Değerli bir okurumuzun saptamalarını içeren yazısını, başlığını olduğu gibi yukarıya alarak köşemizde iletmeyi uygun bulduk. Toplumsal sorunlarımızın nedenlerinden önemli birine değinerek yaşadığımız olumsuzlukları irdelediği için okurlarımızın ilgisini çekeceğini sanıyoruz. Gazeteler, yazarlarından çok okurlarının olduğundan onların mektuplarına da zaman zaman yer vererek birlikteliği ve toplumsal dayanışmayı güçlendirmeyi yararlı buluyoruz.

*  *  *

“Cumhuriyet, ortak değerler yaratma projesiydi. Bu projenin mimarı Mustafa Kemal’in hedefi, Anadolu’nun örfünü ve geleneklerini, Batı’nın çağdaş kültürü ile yoğurarak ileri bir toplum yaratmaktı.
Çağdaş uygarlığa ulaşmanın tek yolu mutaassıp anlayıştan sıyrılacak bir eğitim sistemi ile mümkündü. Bu sebeple Cumhuriyet’in ilk devrimi olarak ‘Eğitim Birliği’ getirilmiştir. Okuma yazma oranı çok düşük olan toplumu eğitmek için önce Halk Mektepleri, giderek devletin olanakları ölçüsünde çağdaş okullar açılmıştı. Daha sonra köylerimizi aydınlatma ülküsü ile başlayan ‘Köy Enstitüleri seferberliği’ maalesef gerici kafaların ortak karşı duruşu ile yarı yoldan dönme mecburiyetinde kalmıştır
Kısıtlı olanaklarla yürütülen bu çağdaş eğitim sistemi eliyle müşterek değerlere sahip nesiller yetiştirilme yolunda önemli adımlar atılmıştır. Bugün 75 yaşın üstüne gelmiş nesiller bu eğitimle yetişmişlerdir. Bu insanları bir araya getirir ve ülke problemlerini tartıştırırsanız hemen hepsinin aynı dünya görüşüne sahip olduklarını göreceksiniz. Genel olarak pek başarılı olarak değerlendirilmeyecek olan Cumhuriyet eğitim sistemi demek ki ortak değer yaratmada epeyce yol almıştır
Bugün ülkeye egemen olanların, din inançları için bir zulüm dönemi olarak gördükleri Cumhuriyet’in ilk 25 yılında yetişen gençler ne okulda din dersi görmüşler ne de Kur’an kurslarına gitmişlerdir. Çünkü bu genç nesillere sadece çağdaş uygarlık temel hedef olarak öğretiliyordu. Günümüzde; ülkede yerleşmiş ne kadar Batılı değer varsa, o nesillerin eseridir. O nesiller klâsik müzik dinlemeyi, tiyatroya, operaya, baleye değer vermeyi öğrendiler, balolar düzenlemeye özen gösterdiler, gençlik yıllarında kız erkek birlikte olmayı, flört etmeyi, elele tutuşmayı zevk hâline getirmeyi istediler. Bugün bu ortak değerlerin hepsi katledildi.
Son onbeş yılda ibadet ve örtünme özgürlüğü adı altında yeni dindar nesiller yetiştirme saplantısında olan gerici kafalı, dinci yöneticiler Anadolu’nun ortak değerlerini öldürerek yeni bir Anadolu İslâm toplumu yaratmaktadırlar. Bu konuda inanılmayacak kadar başarılı oldular. Öyle ki, korkunun dağları beklediği ülkemizde bu konuları aydınlar arasında bile konuşup tartışamayacağınız bir ortamda yaşıyoruz. Dinî değerlerle terbiye edilen ve camilerden yönetilen toplumların yarattığı değerler, tabu kabul edilerek, tartışmasız benimsenmiştir.
Giderek kız erkek birlikte yaşama alışkanlığını kaybetmekte olduğumuz için cinsiyete göre ayrı ortak değerler yaratmak mecburiyetindeyiz. Yakın yıllar önce selamlaşma şeklimiz, “Günaydın, merhaba, nasılsınız? Bugün havalar güzel olacak” gibi iken şimdi “selâmünaleyküm” ve karşılık olarak “aleykümselam”a dönüştü. Bu selamlaşmaya kızlarımız da alıştı.
Toplum olarak bir arada yaşamak zorunda olduğumuza göre mutlaka ortak değerler yaratmak mecburiyetindeyiz. Önemli olan bütün toplumun aynı ortak değerlere sahip çıkmasıdır. Millet olmanın en önemli şartlarından biridir bu ortak değerler. Bugün Türkiye böyle bir görüntü vermiyor. Bir tarafta Cumhuriyet’in getirdiği seküler yaşam alışkanlığını devam ettirmek isteyen azınlık varken diğer tarafta tutucu yönetenlerin istediği muhafazakâr ve dindar büyük kitle bulunuyor. Bu dengesizlik ilânihaye böyle devam edemez. Açıkça görünen şudur ki, daha güçlü olanların değerleri toplumun tamamında geçerli olmaktadır. Aklı ve ilmi dışlayan bu gidişatı önleyecek büyük güç toplumun varlıklı kesiminin elindedir. Ancak, çeşitli çıkar ilişkileri ile bağlantılı olan bu kesim ortak değerlerimizi uygarlaştırmak için kılını bile kıpırdatmıyor. Hepimizin bildiği halde söylemeye cesaret edemediğimiz için ağzımızda gevelediğimiz bu gerçekleri tartışmaya bile cesaret edemiyoruz.
Orhan KÖSEOĞLU”