Darbe kalkışmasından sonra “Birlik, bayrak, kardeşlik” sözü etmeye başlayan kimi partizanlar dolaylı saldırılarını medya desteğiyle sürdürmekten çekinmediler. Yalanlar, yakıştırmalar, suçlamalar, savlar, savunmalar karmaşasında gerçeğin saptanması ve egemen olması güçlüğü yadsınamaz. Kamu vicdanını yaralayıp kanatan durumların yaşanması adalete leke düşürür. Ulusun belleğinde unutulmayacak ışıklı yer edineceğine kara izler bırakanlar asla bağışlanmaz. Hukukun önceliğinden ve üstünlüğünden uzaklaşmak bir yana, yokluğunun acısını çekmek insan için en katlanılmaz durumdur. Giderek artan olumsuzluklar ve aykırılıklar en büyük sorundur.
Bu ortamda güç veren ve yüreklere su serpen umut, ancak ve ancak adalettir. Kişisel, kurumsal tutkuları bırakıp ulusal yönelişlerle aydınlığa katkı her yurttaşın başlıca amacı, ereği, görevi olmalıdır. Ne var ki atamalar ve seçmeler çoğunlukla, başarı ve beceriler, nitelik ve yetenekler, onurlu ve saygın kişilikler nedeniyle değil, yakınlık, partizanlık, çıkarcılık ve kimi beklentilerle yapılıyor. Yerleştirmeler siyasal amaçla yürütülüyor. Toplum, ağırlıklı biçimde gücün (siyasal, para, askerî) ve dinin baskısı altında. Bu iki akımın kölesi olanların giderek artması üzüyor ve düşündürüyor.
Son yıllarda büyük umursamazlık ve karşıtlıkla yasal-ulusal bayramlar ve günlere ilgisizlik, antlardan 10.Yıl Marşı’na uzanan karşıtlıklar kimilerine cumhuriyetle, rejimle kavga kolaylığını getirdi. İstanbul’da yön levhalarına arapça konuldu, ilkokul 2. sınıftan başlayarak arapça dersi verilmesi gündeme alındı, taşıtlarda ve ortamlarda kadın-erkek ayrımı gözetildi. Göreve alım ayrıcalıkları hız kesmedi. Hukuk ötelendi, adalete gereksinim yerini güvensizliğe bıraktı. Silâhlı Kuvvetler yıpratıldı. Daha ne olsun?
ATATÜRK ve İNÖNÜ’ye saldıran kara dilli aymazların şimdi posterlerini asmaları, adlarını anmaları iyi ama yarın kendilerini güçlü bulunca ters dönmeyeceklerine güvenebilir miyiz?

OLUMSUZ NEDENLER

Toplumsal barış ve ulusal dayanışma, ulus ve devlet yaşamının temel öğeleridir. Bu değerleri güçlendirmek dururken partizan görüşler ve inanç bağımlılıklarıyla hem ilkelere hem de inanca zarar verilmektedir. Birlikteliği, yurttaşlık bilinci başta olmak üzere yazgıda ve kıvançta buluşmayı, insanlık değerlerini üstün tutmayı, ulusal görevlerde özeni, yükümlülüklere bağlılığı öncelemek yerine kişisel ve kurumsal kimi tutkular ve düşkünlüklerle davranmak ilkellik sayılacak durumlardır.
4.1.1961 günlü, 211 no.lu Türk Silâhlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun “Umumî Vazifeler” başlıklı bölümündeki 35. maddesi 13.7.2013 günlü, 6496 no.lu yasanın 18. maddesiyle değiştirilerek içindeki “..Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kollamak ve korumaktır” tümcesi kaldırıldı. Ne ise ki askerin içeceği anda ilişkin 37 maddeye dokunulmadı.
15 Temmuz zararlı darbe girişimini AKP iktidarının kendi açılımlarına uygun fırsat saydığı görünümlü uygulamalar, olağanüstü hal kararnamesiyle yürütülen kimi işlemlerle özellikle yargı düzenlemeleri, yargıç atamaları geliyor. Uzun zaman isteyen çizelgeleri düzenlemenin kısa sürede belirlenmesi önceden hazırlığın belirtisidir. Ayrıca olağanüstü durum kararnamelerini sürekli uygulamalara uzanan kurallarla biçimlendirmek de hukuka uygun düşmüyor. Bu konuda Anayasa Mahkemesi’nin 10.1.1991 günlü, Esas 1990/25, Karar 1991/1 no.lu kararıyla 3.7.1991 günlü, Esas 1991/6, Karar 1991/20 sayılı kararları gerekçeleri ve karşı oy yazılarıyla ilgililere ışık tutacak içeriktedir. Yeni kararnameler bu kararlara aykırı içerikler taşımaktadır. Beri yandan geçmişi yadsırcasına kimi adları değiştirmek de yerinde bir tutum değil. Ankara Kızılay Alanı ile Boğaziçi Köprüsü’nün adları için öneriler kanımızca yanlış.
Sulh Ceza Mahkemeleri sulh ceza masalarına dönüştü. Cumhurbaşkanı’nın onadığı son yasa ile bir tür her ilde kurulacak ağır ceza mahkemesi, kaldırılan devlet güvenlik mahkemelerini anımsatıyor. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu düzenlemelerinde AKP-MHP işbirliği dayanışmasının bulunduğu kestirimlerini haklı kılan yönler söyleniyor. Turgut Özal döneminde Türk Ceza Yasası’nın lâiklikle ilgili 163. maddesi, kaldırılmıştı. AKP döneminde Terörle Mücadele Yasası’ndaki terör tanımı somut cebir ve silâhla bağlantı kurularak koşul getirilip sınırlandı. Hukukla çok oynandı. Hiçbir şey durduk yere olmuyor. Nedenleri ve sorumluları üzerinde durulmazsa karşı çıkılacak amaç iyi saptanamaz. Geleceğin aydınlığı, geçmişten alınan derslere bağlıdır. Suçlar ve cezalar kişiseldir. Ailelere ve varlıklara yönelik uygulamalar için iyi düşünülmelidir. Kararnameler iktidar kelepçesi, sopası olmasın.