Bir internet sitesinde “Saatler geri alınsın” başlığıyla bir kampanya başlatılmıştı. Katılımcıların sayısı 50 bini geçti.
Yaz saati uygulaması nedeniyle çocuklarımız kör karanlıkta kalkıp okula gidiyor, çalışma hayatımız da kör karanlıkta başlıyor, “Avrupalı olalım” derken Avrupa’dan daha da uzaklaşıyoruz.
Saat farkı, Almanya ve Fransa dahil tüm Avrupa ile bir saatten 2 saate, İngiltere ile 2 saatten 3 saate çıktı. Bu aşırı saat farkı ticari hayatı da olumsuz etkiliyor.
Enerji Bakanlığı tepkiler üzerine güya yeniden değerlendirme yaptı ve kararını açıkladı:
“Uygulamada hiçbir değişiklik olmayacak.”
Yani, halk çile çekmeye devam edecek!
Millete böyle eziyet etmek yakışır onlara!

* * *

Elektrik mühendisi okurum Semih Kalkanoğlu bu konuda bir mesaj yollamış. Diyor ki:
“1976’dan bu yana Türkiye’de yaz-kış saat uygulamasını takip eden bir mühendisim.
AKP’nin gerçek amacı Cumhuriyet’in ilk devrimi olan Aralık 1925 tarihli Takvim ve Saat Devrimi’ni ortadan kaldırmaktır.
1925’te Türkiye saati olarak Kocaeli’nden geçen 30’uncu meridyen baz alınmıştı. AKP ise Ağrı Doğubayazıt’tan geçen 45’inci meridyeni baz almıştır. Neden? Çünkü
bu meridyen Mekke’den geçmektedir.
İleri saatte kalan Türkiye, bırakınız tasarrufu, tam tersine iki misli kayıp yaşamaktadır. Halka eziyet de cabası...”

Odunlar ve kitaplar!


Gazeteci-yazar arkadaşımız Yalçın Toker, Londra’daki bir arkadaşına PTT aracılığıyla 3 adet kitap göndermek istedi.
Altı ay önce yine bir dostuna gönderdiği 3 kitap 762 gram gelmişti. PTT ücret olarak 13 lira 10 kuruş almıştı.
Bu defa aynı PTT, gramajı daha hafif olan (680 gram) üç kitap için 76 lira ücret istedi.
Yaklaşık yüzde 600 zam!
Kitapların taşıma ücreti, kitapların fiyatını üçe katlamış!
Nerede, hangi ülkede böyle bir şey görülmüş?

* * *

Eskiden PTT bu işi “Bir görev, kültür hizmetine bir katkı” olarak görürdü.
Yalçın Toker “Ne yazık ki, ülkede her şey gibi, kamusal hizmet sayılan bu işte de zihniyet değişmiş durumda... İster kitap gönder, istersen odun, fiyat aynı!” diyor.
Kim bilir belki de bu yüzden ülkemizde odunlar, kitaplardan daha fazla!
Fiyatı 10 lira olan bir kitabı Anadolu’da bir yere göndermek isterseniz, 10 lira kadar da posta ücreti ödemek zorunda kalırsınız.
Bu yüzden yayınevleri Anadolu illerindeki okurlarına kitap gönderemez hale geldi.
Kitap okumanın lüks sayıldığı bir ülkede yaşıyoruz.
Avrupa’nın bizden çok ileride oluşunun sebeplerinden biri de bu! Onlar okuyor!

“Dindar ve kindar” derken...


Eğitim sistemi zayıf ya da yanlış olan ülkelere “cehalet” hâkim olur ve geri kalmışlık böyle başlar.
Osmanlı’yı çökerten, eğitime önem vermemesi ve imparatorluğa koyu bir cehaletin hâkim olmasıdır.
Osmanlı Devleti batıp, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda ülkemizdeki okuma-yazma oranı erkeklerde yüzde 5, kadınlarda yüzde 1’in altında idi.
Akıl, bilgi ve bilim devre dışı bırakılmıştı.
Şimdi güzel memleketimize bakıyoruz da, aynı vahim yanlışlığın yapıldığını görerek ürperiyoruz. Mevcut eğitim sistemiyle manzaramız hiç de iç açıcı değil.
Fenden ve bilimden uzaklaşıyoruz.
Bu ne demek oluyor?
Çağdaş uygarlıktan uzaklaşıp, dünyayı yöneten ülkeler arasında değil, başkalarının yönettiği ülkeler arasında yer almaya başlıyoruz demektir.
Dinci eğitim anlayışını frenleyip, “dindar ve kindar nesil yetiştirme” saplantısını bırakıp, ucuz siyasi hesaplardan kurtulmamız gerekiyor.
İlimde ve fende ilerleyen ülkelerin oyuncağı haline gelmek istemiyorsak çocuklarımızı ilkel eğitim sistemine mahkûm etmemeliyiz.

Tebessüm

Kaza kurbanının oğlu!


Temel gazeteciliğe merak salmış... Bir fotoğraf makinesi alıp ilginç olaylar yakalamak için dolaşmaya başlamış.
Bir gün ana caddede büyük bir meraklı insan kalabalığı ve polis kordonu görmüş... Demek ki orada bir kaza var. İyi bir fotoğraf çekmek hevesiyle kalabalığı yarıp kaza mahalline varmak için:
“Yol verin... Yol verin... Ben kaza kurbanının oğluyum” diye bağırmaya başlamış...
Meraklı kalabalık kenara çekilip ona yol vermiş...
Temel yaklaşmış...
Kaza yapan arabanın önünde bir eşek yatıyormuş!

GÜNÜN SÖZÜ

Karanlığın en çok arttığı an, güneşin doğacağı zamandır!

rahmi