Hiç abartmadan söylüyorum, tam da bu ünlü deyişin tarif ettiği ülkede yaşıyoruz!..
Her alanda büyük bir çürümenin yaşandığı, insanların “yaşama hakkı” dahil neredeyse tüm haklarının KHK’lara devrolduğu, yurttaşların kendilerine karşı yapılan haksızlıklar karşısında şikayet etme hakkının olmadığı, adalete başvurmanın yasaklandığı bir süreçten geçiyoruz!..
Adına alay eder gibi “demokrasi” dedikleri, anayasasında “sosyal hukuk devleti” yazan bu ülkede şu anda hem Türkiye Millet Meclisi hem de Anayasa Mahkemesi tam anlamıyla devre dışı!.. Aslına bakarsanız, tüm KHK’ların altında imzası bulunan hükümetin ne ölçüde var olduğu konusu da bir o kadar tartışmalı değil mi?!. Hangi yöne baksanız, hangi konuya “neler oluyor?” düşüncesiyle yaklaşsanız, karşınızda genellikle bir tek kişiyi, yalnızca “muktedir” olanı görmüyor musunuz?..
Tamam, bu ülkede kafasını birazcık kaldıran, sorgulayan, karşı çıkan herkesin, her an “okkanın altına” gitmesi gayet muhtemel... Ancak bu konuda gazeteciler, yanlış anlaşılmasın gerçek gazeteciler açık ara önde görünüyor!.. Çünkü onlar “her ahval ve şerait altında dahi” halkın bilgilendirilme hakkını savunuyor, bu doğrultuda haber yapıyor ve tabii yaşadığımız düzen gereği “belasını” buluyor!..
Hele bu konuda yaşanan son örnek, hem iletişim hem hukuk fakültelerinde okutulması hem de fıkralara konu olması gereken bir garabet örneği!..
Adı: Barış Pehlivan... “Gerçek gazeteci” tanımını fazlasıyla hak eden, kalemini yalnızca halkın gerçekleri öğrenmesi adına kullanan bir gazeteci... Daha iki gün önce öyle bir habere imza attı ki, ödüllere boğulması, kutlanması, hararetle tebrik edilmesi gerekiyordu...
-Ama o şimdi hedefte!..

FETÖ’cü avına çıkan FETÖ sanığı savcı!..


Biliyorsunuz, geçtiğimiz pazartesi günü Cumhuriyet gazetesine bir operasyon gerçekleştirildi...
Gazetenin yöneticileri ve bazı yazarları sabahın köründe evlerinden gözaltına alındı!.. gerekçe ilerleyen saatlerde soruşturmayı yürüten savcı tarafından açıklandı:
-FETÖ ve PKK terör örgütlerine üye olmamakla beraber örgüt adına faaliyette bulunmak...
Gerçekten de dahiyane bir gerekçeydi! Yandaş mahfillerin çakalları gazetenin yakın geçmişteki manşetlerinin üzerine çöreklenip, “suça suç katma!” çalışmalarına başlamışlardı bile!.. Deneyimlilerdi tabii; aynı “delil üretme”, “çamur bulaştırma” çalışmalarını Ergenekon-Balyoz-Casusluk kumpaslarında defalarca yapmışlar, insanları manşetlerde “infaz” etmişlerdi!..
İşte tam da bu ortamda bir gazeteci çıktı ve ortaya bomba gibi bir haberi deyim yerindeyse çaktı; habere göre Cumhuriyet Gazetesi yönetici ve yazarlarına FETÖ operasyonu yapan İstanbul Cumhuriyet Savcısı Murat İnam, FETÖ’ye üyelik suçlamasıyla halen yargılanıyordu!.. Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nde görülen davada, Savcı İnam’ın 10 ayrı suçlamadan bir kez ağırlaştırılmış müebbet ve ek olarak 67 yıl 3 aya kadar hapis cezasına çarptırılması isteniyordu... Bitmedi, iddianameyle birlikte yurtdışına çıkışı da yasaklanıyordu!..
Ortalık birbirine girdi tabii... Cumhuriyet gazetesi avukatı Fikret İlkiz “bu dava çökmüştür” açıklaması yaptı. Muhalefet “bu ne kepazelik” diye tepki gösterdi... İktidar kanadından ise “tık” çıkmadı her nedense!.. Ne zaman ki haber Meclis gündemine geldi, muhalefetin sıkıştırması sonucu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek duruma açıklık getirdi:
-Cumhuriyet Savcısı Murat İnam, Selam Tevhid soruşturması nedeniyle Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nde açılan davada sanıktır. Hakkında isnat olunan eylem, usulsüz dinleme kararı vermesi değil sadece bir dosyada uzatma kararı vermesidir...
Şimşek, savcının FETÖ davasında yargılandığını kabul etmişti; yani haber sapına kadar doğruydu... Ancak, maalesef ardından söyledikleri hiç de öyle değildi!.. Gazeteci Pehlivan oturdu, “Üzgünüm Mehmet Şimşek, ama sizi yanıltmışlar” başlığıyla bir yazı daha kaleme aldı ve iddianamede Savcı İnam’ın yalnızca dinleme uzatması vermediğini, düpedüz usulsüz dinleme isteklerine imza attığını tek tek ispatladı!..
-İspatladı da ne oldu peki? Ödüllendirildi tabii!..

Gazeteciye “hedef gösterdi” soruşturması!..


Gazeteci Barış Pehlivan’ın, adam gibi gazetelerde manşete taşınan haberinin doğruluğu bizzat iktidar tarafından teyit edilmişti...
Bu büyük başarı öylece geçiştirilemezdi tabii!.. Gazeteci, Türkiye için bağlayıcılığı olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) “Etkili ve etkisiz bir soruşturmadan söz edilebilmesi için soruşturmanın suça karışanlardan bağımsız yürütülmesi gerekir” hükmü uyarınca, Türkiye’nin mahkum olmasını, bir diğer deyişle rezil olmasını önlemişti en azından... Öyle de yapıldı, gazeteci bir güzel ödüllendirilip hakkında soruşturma başlatıldı, hem de şahane bir gerekçeyle:
-Terörle mücadelede görev almış kişileri hedef göstermek!..
Nasıl, müthiş değil mi?.. Bu yazının başlığına da pek güzel uyuyor sanırım... Şimdii, Barış kardeşim pazartesi günü o savcının görev yaptığı İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nda bir başka savcıya ifade vermeye gidecek... Ne olacak, nasıl sonuçlanacak göreceğiz...
Barış Pehlivan, kumpas sürecinde OdaTv davası olarak adlandırılan uyduruk davadan yanılmıyorsam 19 ay Silivri’de yatırılmıştı, Soner Yalçın ve Barış Terkoğlu ile birlikte... Hiçbiri milim geri adım atmadı, dimdik yattı ve çıktılar... Bu baskı ve tehditler de “yel kayadan ne alır” misali gelir geçer...
-Ben asıl bu karanlığı millete yaşatanların yarın bırakın insanları, aynaya nasıl bakacaklarını inanın çok merak ediyorum...