Temmuz 2016, her boyutuyla korkunç bir geceydi. Sadece darbe girişiminin kendisi değil, yarattığı etki ve sonrasında sokaklarda, meydanlarda yaşananlar da çok ama çok ürkütücü…
Ama ben tuhaf bir biçimde 15 Temmuz gecesinin bu ülkenin giderek hızla içine devrildiği karanlıktan çıkması için tarihinin fırsatı olduğunu düşünüyorum.
Türkiye'nin de, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da “yeniden başlamak” için aradığı “dip” budur.
Zira hepimiz uzunca bir süredir “bir mucizeyi” bekliyorduk. Memleketi bu artık içimizi acıtan, uykularımızı kaçıran, evlatlarımızı öldüren çaresizlikten çıkaracak bir “mucizeyi”.
Kim yaptı, niye yaptı, kim neyin hesabında sorularını bir kenara bırakarak, gerçek demokrasiyi iliklerimize kadar savunmak için bundan daha derin bir “dip” olabilir mi ?
Meclis’in bombalandığı, askerin askere ateş açtığı, tankların sivil halkın üzerine yürüdüğü, TV kanallarının basıldığı bir gece…
Benzer şekilde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da aradığı fırsat 15 Temmuz 2016 gecesidir.
Bugüne kadar savunduğu ve icraata döktüğü sayısız yanlıştan “dönmek” için bundan iyi bir an olamaz.
Kamuoyu kendisinin “hızlı dönüşlerine, sık sık fikir değiştirmesine” alışık, buna da alışır.
Yeter ki bu kez bu dönüş sadece kendisini ve gücünü korumak için değil, kendisine oy veren ve vermeyen tüm kesimlerin ve memleketin topyekun geleceğini ve kaderini korumak adına olsun.
Erdoğan'ın önüne benzer bir fırsat Gezi Olayları döneminde gelmişti.
O günlerde Başbakan sıfatıyla sokaklarda toplumu karşı karşıya getirmek için değil, tam tersine yeniden barıştırmak için talimat verseydi, tek bir gün o gençlerin yanına gitmeyi göze alsaydı hiç şüphesiz ki Türkiye bugün bambaşka bir ülkeydi.
Demek ki Gezi yeterince “dip” değildi, o günden bugüne sayısız evladımızı kaybettik…
Ama 15 Temmuz her boyutuyla “dip”tir artık.
Herkes Erdoğan'ın “politik deha”sından, “siyasi zeka”sından söz ediyor.
“Gerçek deha” ve “ahlaklı bir zeka”, uçurumun eşiğine gelmiş bir ülkeyi tüm kişisel hesaplardan bağımsız kararlar vererek o en karanlık noktadan çekip alabilmektir.
Her şeye, herkese ve hatta kendinize rağmen bunu yapabilmektir.
Dilerim Cumhurbaşkanı Erdoğan önüne gelen bu tarihi fırsatı 80 milyonun kaderini değiştirecek biçimde kullanır.
Ötesi “politik deha” değil, ancak “kurnazlık” olabilir.

Neden – Sonuç ilişkisi

Memlekette yıllardır bir türlü aşamadığımız sıkıntı bu : Bu toplum bir türlü “neden-sonuç ilişkisi” kuramıyor.
Mesela şu soruları yıllardır pek az kişi sormuş kendine :
- Bu ülkede neden cemaatler sürekli güç kazandı ve desteklendi ?
- Fethullah Gülen cemaatinin devleti ele geçirmesine kimler nasıl yol açtı ?
- 1999 yılında ATV Haber, Gülen kasetlerini ilk kez yayınladığında neden “28 Şubatçı” ilan edildi ?
- Türk Ordusu neden yıllardır yok edilmeye çalışılıyor ?
- Bu bitmek tükenmek bilmeyen Atatürk düşmanlığının nedeni ne ?
- Nasıl oluyor da sapık bir dini cemaat, eğitimli bunca insanı ikna etmeyi başarıyor ?
- Neden yıllardır hep kadınlar öldürülüyor, çocuklar taciz ediliyor ?
- 8 Haziran sabahı seçim sandığından çıkan sonuç neden hayata geçirilemedi, neden bir koalisyon kurulamadı ?
- Ergenekon, Balyoz, OdaTV davalarında kurulan kumpas neyi amaçlıyordu ve bunların siyasi ortağı kimlerdi ?
- 15 Temmuz gecesinde tam olarak ne oldu ?
- Bugün FETÖ operasyonlarında gözaltına alınanların tümü gerçekten terörist mi ?
- Mehmet Ağar, Cübbeli Ahmet Hoca son Demokrasi Mitingi’ne neden gitti ?
- Ve bütün bunlar yaşanırken Ortadoğu’da, Suriye’de, Kuzey Irak’ta neler oluyor ?
Bu soruların yanıtlarını merak etmeyenler, olaylar arasındaki ilişkiyi sadece ve yalnızca “üst akıla, komplo teorilerine, göklerden gelen bir mesaja” bağlayarak değerlendirenler nasıl bir demokrasi kuracak, merak ediyorum doğrusu.

BAK KIZIM

Bazen susmak, konuşmaktan çok daha iyi bir yola çıkartır seni. İntikamla değil, zarafetle sus…