Atatürk’ün Umumi Katibi (Özel Kalem Müdürü) Hasan Rıza Soyak’ın babası Necip Bey, Üsküp eşrafından pek dürüst bir efendi idi. 1908 Hürriyet Savaşı’ndan önce, İttihatçılarla münasebette bulunduğu vakit, Enver Bey de (Paşa) ona defalarca misafir olmuştu. Kendisini pek sayar, gördükçe elini öperdi. Bir sultanla evlendikten sonra da eşini yabancı erkek olarak yalnız onun yanına çıkarmıştı.

İttihat ve Terakki Umumi (Genel) Merkezi, Birinci Dünya Savaşı’nın son yılında artık zaferden tamamiyle umut kesmişti. Rusya (Çarlık) da yıkıldığına göre, tekli barış yapma imkanı aramak fikri hepsini sarmıştı. Fakat Enver Paşa’ya bu bahsi açmaya hiçbirinin cesareti yoktu.

Bir gün Necip Bey’i merkeze çağırdılar. Durumu ve düşündükleri son çareyi anlattıktan sonra:
“Dinlese dinlese seni dinler! Bir vatan vazifesidir, teşebbüs et” dediler.

*  *  *

Necip Bey, Enver’in yalısına gideceği günün sabahı evdekilere:
“Bugün çok ehemmiyetli bir vazife yapmaya gidiyorum, inşallah muvaffak olurum” dedi.
Enver kendisini öğle yemeğine alıkoydu. Sofrada Necip Bey bahsi açtı, dili döndüğü kadar konuştu. Enver sonuna kadar dinledikten sonra:
“Vah Necip Bey vah” dedi. “Seni de zehirlemişler. Sen ki maneviyata inanırsın, bilmiş ol ki, ben Allah tarafından büyük Türk hakanlığını kurmaya vekilim. Git evinde rahat uyu!..”
Necip Bey eve döndüğü vakit şöyle diyordu:
“Eğer bu adam Harbiye Nazırı, Başkumandan Vekili ve Yaver-i hazret-i şehriyari (Padişahın Yaveri) olmasa yeri doğrudan doğruya tımarhanedir!..”

*  *  *

Sevgili okurlarım,
Buraya kadar okuduklarınızı, büyük yazar Falih Rıfkı Atay’ın muhteşem eseri “ZEYTİNDAĞI”ndan alıntıladım.
Peki sonra ne oldu?
Allah tarafından büyük Türk hakanlığını kurmaya vekil edildiğine inanan Enver Paşa, Osmanlı İmparatorluğu’nun I.Dünya Savaşı’nın mağlupları arasında yer almasından sonra, bir türlü kendini kurtaramadığı o rüyanın peşinden Orta Asya’ya gitti. Amacı oradaki Türkleri Sovyet Hükümeti’ne karşı ayaklandırmaktı. Ancak Türkistan’da, Bolşeviklerle çarpışırken hayatını kaybetti...

*  *  *

Allah’tan Türk’ün imdadına büyük kurtarıcı Mustafa Kemal Atatürk yetişti de, dağılan imparatorluğun küllerinden genç Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu.
Hayal peşinde koşanlara Enver Paşa ile ilgili bu trajik hatırlatmayı yaptıktan sonra, yine Falih Rıfkı Atay’dan bir 30 Ağustos Zaferi alıntısıyla son sözü söyleyelim:
“Nemiz varsa, bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaş olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu Batı’nın, vicdanımızı ve kafamızı Doğu’nun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere bizim diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcağını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak, hepsini, her şeyi 30 Ağustos Zaferi’ne borçluyuz...”

*  *  *

16 Nisan’da “HAYIR” diyerek, o büyük borcun küçük bir taksitini ödeyeceğiz!..
Onun Saray’dan alıp halka verdiği egemenliği tek adama teslim etmeyeceğiz!..